Kutluğ Ataman’ın yoğun tartışmalara neden olan filmi Kuzu, semavi dinler ve Yunan mitolojisine göndermelerle dolu hikâyesiyle dikkat çekiyor. Bazı çevrelerin siyasi nedenlerle görmezden geldiği film, özgün sinema diliyle yılın en iyi yerli yapımlarından biri olarak anılmayı hak ediyor.
Kutluğ Ataman’ın 51. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nden beş ödülle dönen filmi Kuzu o dönem yoğun tartışmalara neden olmuş, film aldığı ödüllerden çok Kutluğ Ataman etrafında dönen siyasi polemiklere konu olmuştu. Gezi sürecinde aykırı çıkışlarıyla dikkat çeken Ataman, Gezi’ye destek veren sinema yazarları tarafından sert bir dille eleştirilmiş, aynı çevreler filmin ödül alamaması yönünde yoğun tazyiklerde bulunmuştu. Buna rağmen filmin festivalde En İyi Film dahil beş ödül alması bu çevreleri daha da kızdırmış, kimi ‘Ne yazık ki iyi bir film’ diyerek ideolojisini mesleki değerlerinin önüne geçirirken, kimileri de ‘kötü kalpli yönetmen’ diyerek daha kırıcı bir tavır takınmıştı. Tartışmalar geride kaldı ve etrafında yoğun polemiklerin yapıldığı Kuzu, bu hafta seyirci karşısına çıktı.
Erzincan’ın bir köyünde iki çocuğu ve kocası İsmail ile birlikte yaşayan Medine, oğlu Mert için bir sünnet düğünü yapmayı planlıyordur. Yoksul ailenin düğünde kesmek için kuzu alacak paraları yoktur. Medine, konu komşuya karşı kendini ispat etme adına düğün ve kuzu telaşını yaşarken, kocası İsmail ise şehre gelen şarkıcı Safiye’nin peşine düşmüştür. Zaman azalıyordur, köylüler sünnet düğününü sormaya başlamış, ablasının kuzu bulamazlarsa kendisini keseceklerine inandırdığı Mert ve annesinin tek arzusu ise kesecekleri bir kuzu bulmaktır.
BİRAZ DİN, BİRAZ MİTOLOJİ
Kuzu, ‘kurban’ kavramı etrafında gelişen hikâyesiyle tanıdık bir meseleyi ele alıyor aslında. Bir yandan Hz. İbrahim ve oğlu İsmail’in konu edildiği olaylara sırtını dayayan film, diğer yandan Yunan mitolojisinden Medea’nın trajik hikâyesini finaline iliştirerek ilginç bir yoruma kapı aralıyor. Yönetmen, Medea’nın karmaşık kişiliğini Medine karakteri üzerinden yerel bir anlatıma dönüşürken, bir yandan da kıskançlık, ikiyüzlülük, haset, gıybet, riyakârlık, yalan ve ihanet gibi kavramları harmanlayarak bir yüzleşme paradoksu oluşturuyor.
KÜÇÜK OLAYDAN BÜYÜK HİKAYEYE
Senaryosunu da kendisi kaleme alan Kutluğ Ataman, bilindik bir kavramı, küçük ir olaydan yola çıkarak etkileyici bir filme dönüştürürken, semavi dinler ve mitolojik kavramlarla örülü hikâyesini modern bir dille yoruluyor. Yönetmenin filmde yerel unsurların yansıtılması noktasında ciddi bir çabaya girdiği açık. Örneğin şivelerde az miktarda zaaf dışında önemli bir problem görülmezken, karı kocanın iletişimi ve köylülerin aksanı son derece doğal. İki kardeşin konuşmaları sempatik olduğu kadar yalın ve derinlikli. Çocuk dünyasını iyi tasvir eden Kutluğ Ataman, mümkün mertebe sade ve yerel bir dil kullanmaya çalışmış. Film pek çok sahnesiyle hem duygu hem de estetik bakımından başarılı bir çizgi yakalamış. Mert’in çoban ve oğluyla diyaloğu, anneannesiyle iletişimi, iki kardeşin yaşadıkları ve olayın düğümlendiği finalden önceki yemek sahnesi, anlatımın zirveye çıktığı sahneler olarak öne çıkıyor. Filmin genel haasına yansıyan masalsı atmosfer de dikkat çekici. Oyuncular Cavit Gök ve Nursel Köse, başarılı performanslarıyla dikkat çekiyor.
Filmin zaaflarına gelince.. Olay örgüsünün büyük ölçüde inşa edildiği kurban mevzusu finalde hak ettiği kıvamı yakalayamıyor. Olay alelacele geçiştirilirken, hikâye sürpriz (nispeten zayıf) bir finalle noktalanıyor. İsmail’in şarkıcı Safiye ile olan ilişkisi ve çocukların anneleriyle otel odasında yaşadıkları diyalog, inandırıcılık sınırını zorlarken, kızları Vicdan’ın asabi ve baskın karakterinin temelinde yatan sebepler de izaha muhtaç ayrıntılar olarak kalıyor.