Cinnet atmosferini sinemada betimlemek kolay iş değildir. Zira, gerçekçilik adına olayları tümüyle, olduğu gibi yansıtmak ile sinemasal tasvirin gücü arasında bir denge kurmak gerekir. Metaforlara boğulma tehlikesini de unutmamak gerek. Tolga Karaçelik yönetimindeki “Sarmaşık”, iflas eden bir armatörün, yasal prosedür sebebiyle denizin ortasında mahsur kalan gemisinde, mürettebatın felakete evrilen hikâyesini anlatıyor. Elbetteki hepsinin, gerçek hayatta birer karşılığı var.
Geminin kaptanı Beybaba’nın, gemicilerle içten pazarlıklı ilişkisi, kenetlenmek zorunda olan mürettebatın günden güne birbirlerine karşı düşmanlaşmalarına yol açar. Düzeni temsil eden Beybaba’nın, itaate meyilli ve mahcup karakterli İsmail ve Nadir üzerine inşa ettiği muhbirlik düzeni, nizamsız bir ortamı da beraberinde getirir. Azalan erzak stoğunun da etkisiyle, daha önce zaruri olarak sahte kimliklerle gezinen karakterler, zamanla asli kişiliklerine geri dönerler.
Pisliğe bulanmış hayatından uzaklaşmak için gemi yolculuğuna katılan Cenk, boşluğun hakim olduğu ortamda isyan bayrağını dalgalandırmaya başlar. Gemide tanıştığı Alper, Cenk’i dengelemeye çalışsa da öz karakterine dönmesine engel olamaz. Otorite boşluğundan faydalanarak, kitleler üzerinden duygusal sömürü yoluyla, kendi kaosunu getirme derdindeki karakterler gibi duran Cenk’in ateşine odun atan asıl olay ise İsmail’in küfredişidir. İsmail, geminin dindar kişiliğidir. Düzene ilk boyun eğen kişi oluşu ve düzeni son ana kadar can siperane savunuşu, dikkat çekici. Mülayim kişiliğinin bir anda sağa sola saldırıp argo ifadeler savuran bir karaktere dönüşmesi ise diğer tüm karakterlerle aynı seyirde. Bu bağlamda, itaat adamı İsmail, inanmışlığının kurbanı gibi temsil ediliyor. Fakat serkeşliğin temsili Cenk ile filmin finalinde yaşadığı olay sonucu, olumsuz algıyla tanımlanan iki karakterden biri diğerine hakim geliyor.
Alper, Cenk’in yancısı görünümünü filmin başından sonuna özenle koruyup silik bir karakterden öteye geçemiyor. Kentsel dönüşüm sebebiyle evleri yıkılan Nadir ise iyi niyet ve eziklik arasında gidip gelen kişiliği gibi, Beybaba’nın muhbiri oluşu ve kendini arkadaşlarını idare etmek zorunda hissedişi arasında gelgitler yaşıyor.
Kürt adlı karakterin, devasa görünümüne rağmen tek kelime dahi etmeyen varlığının gerçek hayattaki karşılıkları konusunda fazlasıyla tahmin yürütülebilir. Geminin en az dikkat çekeni olmasından, her türlü etkiye tepkisiz karşılına kadar, geniş bir kitlenin yönetmen tasviri olarak tanımlanabilir bu durum. Geminin en çelişkili karakteri hiç şüphesiz Beybaba. Bir yandan mürettebatı birbirine düşürüp öte yandan gemiyi terk etmemek konusundaki kararlılığı, idealistlikle kuru inat arasında paslaşmalar yaşatıyor. Telefondaki muhataplarına geminin mevcut durumunu raporlarlarken ki tavırları da göz önüne alındığında bilinmezlerle dolu bir karakter çıkıyor karşımıza.
Gökhan Tiryaki’nin usta elleriyle yoğrulan sinematografi muhteşem. Mürettebata hayat veren tüm oyuncular, ustalıklı bir performans sergiliyor. Özellikle Osman Alkaş ve Nadir Sarıbacak, üzerinde ayrıca durulması gereken iki isim. Yönetmenin şiirsel atıflarla yaptığı geçişler, anlam bütünlüğü bakımından oldukça uyumlu. Müziklerin, gerginliğe katkısı bir hayli fazla. Finaldeki açık kapıların fazla oluşu ise ne yazık ki genel gidişatı biraz törpülüyor.
Erkek egemen bir atmosferde, travmanın sınırlarında dolaşan Sarmaşık, son yılların en etkileyici yerli yapımlarından. Sarsıcı özelliğini, kaotik ortamın tasvirindeki yoğun şiddet ve argo yoluyla değil de, sinemasal metaforlar üzerinden tesis etmiş olsa idi, ne de güzel olurdu.