Söz Kısa Filmcilerde röportaj serisinin 60. haftasından herkese merhaba. Büyük çoğunlukla uzun metrajlarda gördüğümüz mafya hikayelerine nadiren de olsa kısa metrajlarda da rastlıyoruz. Bu haftaki konuğum İlker Köklük de filminin merkezine aldığı fakat daha absürt bir anlatımla aktardığı mafya bir hikayesi sunuyor seyircisine. “Mafyaya demokrasi gelirse” düşüncesinden yola çıkarak seyircisini farklı bir mafya hikayesiyle buluşturan Konsensüs, çek senet mafyasının üç üyesi olan arkadaşın patronlarının iktidarına son verip daha adil ve demokratik bir ortam yaratmak için uyguladıkları planı anlatıyor.
Aynı zamanda bir tiyatrocu olan ve tiyatro alanındaki üretimlerine kurduğu Aksine Tiyatro’da devam eden İlker Köklük ile gerçekleştirdiğim bu röportajda filmi, hikayesi, çekimleri, gelecek hedefleri ve merak ettiğim başka noktaları da konuşma fırsatı buldum.
Herkese keyifli ve ilham veren okumalar.
Film hakkında konuşmadan önce sizi tanıyalım. Kimdir İlker Köklük?
1976 yılında Samsun’da doğdum. Uludağ Üniversitesi’nde iktisat okudum. 1995 yılından bu yana tiyatro yapıyorum. 2006 yılında Aksine Tiyatro’yu kurdum. Bu tiyatroda 2016 yılına kadar yazdığım dört oyunu sahneledik. Oyunlarım başka tiyatrolar tarafından da sahnelendi ve basıldı. 2010 yılından sonra ise sinema sanatı tiyatronun önüne geçmeye başladı benim için. O dönemden bu yana dört kısa metraj film çektim. Konsensüs da son filmim.
Filmin yazım, hazırlık, çekim ve post prodüksiyonu ne kadar sürede tamamlandı?
Filmin yazım aşamasından seyirci ile buluşmasına kadar tüm aşamalar pandemi şartları altında gerçekleşti. Bu durum özellikle çekim aşamasında bizi oldukça zorladı. Set için her şey ayarlanmışken son gün bir kapanma kararı gelip gelmeyeceğini bekliyorduk. Neyse ki her şey yolunda gitti ve çekimleri istediğimiz sürede bitirebildik. 2020 temmuz’unda çekimler dört gün gibi bir sürede tamamlandı. Ardından filmin kurgusunu da Eylül ayı sonunda bitirdik. O günden beri film festivallerde seyirci ile buluşmaya devam ediyor.
Filmin ortaya çıkış hikayesi nasıl gerçekleşti?
Tiyatroda çoğunlukla komediler yazdım ama sinemaya geçtikten sonra ilk üç filmimi de dram türünde çektim. Artık bir komedi çekme zamanı geldi diye düşünüyordum. Aynı zamanda yıllardır bu ülkenin televizyonlarında mafya üyelerinin kahramanlaştırılmasından son derece rahatsızdım ve o kahramanların hayatlarına başka bir açıdan bakan bir iş yapmak istiyordum. Bu iki amaç bir senaryoda buluştu ve Konsensüs ortaya çıktı. Ülkenin içinde bulunduğu hali bir mafya çetesinde geçen bir olay üzerinden anlatan, üyesi oldukları mafya çetesine demokrasi getirmeye kalkan üç kafadarın hikayesini kaleme aldım. Devlet yapısı ile mafya her dönemde farklı seviyelerde ve şekillerde ilişki içinde oluyor, ama günümüzde Türkiye’de bu ilişki derinleşmiş ve yaygınlaşmış durumda. Zira Konsensüs seyirci ile buluştuktan birkaç ay sonra Sedat Peker’in ifşa videoları çıktı.
Kısa film türünde mafya hikayelerine nadiren rastlıyoruz. Konsensüs de onlardan biri. Bu tür içinde bir mafya hikayesi anlatmak nasıl bir deneyimdi? Çevrenizden aldığınız tepkiler nasıldı?
Aslında senaryoyu yazmaya başladığımda öngördüğüm uzunluk orta metraj filme denk geliyordu ve öyle de oldu ama filmin kısa metraj olarak katılabileceği festival ve dolayısıyla da ulaşabileceği seyirci sayısı daha fazla olacağı için 45 dakika sürecek filmi 19 dakikaya indirdim. Sonuçta amaç, ürettiğimiz eseri insanlarla buluşturmak. Filmin tiyatro versiyonu için oldukça sadeleştirdiğim hikaye sonucunda bir buçuk saatlik bir oyun çıktı ortaya. Bu haliyle filmin de oyunun da adı Konsensüs, ama ikisi oldukça farklı işler diyebilirim.
Filmin kısa metraj olması ile mafya hikayesi olmasının yarattığı fazladan bir dezavantaj olmadı. Aksine mafya çetelerinde görev alan kişiler, TV dizilerimizde gösterildiği uzun ve detaylıca işlenmeye değer kahramanlar değil, derinliksiz ve basit insanlar oluyorlar. O nedenle kısa metrajda hızlıca ve kolayca tanınmaya müsait tipler çıkarılabilecek insanlar aslında. Filmin aldığı tepkilerden memnum, genel olarak beğenildi, ama teknik gözle izleyenlerin bazı yetersizlikler bulduklarına eminim. Çünkü bir yapımcı olmadan, oldukça düşük bir bütçe ile çektik filmi.
Filminizde çek senet mafyası üyesi üç arkadaşın patronlarının iktidarına son verip daha adil ve demokratik bir ortam yaratmak için uyguladıkları planı anlatıyorsunuz. Mafyanın işleyişine aykırı olan “demokrasi” gibi absürt bir fikir bu anlamda hikayeyi de yumuşatıyor. Sert bir hikaye anlatmak yerine absürt bir iş sunma fikrine nasıl kapıldınız?
Her şey tam olarak o fikirle başladı zaten. Amaç sadece bir mafya öyküsü anlatmak değil, insanlığın diline pelesenk ettiği ama uygulamada hiçbir yerde göremediğimiz gerçek demokrasi ile sınavını işlemekti. Bu sınavda çok başarılı olduğumuz söylenemez. Diğer bir deyişle demokrasi, bir mafya çetesinin işleyişine aykırı olduğu ölçüde kendi içinden diktatör heveslileri yetiştirip onlara tüm yetkileri verip tebaa olmaya teşne insanların yaşayışına da aykırı. Dolayısıyla evet, hikaye absürd ve trajikomedisi de bu yanından çıkıyor. Aynı yaşadığımız günlerde olduğu gibi.
Konsensüs, konusu itibarıyla George Orwell’ın “Hayvan Çiftliği” romanını çağrıştırdı bana. Orada da daha adil bir düzen için başa gelen domuzların diğer hayvanlara olan eziyeti başarılı bir politik taşlama örneği çiziyor. Sistem eleştirisini böyle bir hikayeyle aktarma fikri sonrası dikkat ettiğiniz noktalar neler oldu?
Konsensüs filminin hareket noktası Halil Cibran’ın bir sözüydü: “Eğer tahtından indirmek istediğiniz bir despotsa, önce onun sizin içinizde kurduğu tahtı devirin”. Yaşadığımız en büyük sorunların temelini anlamak için bu söz üzerine düşünmek lazım bence. Filmde de hep bu eksende kalmaya ve insanın egosuyla olan ilişkisinin nelere neden olduğu gerçeğine ayna tutmaya çalıştım.
Filmin çekimleri sırasında oyuncular sıkı sıkıya senaryoya bağlı kaldı mı yoksa onlara esneklik payı bıraktınız mı?
Oyuncularımızdan sadece ikisinin kısıtlı bir sahne tecrübesi olmuştu, yani genel anlamda tecrübesiz oyuncularla çalıştık. Bu, bazı roller için bilinçli bir tercihti, bazıları için ise pandemi şartlarının armağanı. Hal böyleyken doğaçlama yapma şansımız çok olmadı. Zaten zaman baskısı da buna çok müsaade etmedi. Bu açıdan keşke daha uygun şartlarda çekebilseydik dediğimiz sahneler oldu.
Kısa film çekmek isteyen genç yönetmenlere neler önerirsiniz?
Ne üreteceğinizden bağımsız olarak yapılması gereken en önemli şey kitap okumak bence. Ne kadar çok okursanız özgün eserler üretme şansınız o kadar yüksek olur.
Özellikle son yıllarda uzun süre bir şeylere odaklanıp izleme tahammülü daha düşük seviyelerde olduğu için izleyici profili de değişiyor. Bu noktada kısa filmler de eskiye nazaran daha çok ilgi görüyor. Bu durum hakkında düşünceleriniz neler?
Ben bu durumu yıllarca tiyatroda savundum aslında. Hep 70 ila 90 dakika arasında değişen tek perdelik oyunlar yazdım. 120 dakika üzeri iki perdelik bir oyun yazmıyorsanız bazıları tarafından ciddiye alınmayabiliyordunuz eskiden. Şimdi öyle değil, süreler kısalmaya, tek perde oyun sayısı artmaya başladı. Benzer bir durum sinemada kısa metraj açısından yaşanıyor sanırım. Bu çok da doğal. Yaşamın bu kadar hızlanmasını birçok açıdan sağlıklı bulmamakla birlikte ortada böyle bir gerçek varken klasik dramaturjinin kurallarına bağlı kalmakta ısrar etmek anlamsız geliyor bana. Günümüz insanı, gün içinde aynı anda birçok problemi çözmek ve bunu hızlı yapmak zorunda kalıyor. Yetenekleri ve refleksleri buna göre gelişmiş insanlara 50 yıl önceki seyircinin algısına göre kurulmuş dramaturjik yapılarla seslenemeyiz. Hele ki hikaye ya da diğer öğeler çok ustaca kurulmamışsa insanlar sıkılacaktır.
Dünya sinemasına baktığımızda kısa filmlere uzun metraj filmler kadar değer verildiğini görüyoruz. Nitekim Safdie Kardeşler, Luca Guadagnino, Yorgos Lanthimos, David Lynch ve Pedro Almodóvar gibi usta isimler kısa filmler de üretiyor. Bizim sinemamızda ise kısa filmlere daha çok uzun metraj çekmeden önce bir sıçrama tahtası olarak bakılıyor fakat son yıllarda bu durum değişmekte. Sizin bu konudaki düşünceleriniz neler?
Bu durumu yaratan, yönetmenlerin uzun metraj çekme heveslerinden çok, film endüstrisinin dinamiklerini belirleme gücünü ele geçirmiş tekelleşmiş şirketlerin kararlarıdır diye düşünüyorum. Kısa metraj filmlerimiz de bu şirketlerin kararları ile yönetilen vizyon programlarında uzun metraj filmler kadar yer bulsa ve dolayısıyla insanlar kısa metraj film çekerek sonraki filmlerini finanse edecek paraları kazansalar böyle bir gerçeklik oluşmazdı bence.
İlerleyen süreç için üzerinde çalıştığınız başka bir kısa metraj projesi var mı?
Dünya A.Ş. adında bir kısa metraj filmin senaryosunu yazıyorum şu an. Film, dünyanın üretim çılgınlığı ile geldiği yeri sorgulayan kurmaca bir absürd komedi olacak. Amacımız 2022 yılı içinde sete girmek.