Prestij Meselesi : Bir Hilmi Topaloğlu Hikayesi

Prestij Meselesi, Mahsun Kırmızıgül’ün yedinci filmi. Beyaz Melek ile girdiği sinema yolculuğunda belirli bir aşama katettiği tartışılır. Sanatçının arabeskçi olması sinemaya kabulünü zorlaştırıyor diye düşünüyorum. Halbuki benzer müzik yapan İbrahim Tatlıses, Müslüm Gürses, Ferdi Tayfur pek çok filmde boy göstermişti. Tatlıses’in Kırmızıgül gibi yönetmenlik geçmişi de var. Aradan geçen yılların değişim rüzgarı diyelim. Filmografisine baktığımda belirli bir kaliteyi tutturduğunu düşünenlerdenim. Vezir Parmağı’nı hariç tutuyorum tabii. Genel olarak en beğenilen filmi Güneşi Gördüm. Bu filmin sinematografi olarak hayli iyi olduğunu ancak senaryoda tökezlediğini düşünenlerdenim. Çok fazla mesajı aynı senaryoya sığdırmak istemesi filmi haddinden fazla mesaj kaygılı yapmıştı. Yönetmenin filmografisini kısaca bu şekilde özetledikten sonra depremden dolayı vizyondan çekilen ve bu hafta tekrar vizyona giren son filmi Prestij Meselesi’ne geçebiliriz.

Prestij Meselesi, Hilmi Topaloğlu önderliğinde kurulan Prestij Müzik’in hikayesi diyebiliriz. Yapım şirketinin en iddialı sanatçıları Mahsun Kırmızıgül, Haluk Levent ve Özcan Deniz’di. Bu isimlerin bünyeye katılması filmin temelini oluştururken, öncesi yaşanan sıkıntılara da değinilmiş. Bir dönem filmi olduğunu söylemek de mümkün. Pavyonların revaçtalığını kaybettiği, Unkapanı’nın yükseliş dönemi Topaloğlu’nun bu maceraya girişi ile harmanlanmış. Kendisi de pavyondan kopuyor ve bir çıkış arıyor. Şinasi ile club açtıktan sonra müzik şirketi kuruyorlar. Filme gitmeden önce Hilmi Topaloğlu’nun bu kadar ağırlıkta olduğu bir film izleyeceğimi düşünmemiştim. Zira yönetmen Mahsun ve kendi hikayesini anlatması daha olası geliyordu. Ancak film tam olarak Topaloğlu’nun azim hikayesi olarak şekillendirilmiş. Karakterin iyi ve kötü yanlarının anlatılmasını da pozitif buldum. Karakter bir kahraman olarak aktarılmamış. Cin fikirli ve yer yer sahtekar olan ancak kalpsiz de olmadığı net olarak gösterilen biri. Karısını ve çevresindekileri aldatan ancak Mahsun’u da arkada bırakmayan bir yurdum insanı. Bir piyasa adamı. Rekabetin kıyasıya vurucu olduğu bir dönemde oyunu kuralına göre oynuyor diyebiliriz. Bu kısımda Engin Hepileri’ye değinmeden olmaz. Tipolojisinin uygunluğu dışında çok üstün bir performans ortaya koymuş. Filmin açık ara yıldızı. Kenter tedrisatından geçmiş olan oyuncuyu daha önceki işleriyle de beğenirim. Bu filmde de hayli doyurucu bir performans sunmuş. Keşke castın geri kalanı için de aynı cümleleri kurabilseydim. Şinasi rolündeki Eser Yenenler hayli sırıtıyor. Bunun dışında Hilmi Bey’in keşifleri Mahsun-Özcan ve Haluk’a gelirsek ortalama diyebilirim. Kötü değiller ancak iyi de olmadıklarını düşünüyorum. Bu üçlü arasındaki asıl sorun senaryoda. Karakterlere ayrılan süreler arasında ciddi sorun var. Mahsun çok ön plandayken Özcan çok arka planda. Haluk’u da hayli yüzeysel işlemişler. Bunu sevmedim. Mahsun’un hikayesi uzadıkça uzuyor ve mücadelesi bir yerden sonra sıkmaya başlıyor. Konservatuar kısımları fena olmasa da kendisine güvenen hocasıyla ilişkisi daha iyi işlenebilirmiş. Özcan’ı sıradan bir Almancı gibi işlemişler. Oysa ilk çıkışında piyasayı hayli sallayan önemli bir şarkıcıydı. Bu kısımlar biraz sorunlu. Topaloğlu’nun hikayesinde önemli yeri olan Jale karakterine gelirsek Şebnem Bozoklu üstüne düşeni yapmış. Yeteneğini öncesinde defalarca ispatlayan oyuncu yine şaşırtmıyor. Ali Sürmeli de Mahsun’un neredeyse her filminde olduğu gibi yine karşımıza çıkıyor. Kısa bir rolü var ancak yeterli. Bu arada Ali Sürmeli’nin üstün bir yetenek olduğunu ancak Deli Yürek’te Turgay Atacan karakteriyle gösterdiği efsane performansı bir daha gösteremediğini düşünüyorum. Burada sorun kendisinde değil böyle bir projeyle kendisini değerlendirmeyenlerde bence.

Senaryoya gelirsek sevdiğim ve sevmediğim kısımları oldu. Topaloğlu’nun Maksim hayali olabilecek en kötü şekilde işlenmiş. Bu hayal bir cümleyle filmin başında geçiriliyor sonrasında finalde Fahrettin Aslan kendisini aradığında bu hayalin gerçekleşmesini izliyoruz ancak temelsiz işlendiğinden bu duygu bize hiç geçmiyor. Yan hikaye olarak da film aksıyor. Yan hikaye olarak bize sunulan başrolün gönül maceraları yetersiz. Unkapanı’ndaki rakip bir firmayı bize anlatsalar, Prestij Müzik’le mücadelesini görsek hikayeye farklı kapılar açılabilirmiş. Es geçilen bir fırsat. Bunun yerine Jale acaba ne zaman Topaloğlu’nun başına çorap örecek diye bekliyoruz. Jale’nin ilk göründüğü sahneden hikayenin nasıl şekilleneceği belli. Bu tekdüzelik senaryodan çok şey götürüyor. Hatta bunu filmin geneline de yayabiliriz. Karakterler hakkında biraz daha araştırma yapılsa bize bilmediklerimiz anlatılsa film daha tempolu olabilirmiş. Film bittikten sonra biraz Hilmi Bey dışında hangi karakteri daha iyi tanıdık? Çoğunluk hiçbirini diyecektir. Film janr olarak biyografiye de biraz girdiğinden karakterlerin işlenmesi farklı janrlara göre daha çok önem kazanıyor. Aksayan senaryo tekrara çok düşüyor. Bu da ciddi bir sorun. Film bir noktadan sonra Mahsun’un burukluğu, Hilmi’nin fırıldaklığı ekseninde savrulup gidiyor. Star TV Müdürü olarak usta oyuncu Erdal Özyağcılar filme dahil olduğunda senaryo toparlanıyor. Burada üstü kapalı piyasa eleştirisi hayli hoş olmuş. Mahsun’un güçlü sesi nedeniyle sektörde yükseleceği önceden sezilip önü kesilmek isteniyor. Bunu bir cümleyle iyi anlatmışlar. Bu baltalayanın kim olduğunu da o dönemi hatırlayanlar hemen çıkaracaktır. Film bu ismi zikretmiyor ama hiç değinmeden de geçmemişler. Sevdiğim bir tercih oldu. Bir diğer sorun da bizi duyguya sokmak için şiddetli müzik kullanımı. Bu kullanım her zaman için geçerli değil ancak bazı duygusal sekanslarda müzik resmen seyirci üzül diye bağırıyor.

Genel olarak toparlarsak film kötü değil. Özellikle Hepileri’nin çok iyi oyunculuğu için izlenir. Sanat ve prodüksiyon da her Mahsun filmindeki gibi iyi. Bu açıdan yönetmeni hep takdir ediyorum. Filmleri hep belli bir kalitenin üzerinde. Vizyonun yaz olmasına rağmen yoğun olduğu bu haftalarda sinemada izlenmeli diyemiyorum. Aksiyon severler için Fast X, bir animasyondan çok daha fazlası olan Spider-man Across the Universe varken gişesinin çok yükselmeyeceğini düşünüyorum. Filmin biraz şanssız olduğunu söyleyebiliriz. İlk vizyonunda deprem faciası yaşanması büyük talihsizlik. Yine de türe meraklılar sinemada değerlendirebilir.

Keyifli seyirler.

PAYLAŞ

1984 yılında Karşıyaka’da doğdu. İktisat mezunu. 1989 yılında Tim Burton’ın Batman’ini 5 yaşında sinemada izledikten sonra sinemanın büyüsüne kapıldı ve o günden beri sinema aşığı. Her janrı sevmesine rağmen korku janrına gönülden bağlı. Geniş Plan adında sinema üzerine bir YouTube kanalı var ve fırsat yaratarak düzenli video çekmeye çalışıyor. Sinema sevgisini ve bildiklerini video dışında yazılar ile de okuyucularla buluşturmak istiyor. Ters Ninja sitesinde de yazmaya başladı. Düzenli olarak vizyonu ve dijital platformları takip ediyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir