Herkesin hafızasında yer etmiş, turşu suyunun hası sirkeden mi yoksa limondan mı yapılır sorunsalının altından aile olabilmenin önemini eğilen Neşeli Günler, kendine has anlatısıyla dikkat çeken bir iş. Yeşilçam döneminin en unutulmazları arasında yer alan film, aradan geçen onca yıla rağmen hala izleyenlerde farklı bir tat bırakmayı başarıyor. Arzu Film ekolünün parıl parıl parlayan yapımlarından biri olarak öne çıkan filmin başrollerinde Münir Özkul, Adile Naşit, Şener Şen gibi sinemamızın usta isimleri yer alırken, Ertem Eğilmez’i ise bu sefer yapımcı koltuğunda görüyoruz.
Bir yanda birbirlerinden ayrı yıllar geçiren altı kardeşin gerçek bir aile özlemi, diğer yanda çocuklarına hem anne hem baba olmuş iki cefakâr insanın etrafına kurulu olan Neşeli Günler, turşu suyu kavgasıyla başlayan o efsane sahneden sonra, eğlenceli bir aile dramı servis etmesiyle fark yaratıyor. Film bizi Kazım ve Saadet’in inatları yüzünden meydana gelen hadiselere yoğunlaştırsa da, o dönem Yeşilçam’da kurnaz ve iş bilir tiplemeleriyle sıkça karşımıza çıkmaya başlayan Şener Şen’in adeta hikâyenin sosu olarak belirmesi, filmin komedi yoğunluğunu arttırıyor. İyi yazılmış, sağlam temellere dayanan bir hikâye; böylesine başarılı oyunculuklarla birleşince de, ortaya sıkı bir aile filmi çıktığını söyleyebiliriz.
Yönetmenliğini Arzu Film ekolünün dikkat çeken isimlerinden Orhan Aksoy’un yaptığı filmin senaryosu Yeşilçam’ın en önemli yapı taşlarından olan Sadık Şendil’e ait. Birbirlerinden habersizce yıllar geçiren altı kardeşin, tekrardan bir araya gelip, aynı çatı altında yaşamak için verdikleri eğlenceli uğraşın hikâyesi olan Neşeli Günler; bir yandan güldürürken bir yandan da toplumun en küçük birimi olan ailenin önemine dem vuruyor. Bunu da Yeşilçam döneminin ana teması olan mutluluğa ulaşma çabası üzerinden ustalıkla işliyor. Bütün film boyunca alttan alta işlenen, mutluluğa ulaşmanın yolu bir aile olabilmekten geçer mesajı kör göze parmak sokmadan, eğlence ile birleşen bir yapıda veriliyor. Bu da en başta filmin başarısını ortaya çıkaran bir etken olarak göze çarpıyor. Filmi başarılı yapan bir diğer konu ise en çaresiz durumda bile umut kavramını diri tutabilmesi. Keza dramatik bir yapının üzerine inşa edilen hikâye; başından sonuna kadar devam eden eğlenceli atmosferi ile kendi yarattığı parçalanmış aile kavramını tiye alabilmeyi başarıyor. Bu da aslında hikâyenin götürmek istediği, aile olabilmenin önemine izleyenleri daha rahat ulaştırıyor. Film bizi bir yandan emin adımlarla istediği yere götürürken bir yandan da anne ve babanın yaşadığı pişmanlığı merkezine yerleştirerek, onların içgüdüsel duygularını dışarıya vuruyor. Hem Saadet hem de Kazım, keçi inatları yüzünden bir araya gelmeyi asla kabul etmeseler de, yıllardır çocuklarına duydukları özlem onların içlerinde saklı tuttukları dürtülerin ortaya çıkmasına neden oluyordu. Bu da bir noktadan sonra tüm kötülüğü çocuklarına yaptıklarını fark etmelerine olanak sağlayacak ve onları bir çıkış noktası bulmaya itecekti. En başta üvey anne- baba düşüncesine doğru yönlenseler de çocukların buna karşı çıkıp tek bir çatı altında yaşama konusunda diretmeleri, geriye tek bir çözüm yolu bırakıyordu; tekrardan evlenmek! İyi de nasıl? Keçi inada sahip bu iki insanı evliliğe nasıl ikna edeceklerdi? Tam bu noktada yukarıda da bahsi geçen mutluluğa ulaşma zorunluluğu gözle görülür bir şekilde karşımıza çıkıyordu. Artık hikâye kendi içinde yeri olmayan; yalnızlık, özlem ve pişmanlık gibi duyguları birer birer kapı dışarı etmişti. İçinde hiçbir entrika barındırmadan, altı kardeşin istedikleri noktaya direne direne gelmelerine şahitlik ediyor ve en başından beri vaat edilen neşeli günler kavramı da perçinlenerek en üst noktaya ulaşıyordu.
Pekâlâ, filmi bu denli önemli ve unutulmaz kılan unsurlar neler? En başta bize verdiği samimiyet duygusunu işin içine katabiliriz. Ertem Eğilmez’in kurduğu Arzu Film’in aynı oyuncularla çalışma prensibinin bir ürünü olan film, yıllarca birlikte çalışmaya alışmış, tabir-i caizse gerçek bir aile olabilmeyi başarmış kadronun eseri. Hal böyle olunca filmin izleyenlere aktarmak istediği içtenlik duygusu daha belirgin bir şekle giriyor. Özellikle Münir Özkul ve Adile Naşit’in karşılıklı oynadıkları sahneler hem filmin gerçekçiliğine birebir etki ediyor, hem de filmin mizah dozunu yukarıya çekmedeki en önemli değişken oluyor. O yıllarda benzer temada birçok aile filmi çekilmesene karşılık Neşeli Günler türevlerinden ayrılıp sivrilebilmeyi başarıyor. Bunun birincil nedeni olarak o dönem çekilen tüm filmlerde görmeye alıştığımız kesin bir kötünün bu filmde olmaması. Keza Yeşilçam filmlerinin çoğuna baktığımız zaman iyi ve kötünün siyah ve beyaz kadar belirgin olduğunu görürüz. Ancak bu filmde net bir siyahın olmaması, kötülüğün tamamen dışarıda bırakılıp naifliğin ön plana çıkarılmasını filmin en büyük başarısı olarak değerlendirebiliriz. Neşeli Günler’i kült film sınıfına koyan bir diğer önemli unsur ise Ziya karakteri ile harikalar yaratan Şener Şen oluyor. Yeşilçam’ın o dönem yükselen yıldızı olan oyuncu, hem filmdeki her bir sahnesi ile fenomen oluyor hem de Neşeli Günler’in popülaritesini arttıran en önemli unsurların başında yer alıyor. Münir Özkul’un deyimiyle filmin, “Palavra Bakanı” olan Şener Şen, göründüğü her sekansta kahkahayı da peşinden getirmesiyle de fark yaratıyor. Keza bu filmden sonra Şener Şen, artık hikâyelerin tamamlayıcı unsuru olmaktan çıkıp, üzerine senaryo yazılan büyük bir başrol oyuncusuna doğru evirilecekti.
Film, isminin vaat ettiği gibi büyük bir neşeyi önümüze getiren, Yeşilçam’ın melodramla dolu tarafının en kanlı canlı örneklerinden biri. Parçalanmış bir ailenin iki taraflı hikâyesi, hem büyük bir eğlence olarak önümüze geliyor hem de bencilliklerden arınıp, bir aile gibi düşünebilmenin önemine dikkat çekiyor. Turşu suyunun iyisi sirkeden mi limondan mı yapılır sorunsalından büyüyen olaylar silsilesi, aslında bize daha en başında, içinde absürtlüklerin yer aldığı bir hikâyenin sinyalini veriyordu. Nitekim filmin neşesini hem bu absürtlüklere hem de bu denli doğal oluşuna borçlu olduğunu söyleyebiliriz. Ertem Eğilmez’in Arzu Film’inin en mükemmel işlerinin başında gelen Neşeli Günler; bir dakika bile olsun azalmayan temposu ve samimiyetiyle hala ilgi çekebilmeyi başarıyor.
Yazar: Polat Öziş