İlkokul sıralarından bu yana, koca Çin Seddi’nin Hun Türkleri’nin akınlarına engel olmak için inşa edilmeye başlandığını duyuyor olan biz yerli izleyiciler nezdinde böylesine devasa ölçekte yapıyı merkeze alan bir filmin vizyona girmiş olması heyecan verici duyguları ayağa kaldırıyor. Lakin heyecanı dizginlemekte fayda var. Zira, “The Great Wall” (Çin Seddi) adlı filmin ana hikâyesinde Türkler bulunmuyor. Moğollar da yok. Göktaşı etkisi ile altmış yılda bir ortaya çıkan Tao Tie adlı insan dışı varlıklara dönüşen ve kraliçelerini beslemeye çalışan isyankar bir topluluk var. Yönetmen Zhang Yimou’nun Çin tarihinin farklı dönemlerine duyduğu yakın ilgi, filmografisini fazlasıyla domine etmekte. Hollywood yıldızı Matt Damon’ın başrolde yer aldığı bu son filminin Çin’in en yüksek bütçeli yapımı olduğunu da ayrıca not etmek gerek.
Uzakdoğu coğrafyasında bulunan yüksek tesirli bir silahı bulmak için gelen gruptan arta kalan ve sayısız milletin yanında, onlarca savaşa katılmış olan Batılı iki savaşçının bir anda Tao Tie saldırılarına karşı Çin askerlerinin yanında saf tutuyor olmaları, western türü filmlerin yalnız kovboylarının güçlünün karşısında, güçsüzün yanında yer alışının izdüşümü tadında. Tao Tie sürülerinin, yaptıkları istilalarla kraliçelerini sürekli olarak besliyor oluşu, devasa bir yığının kendilerini tek bir kişinin varlığına adamaları ve kraliçenin bitmek bilmeyen açgözlülüğü, felsefik bir temelde şekillenmekten ziyade amaçsızca saldıran varlıklardan öteye geçmiyor. Çin askerleri de filmdeki genel karmaşadan nasibini almış. Yönetim erki dışındaki neredeyse tüm askerler aynı anda komut alan, aynı anda hareket eden ve aynı anda düşünen bir bilgisayar tasarımı olmaktan öteye geçememiş. Halbuki Uzakdoğu Sineması’nda aşina olunan kahramanca çarpışmaların bireysel öykülerine az da olsa yer verilse fena olmazdı.
Tarihin büyük miraslarından Çin Seddi’nin, fantastik bir atmosferde beyazperdede yeniden yükselişinin uyandırabileceği farklı tat, bir animeden kopup gelmiş asker tasvirleri ve yerel kültürün fazlaca karikatürize temsili ile yarı ekspresyonist bir hal alarak salt aksiyon ipine tutunduruyor izleyiciyi. Bugüne kadar tarihsel filmlere fazlaca konuk olamayan bu görkemli yapının beyazperdedeki olası ihtişamı sadece havada uçuşan drone kameralara teslim edilmiş. Bu bağlamda, drone çekimlerde Tao Tie sürülerinin surlara tırmanış anları daha cezbedici. Ki bu sahnelerde World War Z filmi akıllara gelmiyor değil.
Filmin görkemli savaş sahnelerinin tam anlamıyla keyfine varabilmek için 3D ve IMAX formatını aynı anda yaşamak gerek. Hollywood’un teknik gücü, Uzakdoğu Sineması’nın sabır, erdem, cesaret ve fedakarlık ruhu ile bezeli savaşçı ruhu ile bir araya gelerek, yüksek tempolu bir film vücuda getirmişler. Bu birlikteliğin yanında Matt Damon’ın soğukkanlı çizgisi aynen devam ederken, Willem Dafoe’nun düşük kalibreli bir karakterle perdede boy göstermesi pek iyi gelmiyor. Kısa bir rolü olsa da Türk oyuncu Numan Acar, filmin oyuncu kadrosunda yer alıyor.
The Great Wall, tarihi ambiansı fantastik öğelerle birleştiren epik bir aksiyon. İzleyici beklentilerinin bu düşüncelerle temellendirilmesi, olası hayal kırıklıklarının önüne geçebilecektir.