25. Uçan Süpürge Film Festivali seçkisinden üç filmi değerlendirdim.
Bahçe İşleri / Taming the Garden (2021)
Beğendiği yüzlerce yıllık ağaçları aylar süren çalışmalarla, vinç ve gemilerle evine taşıtıp kendine park yapan aşırı zengin bir adamın (eski Gürcistan devlet başkanıymış) hırsına şahit tutan bir belgesel. Çok acayip! 91 dakika boyunca basit bir izleği takip ediyor aslında. Ağaçların nasıl taşındığını teknik olarak gösteriyor. Dış ses yok. Politik ya da iklim kriziyle ilgili söylemler yok. Köylülerin bazı yakınmaları ve tepkileri var ancak onlar da sınırlı. Buna rağmen çok etkileyici. Sinema budur, yönetmen gözü budur dedirtiyor. Neredeyse hiç konuşmadan, sadece mühendislik seviyesinde bazı hareketleri göstererek izleyicisine “kimse bu kadar zengin olmamalı”, “kimseye bu kadar güç verilmemeli” dedirtmeyi ve insan eliyle doğaya edilen zulmün sınırsızlığını anlatmayı başarıyor.
Our Ark (2021)
Kathryn Hamilton’ın, “hey gidi Cerrahpaşa” belgeseli Maddenin Halleri’nden (2020) tanıdığımız Deniz Tortum’la birlikte nasıl montajlanacağına karar verdiği 12 dakikalık kolaj, nesli tükenmekte olan canlılardan başlayarak, doğamızın bilgisayar destekli 3D modellerini çıkaran bir firmanın (filmin aksine reklam olmasın diye ben ismini zikretmiyorum) müşteri sunum videosu gibi. Tabi bu haliyle ciddiye alınmayacağından, üzerine birkaç satır “dünyayı katlediyoruz ama bu replikalarla da bir taraftan korumaya çalışıyoruz, peki ya teknolojiyi kullanarak verdiğimiz zarar ne olacak” tadında, Bienal kataloğu ağzıyla bazı cümleler yazılmış. İşe yaramış görünüyor; 2022 İstanbul Film Festivali’nde En İyi Kısa Film seçildi kendileri.
Keltler / Kelti / Celts (2021)
1993 kışında Belgrad’da geçen, Sırbistan yapımı tatlı bir film. İyi olsun istetti bana izlerken ama değil, çok yetersiz, senaryo çok zayıf. Yeni dağılmış Yugoslavya’nın gölgesinde, tereyağı ve yumurtanın bile zor bulunduğu zamanlarda küçük bir kızın doğum günü partisine katılan bir grup yetişkinin aşk hayatlarındaki problemleri anlatmaya çalışan film, bir sürü şeyi aynı anda yapmaya çalışırken dağılmış. Yetişkinlerin cinsel hayatlarındaki sorunlara, birbirlerini aldatmalarına ve sevgi dolu bir eş bulamama çıkmazlarına bir de küçük çocuklar arası güç dinamikleri ve ergenlerin büyüme sancıları eklenmiş. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi yazarlar; tatlı buldukları, ayrı bir kısa film olması gerekirken mevcut uzun metraja yapıştırılan minicik bir oğlanın solo hikayesini de eklemişler. Ana hikayeyle hiçbir organik bağlantısı yok, onun sahnelerinin tamamı çıkarılsa kimsenin ruhu duymaz. Son olarak, Berlin’de Teddy’ye aday gösterilen filmdeki karakterlerden beşinin kuir olması bana biraz abartı geldi çünkü eğer amaç bir insan panoraması sunmaksa, örneklemin homojenitesi bozulmuş. Doğum günü partisine uğrayan ebeveynler sayesinde daha zengin bir çeşitlilik sağlanabilirdi. Ama fikir güzel. Cebimdeki Yabancı misali, her ülkede bir benzeri yapılabilir.