TÜRSAK Vakfı tarafından bu yıl ilk kez pandemi koşulları dolayısıyla çevrim içi olarak gerçekleştirilen 23. Randevu İstanbul Uluslararası Film Festivali tüm hızıyla sürerken TÜRSAK Vakfı Başkanı Elif Dağdeviren ile festival üzerine bir röportaj gerçekleştirdim. 17-23 Aralık tarihleri arasında randevuistanbul.muvi.com adresinde tüm Türkiye’ye açık ve ücretsiz olan film gösterimleriyle gerçekleşen festivalin bu yılki odak ülkesi ise İngiltere. Festivalin çevrim içi yapılması, film seçkisi, odak ülkesi İngiltere ve değişen film izleme alışkanlıkları üzerine konuştuğumuz röportajımıza geçebiliriz. Herkese keyifli okumalar ve iyi festivaller.
Randevu İstanbul Uluslararası Film Festivali bu yıl 23. yaşını kutluyor. Festivali çeyrek asra yakın süredir gerçekleştirmeye iten motivasyonlarınızı öğrenmekle başlayalım isterseniz röportajımıza.
Türkiye gibi bir ülkede TÜRSAK gibi güçlü ancak zor olanaklarla yaşayan vakıfların bu kadar uzun soluklu festivalleri yapabilmesi gurur verici bir şey. Bu konuda en önemli teşekkürümüz T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’na çünkü yıllar boyunca güçlü bir festival yapacak fon bulunamadığı günlerde dahi Bakanlığımız sayesinde bu festival yaşadı. Ayrıca festivalin fedakar çalışanları ile bugüne kadarki tüm yönetim kurulu üyeleri ve başkanlarına da bunun için teşekkür etmemiz gerek. Çünkü bu vakıf ancak onların yoğun çabaları ve emekleri ile yaşıyor ve yönetiliyor. Özellikle yıllardır var olan aynı ekip, başından beri bu festivale çok inandı ve bu festivalin İstanbul’un en güçlü markalarından biri olması için durmadan çalıştı. İstanbul’un Uluslararası İstanbul Film Festivali gibi çok kıymetli bir uluslararası markası var. Randevu’nun çıkma nedeniyse biraz daha niş ve yeni bir festival gerçekleştirmekti çünkü İstanbul çok büyük bir şehir, çok büyük bir dünya markası. Bu dünya markasının birkaç tane festivali kaldırma gücü var. Biz her sene bir ülke sinemasına odaklanarak o ülke ile kültürlerarası bir diyalog geliştirmek için çalışıyoruz. Yeni oluşturulan yönetimle beraber de sadece seyir hedefli değil, üretim hedefli sektör buluşmalarına da odaklanmaya başladık.
Her yıl İstanbul’daki sinemaseverleri buluşturan Randevu İstanbul Uluslararası Film Festivali bu yıl pandeminin etkisiyle tamamen çevrim içi gerçekleşecek ve festival coşkusu tüm Türkiye’ye yayılacak. Bu noktada festival geçtiğimiz yıllara nazaran ne gibi farklılıklar sunacak?
Evet bu sene ilk defa online olarak gerçekleştiriyoruz ama bu bize aynı zamanda bir başka avantaj da getiriyor. İlk defa sadece İstanbul’da olanlar değil bütün Türkiye’den bu konuyla ilgili olanlar bütün workshop ve panellere girebildiler. Aynı zamanda film seyirleri de herkese açık. Bu çok mutluluk verici çünkü aslında tabii ki hedef İstanbul’da yapılacak böyle bir festivale insanların başka şehirlerden de gelebilmesini sağlamak, tıpkı dünyanın önemli festivallerinde olduğu gibi. Böylece farkındalık yaratırız ve önümüzdeki senelerde belki sinemaseverler İstanbul’da bu festivalde buluşmaya başlarlar.
Festivalin bu yılki odak ülkesi olarak “İngiltere”yi görüyoruz. İngiltere’yi seçmenizin nedenlerini öğrenebilir miyiz?
İngiliz Sineması çok güçlü. Özellikle müzik sektöründe şöyle bir laf vardır: “İngiltere’de bir şarkı çalıyorsa dünyada meşhur oldu demektir”. Sinema için tabii ki bunun karşılığı Amerika ama İngiltere de özellikle dil avantajı nedeniyle çok güçlü. Türk-İngiliz ortak yapımlarının çoğalması dünya çapında daha çok dağıtım ağlarında olmak demek. Bir de hep Türkiye diğer ülkelerin bilgi ve tecrübesinin peşinden koşar gibi bir inanış var oysa İngiltere ilişkimiz farklı oldu. Biliyorsunuz Avrupa Birliği’nden çıktılar ve Türkiye dizilerinin dünyadaki gücünden dolayı etkilenmiş durumdalar. Gerçekleştirilen toplantılarda gördük ki onlar da bu konuda bizim bilgi ve tecrübelerimizden faydalanmak istiyorlar. Ne mutlu. Çünkü güç, özellikle “soft power” yani“yumuşak güç” dediğimiz güç, bir ülkenin diğerlerine kattıklarından da geçiyor. Sadece alarak sadece beslenerek değil besleyerek de güçleniyoruz. Böylece İngiltere gibi bir ülkenin Türkiye’den öğreneceklerinin sektörel olarak dünyadaki yankısı pozitif olacaktır ve dünya ülkelerinin Türkiye’ye bakışında farklı bir saygınlık daha getirecektir.
Pandemi dolayısıyla gerek dünyada gerekse ülkemizdeertelenen veya iptal edilen birçok festival oldu. Randevu İstanbul ise senenin son film festivali olarak aşina olduğumuz tarihlerde bizlerle buluşacak. Böylesine bir ortamda festivali yapıp yapmama konusunda tereddütleriniz oldu mu?
Evet olmuştu. Bir festival enerjisini hayata geçirmek online olarak çok zor.Ama iyi ki yapmışız.Açıkçası Randevu İstanbul iptal edilmeye çok müsait bir festivaldi çünkü ana hedefi odak ülkenin yapımcılarını Türkiye’ye getirerek Türkiye’deki olanakları da tanıtmak. Film çekilebilecek alanları tanıtmak, insanlarla tanıştırmak ve ajandalarına sokmak. Eğer fiziksel olarak getiremeyeceksek bunu nasıl yaparız diye düşündük. Ama İngilizler Türkiye’yi çok önceden incelemeye aldıkları için gelmeden de buranın olanaklarını öğrenmek konusunda çok hevesliydiler. Dolayısıyla ülkemizi ve olanakları anlatma ve tanıtım anlamında çok başarılı geçti. Biz de onlara bir söz verdik.Seneye yapacağımız festivale kendilerini fiziksel olarak da davet edeceğiz. Tabii pandemi bitecek ve her şey normale dönecek, ondan sonra inşallah.
Festivalde bu yıl özel bir bölüm yer alacak. Vakıf bünyesinde gerçekleştirilen TÜRSAK Geleceğin Sineması Yarışması’nda yer alan filmler “Geleceğin Sinemacılarından Kısalar” bölümünde seyirciyle buluşacak. Vakfın yapmış olduğu bu iki önemli etkinliğin birbirini beslemesi hakkında neler söylemek istersiniz?
Bu aslında çok uzun süredir konuştuğumuz bir şeydi. Yaptığımız festivallerin, etkinliklerin birbiriyle buluşarak sinerji yaratması. Geleceğin Sineması da bizim çok önem verdiğimiz başka bir yarışmamız.Üniversite öğrencileri olangenç sinemacılara film yapabilmeleri için bir fırsat sunan özel bir etkinlik. Fikir aşamasından senaryoya, senaryodan çekilebilir hale gelmesi için özel bir süreç içerisinde, yine T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın da katkılarıyla filmlerini gerçekleştirmelerini sağlıyoruz. Ne mutlu ki birçok jüri üyesi veya seyirci olarak yer aldığım birçok film festivalinde bu yarışmadan çıkmış TÜRSAK logolu filmler oluyor. Büyük gurur! Bu filmlerin daha çok kitleler tarafından seyredilmesini sağlamak için bundan sonra mümkün olduğu kadar yaptığımız etkinlikler arasında böyle sinerjiler yaratarak sürekliliğini, farkındalığını ve etkinliğini artırmayı hedefliyoruz.
Film festivalleri hiç kuşku yok ki yalnızca film gösterimlerinden ibaret değil. İşin sektörel ve ticari yönü de mevcut. Festival kapsamında düzenlenecek paneller, endüstri buluşmaları ve söyleşiler bu sene sektör meraklılarına neler sunacak?
Randevu İstanbul’un en önemli taraflarından biri; ön planda filmler gösterilirken arka planda panel, endüstri buluşmaları ve söyleşilerle işin üretimine de katkıda bulunacak bir altyapı sağlamaya çalışması. Bu, sektör içinde beklenen bir buluşma haline geldi. Fakat ben sektör dışındakilere de TÜRSAK YouTube kanalındaki panellerive söyleşileri takip etmelerini öneririm özellikle de sinema öğrencilerine.Çünkü eğer bu sektörde yer almak istiyorlarsa kiminle neyi nasıl konuşacaklarını, okulda anlatılanların dışında pratikte neler yaşandığını ve sektörün içinde gelişmek için neler yapılması gerektiğini çok net anlayacaklardır. Bu sektörde sadece yönetmenler ve senaristler yok. Çok daha geniş ve çok daha farklı iş alanları mevcut. Ancak böyle söyleşi ve panellerle bu iş alanları hakkında fikir sahibi olunuyor ve ancak böylebuluşmalarla o alanlarda insanların kendilerini geliştirme hevesleri ve fırsatları doğmuş oluyor.
Pandemiyle birlikte evlerde vakit geçirdiğimiz süre boyunca izleme alışkanlıklarımızda da keskin bir değişim oldu. Dijital platformlar da bu durumdan en karlı çıkanlar oldu. Film festivalini online olarak yapma fikri bu değişim özelinde sizde sinema sanatının radikal değişimi açısından endişeler yaratıyor mu?
Platformlara ben bazı meslektaşlarım gibi negatif bakmıyorum çünkü biz film yapıyoruz ve önemli olan bu filmlerin seyredilmesi.Nerede seyredildiği değil,muhakkak seyredilmesi ve ne kadar insan seyrederse o kadar iyi. Bu pandemi çok da sinema meraklısı olmayanlarda bile bir sinema alışkanlığı yaratmaya başladı. Çevremde de gözlemliyorum. Diziler zaten evlerde seyretme alışkanlığına sahip olduğumuz yapımlardı şimdi sinema da eklendi.Sinema filmleri kıymetli çünkü çok az dizi, toplumda kalıcı,dönüştürücü, konuşturucu etki yaratıyor. Halbuki çok daha fazla film, kalıcı ve tekrar tekrar seyredilir klasikler arasına girebiliyor. Televizyonlar bu muhteşem filmlerle bizi, kaç yıl geçmiş olursa olsun tekrar tekrar buluşturuyordu ama şimdi seyir zamanını kendimiz seçmek gibi bir lüksümüz var artık. Önce video sonra DVD koleksiyonları yapmaya başladık. Şimdi artık platformlar var. DVD ve videodaki gibi bozulma, yok olma tehlikesi olmadan, bize istediğimiz filmi istediğimiz zaman bir platformda yok olsa dahi bir başkasında bulma şansı tanıyor. Yani filmlerin ömrü de artıyor. Ben platformları evde de olsa seyretme alışkanlığını artırması, çok daha geniş kitlelere ulaşması,her an bulunabilir olması nedeniyle çok önemsiyorum. Fakat bütün bunların içinde bir gerçek var. Sinema salonları asla yok olmayacak,olmamalı da.Çünkü evde film seyretmek, filmin doğasını atlamamıza neden oluyor. Sinema salonunda o filmin içine giriyoruz, onun bir parçası oluyoruz çünkü odak noktamız tamamen o sinema filmi oluyor. Bir film yaparken de büyük ekrandaki en ufak hatayı bile mükemmelleştirmek için çalışıyoruz. Hem seyirci filmin içine giriyor hem yapımcı ve yönetmen yaptığı işten çok daha fazla tatmin oluyor. Sinema salonları bir büyüdür. Toplu seyir alışkanlığının devamıdır ve bu;antik Roma, Yunan tiyatrolarından beri değişmemiş bir alışkanlıktır. Mekan değişebilir ama toplu seyir bir ihtiyaçtır. Sinema salonları da bu ihtiyaca karşılık verir. Onun içinde dijital platformların bu manada rakip değil tamamlayıcı ve devam ettirici olduğuna inanıyorum.
Festivalin yıllar içinde geçirmiş olduğu gelişim önümüzdeki yıllarda da devam edecek mi? Festival bizlere ne gibi farklılıklar sunabilir?
Son iki senedir yani yeni yönetimle beraber biz bunun sadece kültürel değil iş bazlı, sektörlerin buluşması bazlı bir festival de olmasını çok önemsedik. Filmleri seyretmek kültürler arasındaki diyaloğu artıyor bu muhakkak ama ortak filmler yapabilmek, sektörün bir araya gelip ortaklıklar geliştirebilmesi de çok çok kıymetli. Randevu İstanbul’un geçen yılki odak ülkesi Rusya idi. Rusya’nın önemli yapımcıları Türkiye’deki yapımcılarla bir araya geldi ve bir iletişim ağı başladı. Pandemi olmasaydı bir tane ortak ürün de çıkacaktı. Türkiye’nin dünya ortak yapımlarında ilk akla gelen ülkelerden biri olmasını hedefliyoruz. Hem dünyanın neresinde olursa olsun çekilecek filmlerdeki ortak yapımlar hem de gelip Türkiye’de Türk bir yapımcıyla çekilecek filmlerin teşvik edilmesi çok önemli. Bu sene de odak ülkemiz İngiltere ve PACT. Bir de yeni bir sistemle her sene bir önceki senelerin ülkelerine de haber vereceğiz ve buluşmalara katılmalarını sağlayacağız. Böylece bu ağ dolayısı ile festival, dolayısı ile de İstanbul’daki bu buluşma çok güçlenecek. Bir süre sonra her ülke Randevu İstanbul da birbirleriyle tanışabilmek için bir araya gelen dünyanın önemli sinemacıları sayesinde; yavaş yavaş çok daha gelişen, büyüyen ve hem ekonomiye hem kültüre katkıda bulunan bir festival haline gelecek. Uzun vadedeki görüşümüz bu. Aralık’ta yılın en son kültür etkinliği olarak anlattıklarım üzerinden yaratacağı etki ile dünyanın gündeminde bir buluşma ve destinasyon olarak turizme de katkısı olacağını öngörüyoruz. Tabii eğer hayal ettiğimiz gibi giderse. Bu arada festivalin online olmasının şöyle bir avantajı da var; söyleşilerini, bazı kısalarını TÜRSAK’ın web sitesindeki linklerden takip ederek seyretme ve dahil olma şansı var.