Salgının gölgesiyle 2020 yılında gerçekleşen festivallerde gösterimi yapan Gelincik, yarın (7 Mayıs) Netflix’te yayına girecek. Polisiye-gerilim türündeki filmin yönetmen koltuğunda Orçun Benli oturuyor. 8. Boğaziçi Film Festivali’nde izleme şansı bulduğum Gelincik’i Orçun Benli ile konuştuğumuz röportajımız yayındadır.
‘Gelincik’in başrollerinde Ahmet Mümtaz Taylan, Kaan Yıldırım, Hande Doğandemir ve Nilperi Şahinkaye yer alıyor. Faili meçhul cinayetleri farklı kurgusu ve süresiyle anlatan film, 57. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde Ahmet Mümtaz Taylan En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü ve 8. Boğaziçi Uluslarası Film Festivali’nde En İyi Kurgu Ödülü’nü aldı.
Keyifli okumalar…
- İlk olarak Gelincik’in hikayesi nasıl ortaya çıktı?
Şükrü Üçpınar’la birlikte Kör Baukuş üzerine çalışıyorduk. Güncel bir uyarlamasını yapmak istiyorduk. Sonra hikâye git gide Kör Baykuş’tan uzaklaştı ve Gelincik oluşmaya başladı. Tabii senaryo ile bir yıl uğraştık. Oldukça alışılmışın dışında bir yapısı vardı ve ciddi mesai harcamamız gerekti.
- Filmin yapım sürecinde neler yaşadınız?
Filmi bakanlık desteği ya da herhangi bir fondan destek almadan, önceden yaptığımız işlerden biriktirdiğimiz parayla yaptık. Tabii bu da çok kısıtlı bir bütçemiz var demekti. Ama çok özenli bir ön hazırlık oldu. İstediğimiz gibi bir ev bulamayınca sınırlı bütçemiz olmasına rağmen evi yaptırdık. Bu süreçte oyuncusu olmasına rağmen Kaan Yıldırım’da maddi destek de bulundu. Ancak pandemi nedeniyle ara vermek zorunda kaldık. Hatta setin son çekim günü yapımcı dostumuz Bilal Kalyoncu’nun desteğiyle çıkabildik.
- Filmin kadrosu nasıl şekillendi?
Ahmet Mümtaz Taylan’la henüz senaryoyu tamamlamadan önce film hakkında konuşuyorduk. Senaryoyu okuduktan sonra oynamayı kabul etti. Ahmet Mümtaz Taylan’ın önerisiyle Kaan Yıldırım ile anlaştık. Bülent Emrah Parlak ile İnan Ulaş Torun’la anlaştık. Ondan sonra ID İletişimle görüştük. Hande Doğandemir ile bizi bir araya getirdiler. Ardından Nilperi Şahinkaya, Bulut Akkale ve Eray Özbal katıldı ekibe. Senaryoyu yolladığımız hiçbir oyuncu olumsuz dönüş yapmadı. Daha evvel Bu Son Olsun’da da benzer bir durumla karşılaşmıştık. Ancak Gelincik’in castı ondan da kısa sürede ve rahat tamamlandı.
- 90’lı yıllarda yaşanan faili meçhul cinayetlerini, av-avcı olma ilişkisi üzerinden anlatıyorsunuz. Filmin ismi bağlamında Gelincik’in hikaye açısından önemi, anlamı nedir?
90’lar anlatmak istediğimiz bir dönemdi. 80 darbesinden sonra halk üzerindeki ölü toprağını üzerinden atmış işçi ve öğrenci hareketleri hız kazanmıştı. İnsanlar okullara, özlük haklarına sahip çıkmaya başladı. Tabii bunlarla birlikte karanlıkta yükselişe geçti. Yargısız infazlar, işkenceler, kayıplar yaşandı. Gazi katliamı, cezaevi katliamları yaşandı. Buna rağmen 90’lar sinemada pek yer bulmadı. Bir Derviş Zaim’in Filler ve Çimen bir de Bahoz/Fırtına filmini hatırlıyorum. Bu nedenle 90’lar üzerine bir şey yapmak istedim. Gelincik, bir insanın av olmadan avcı olamayacağını anlatıyor. Kendi tabutunu çivileyen bir sistemin hikayesi aynı zamanda. Gelincik sorusuna gelirsek cevabını seyirciye bırakalım.
- Gelincik’in süresi, ters köşesi ve müzikleriyle 2020’nin festivallerde önce çıkan filmlerinden olduğunu belirtmek gerekiyor. Siz bu bağlamda Gelincik’i nasıl değerlendiriyorsunuz?
Biz politik hikayeler anlatırken janr sineması üzerinden anlatmayı seviyoruz. İlk filmimiz Bu Son Olsun ile 12 Eylül’ü komedi türü etrafında dolaşarak anlatmıştık. Burada da 90’ları gizem-gerilim türüyle… Bunu avangart bir tutum olarak görüyorum. Gelincik Türkiye’de pek alışık olunan türde bir film değil. Bizim içinde yeni bir deneyim oldu. Ama geri dönüşler olumlu oldu. Hem sinema yazarları hem de festivallerde bir araya geldiğimiz seyirci filmi sevdi. Özellikle sinema öğrencilerinden çok iyi dönüşler aldık. Gelincik üzerine yaptıkları okumaları ve analizleri bizimle paylaştılar. Bunlar çok hoş şeyler.
- Filmde şiddet sahnelerini aktarırken teşhir etmeyi tercih etmeyerek gerilimi beslemeyi tercih ediyorsunuz. Sinemada şiddetin aktarımı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu hikayede böyle idealize edilmiş bir şiddete ihtiyaç yoktu. Hatta tam tersi olması filmin etkisini çok daha fazla arttırdı. Ama başka hikayeler başka anlatım biçimleri geliştirmeyi gerektirebilir. Böyle konularda yönetmenlerin katı, kalıplaşmış yaklaşımları olmaması lazım.
- Sinematografinize bakıldığında Gelincik ilginç bir film olarak öne çıkıyor. Sonraki filmlerinizde nasıl bir yol izlemeyi düşünüyorsunuz?
Gelincik biraz ayrıksı bir yerde duruyor. Ama neredeyse bütün filmlerim birbirinden farklı. Bu Son Olsun ile Hep Yek veyahut Ver Kaç filmleri komedi olsa da birbirlerinden oldukça farklı dünyaları anlatan, farklı duygular oluşturan filmler. Espri anlayışları bile birbirlerinden çok farklı. Onun dışında yapımcılığı üstlendiğim Barış Erçetin’in yönetmenliğini yaptığı Kanunsuzlar filmi var. Bundan sonra birbirinden farklı filmler çekmek istiyorum. Yazdığımız veya yazmayı planladığımız birçok proje var. Hangisini önce çekebilirim bunu biraz koşullar belirleyecek.
- Salgın sebebiyle dijital platformlar filmlerin gösterimi için kurtarıcı oldu denilebilir. Sizin için süreç nasıl ilerledi ve Netflix’te yayınlandıktan sonra nasıl bir geri dönüş bekliyorsunuz?
En önemlisi çok fazla insana ulaşacak. Aynı anda 34 ülkede yayınlanacak. Farklı kültürlerde, farklı sinemaları olan ülkelerden çok sayıda insanlar filmimi izleyecek. Bu çok güzel bir duygu. Bir filmi yaparken insan tabii ki para kazanmak ister. Kirasını ödeyecek, karnını doyuracak. Daha fazla kazanırsa belki bir daha ki filmini finanse edecek. Ancak bir yönetmenin en mutlu olduğu zaman filminin seyirciyle buluştuğu andır. O an yönetmen en büyük yükünden kurtulur. Artık film ondan çıkmış, toplumsallaşmış olur. Artık önemli olan neyi anlattığı değil izleyenin ne anladığıdır. Film o andan itibaren izleyicinin anladığından ibarettir.
- Yeni projeleriniz var mı?
Bundan sonra birbirinden farklı filmler çekmek istiyorum. Yazdığımız veya yazmayı planladığımız birçok proje var. Hangisini önce çekebilirim bunu biraz koşullar belirleyecek.