Filmleri kendi özelinde ele almak yerine metafor avcılığı yapmak veya içinde bulunduğu dönemdeki genel iklimle kıyaslamak doğal bir durum. Fakat mutlak doğru değil. Milyarlarca insanı, tek bir insan özelinde adım adım düşünsel ve davranışsal analize sokmak nasıl imkansız ise, hoşumuza giden veya gitmeyen bir sinema karakterinin, gerçek hayatta hiçbir şekilde karşılığı olmadığını söylemek de o kadar iddialı bir ifade. Özellikle günümüz dünyasında “bu kadar da olmaz” denilen sayısız insan ile karşılaşıyoruz. Bir karakterin ayaklarının yere sağlam basabilmesi, karikatürizelikten uzak ve hiç karşılaşmamış olsak dahi varlığını inkar edemeyeceğimiz ölçüde gerçekçi tasvirlerle donatılmış olması ile anlam kazanır. Semih Kaplanoğlu’nun son filmi ve aynı zamanda Türkiye’nin Oscar aday adayı olan “Bağlılık Aslı”, kariyer hedefleri özelinde acımasız tutkular besleyen Aslı karakterini ele alıyor.
Annelikle yeni tanışan Aslı bir an önce iş yaşamına geri dönmek istemektedir. Bu dönüşün önündeki her türlü engel Aslı tarafından bertaraf edilmek istendikçe tutkuları daha acımasız metotlar sunar her defasında. Maddi olarak sıkıntılı bir durumda olmasa dahi egosunun anbean şişmesi, salt kendi ekseni etrafında dönen bir dünyanın içine alır Aslı’yı. Etrafındaki neredeyse her insan, Aslı’nın amaçlarına hizmet edecek hale gelir. Konu akışı Aslı’nın iş hayatına arzu ettiği kariyer aşamasından devam etmek istemesi olsa da genel olarak özel yaşantısı hırslarla donatılmış bir halde ilerler. Filmin alt metinlerinde bir kadına sadece anne olma misyonu yüklenmesine ilişkin bir mesaj etkili bir şekilde göze çarpmıyor. Günümüzün kurumsal iş yaşantısı içerisinde, kadın veya erkek olsun, aynı düzlemde davranışlar içerisinde bulunan veya bulunma potansiyeline sahip karakterlerin varlığı malum. Nasılki Aslı karakteri üzerinden tüm beyazyakalılar tarifsiz arzularla dolu karakterler diyemeyiz, aynı şekilde gerçek hayatta karşılığı olabilecek bir karakter üzerinden mekan dayatması yapıldığını söylemek de pek mümkün değil. Dolayısıyla film, didaktik bir dil yerine kendi olağan akışı içerisinde ilerleyen bir olay örgüsüne sahip.
Aslı’nın eşinin genel olarak sorumluluktan kaçan karakteri Aslı için ilave bir yük tadında. Her ne kadar kendi yemeğini yapabilecek becerilere sahip olsa da diğer çok sayıda davranışı ile henüz yeterli olgunluğa erişememiş olduğu gözlerden kaçmıyor. Aslı’nın kendi ailesindeki travmatik geçmişinin, güncel yaşantısı üzerinde etki kurmuş olduğuna dair ortada somut bir durum bulunmuyor. Geçmişi ve geleceği birbirinden tamamen ayrı iki zaman dilimi olarak sunuyor film. Aslı’nın bebeğine bakan Gülnihal ise Aslı’nın anti karakteri gibi gözükse de her iki karakterin bambaşka ortamlar ve oldukça farklı insan ilişkileri içerisinde olması, ortak bir zemin yakalanmasını imkansız kılıyor. Finale giden yol adım adım ilerlerken izleyicideki etkiyi kalıcı hale getirecek son vuruşlar bir nebze eksik kalmış. Uzlaşma eğilimini tetikleme potansiyeline karşı kendi rutinini aşamaması önemli bir dezavantaj.
Oyunculuk için karakter özelinden ziyade tümden ortalama düzeyde olduğu ve bu durumun filmin kendi rutinini aşamamasındaki en önemli sacayağını teşkil ettiği söylenebilir. Filmin teknik gücü ise filmin kendisinden bir hayli önde. İş hayatını temsil eden plazaların kadrajlara kattığı distopik iklim, sahneler arasına serpiştirilen ve sahnedeki konuya uygun düşen kadrajlar, müziğin kararında kullanımı ve sahneler arası geçişin kopukluk duygusu oluşturmaması izleyicinin konsantrasyon devamlılığı adına son derece planlı bir etki sağlıyor.
Türkiye’nin Oscar aday adayı olan Bağlılık Aslı’nın, bu yükün altından kalkması zor gibi duruyor. Bununla birlikte her türlü dış çevrenin varlığından bağımsız bir ortam içerisinde değerlendirildiğinde izleyici için hayatı imkansız kılabilecek pek çok olumsuzluğa rağmen huzurlu bir uzlaşı dünyası sunuyor. Kime veya neye göre olduğu ayrı kalmak kaydıyla.