Bitmemiş Cümleler
Aslı Erdoğan belgeseli Bitmemiş Cümleler, 25. Uluslararası Uçan Süpürge Film Festivali kapsamında izleyiciyle buluştu. Yaklaşık bir saat süren belgesel, Erdoğan’ın son beş yılını anlatmaya çalışıyor.
İçeriği değerlendirme kısmına hiç girmeyeceğim çünkü politik bir mesele ve yargı süreci devam ediyor ancak Bitmemiş Cümleler’i bir sinema yazarı olarak belgesel tekniği açısından irdelemek istiyorum.
Öncelikle belgesel, ilk görevi olmasına rağmen Aslı Erdoğan’ın neden yargılandığını net şekilde ortaya koymuyor. Gösterim sonrası salonda ve daha sonra fuayede yönetmene bunu sorduğumda “301, 302 diyor, gazetenin danışma kurulunda ismi geçtiği için yargılandığından bahsediyor” dedi ama 301’i, 302’yi kaç kişi biliyor? Tamamen İngilizce bilen seyirciye yönelik bir kopya izlediğimize göre sormak hakkımız, Türkiye’de yaşamayan seyircilere “bir gazetenin danışma kurulunda olmak neden müebbet hapis cezasıyla yargılanmaya yol açıyor” sorularının yanıtı belgeselde neden verilmiyor?
Bitmemiş Cümleler, seyircisinin Aslı Erdoğan’ı tanıdığını, gazete haberlerini, yargı sürecini halihazırda takip ettiğini ve Türkiye’deki politik iklime hâkim olduğunu varsayarak hazırlanmış bir post-travmatik stres bozukluğu filmi. Yazarın şu anda ne halde olduğuyla, Türkçeyle mevcut ilişkisiyle, kitaplarının dünyadaki son dönem yankısıyla ve bir daha yazıp yazamayacak olmasıyla daha çok ilgileniyor.
Bu noktada da başka bir sorun baş gösteriyor. Yönetmen filminde sıçramalı kurguyu tercih etmiş. Bir başa gidiyoruz, bir sona. Bir sahnede Erdoğan’ın Frankfurt’ta yaşadığı sürgünü görüyoruz, hemen ardından avukatı İstanbul Adliyesi’nin önünde “tahliye aldık” diyor. Bir sahnede sağlık sorunları nedeniyle geldiği hali izliyoruz, sonrasında “yaşasın tekrar yazabildim” diye seviniyor… Bu sahnelerin bazılarında tarih var ama çoğunda yok. Hangisi ne zaman, kıyafetlerden yola çıkarak tahmin etmeye çalışıyor ama bir taraftan da hakkında açılmış bir sürü dava olduğu için hangisi ne zaman, ipin ucunu kaçırabiliyoruz.
Fazla duygusal davranılmasaymış, çok önemli bir belgesel ortaya konulabilirmiş. Bu haliyle kaçırılmış bir fırsat diyelim.
Vera Denizi Düşlüyor / Vera Andrron Detin / Vera Dreams of the Sea
Vera Denizi Düşlüyor, gün yüzü görmemiş bir kadının yaşamını anlatıyor. Vera’nın işitme engelli annesiyle evlenmeye talip tek adam, üç oğluyla dul kalan yaşlı bir adammış ve ölünce her şeyini erkek çocuklarına bırakmış. Neyse ki annesinden öğrendiği işaret dili sayesinde büyük şehre gelip iş(ler) bulmuş Vera, bir hakimle evlenmiş ama o da kumarbazın teki çıkmış. Çiftin kızı da ne evliliğinde ne de iş hayatında tutunamamış biri. Olmamış yani.
Film, Vera’nın hâkim kocasının doğum gününde intihar etmesiyle başlıyor. Ardından köydeki eski evlerine bakan fakir bir adam gelip “eşiniz evi bana bırakmıştı” diyor ve işler karışıyor. Ataerkil miras sistemi, kadının adının olmaması, gidenler ve tutunmaya çalışanlar üzerinden Doğu’ya özgü bir hikâye kuruluyor. Bir noktaya kadar belki iyi de işliyor ama sonrası vasatlık. Kosova’dan gelen bu ilk film; inşa edilen yollar, yolsuzluklar, kirli siyaset ve hukuk adamlarıyla dolu bir coğrafya eleştirisi olabilecekken elini korkak alıştırıyor ve her şeyden biraz diyerek, hiçbir konuda derinleşemeden bitiyor. Kaçırılmış bir fırsat daha diyelim. Fikir var, geliştirecek yetenek ya da hırs yok.