Antalya Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen 52. Uluslararası Antalya Film Festivali bugün dev bir ismi daha ağırladı. Festivalin, dün geceki açılış töreninde de sahnede onurlandırdığı, Oscarlı usta oyuncu Jeremy Irons, AKM Perge Salonu’nda bir masterclass gerçekleştirdi.
FIPRESCI Başkanı sinema yazarı Alin Taşçıyan’ın moderatörlüğündeki masterclass tam da adının hakkını verdi. Irons hem aktörlüğe nasıl karar verdiğini anlattığı samimi hikayesini paylaşarak hem de bu anlatımı adeta uygulamalı bir oyunculuk dersine dönüştürerek gerçek bir masterclass (ustalık sınıfı) gerçekleştirdi.
“Geleneksel eğitimde önüme çıkan meslek seçeneklerinden hiçbiri bana uygun değildi” diyen Irons, o zamanlar aklındaki meslek alternatiflerininse ‘lunaparkta çalışmak, sirkte çalışmak ya da tiyatro yapmak’ olduğunu söyledi. “Sirk ve lunapark için fazla orta sınıf kaldığımı fark ettim” diye konuşan usta oyuncununtiyatroya girişine ise bir gazete ilanı vesile olmuş! Tiyatro için ‘eleman’ arandığını yazan ilana başvurup işe girdiğinde henüz oyunculuk yapmasa da tiyatroyu, insanları ve atmosferi sevdiğini fark edip bu işin eğitimini de almaya karar vermiş. Böylece 2 yıl kursa gidip bir başka tiyatroda 30 kişi arasından seçilip işe başlamış. Ancak burası da bir ‘repertuvar tiyatrosu’ olduğu için kendisine uygun bulmamış:
“Onlar çok geziyordu. 6-8 ay turnede olurlardı. Bense bir evim ve ailem olsun istiyordum. Bunun için de başka bir yol bulmalıyım deyip Londra’ya gittim. Küçük bir daire tuttum. İstisnasız bütün seçmelere gittim! Tek şartım; Londra dışında olmamasıydı. Ve sonunda bir müzikalde rol aldım. Bir gün ben sahnenin kenarında oturmuşken sahnede bir kadın oyuncu da şarkı söylüyordu. O an, bu işin bana uygun olduğunu, benim de bu mesleğe bir şeyler katabileceğimi düşündüm. Ama büyük, derin bir oyunculuk arzum yoktu”
Irons, oyunculukta kendisi için asıl kritik noktayı da samimiyetle paylaştı:
“Oyunculukta insanlara dokunabilmek, iletişim kurabilmek gerçek anlamıyla mümkün. Gençken bir sosyal yardım görevlisi olarak çalışıyordum. Fakir bölgelere gidiyorduk ve bize, insanlarla aramızda belli bir mesafeyi korumamız öğütleniyordu. Oysa ben sürekli kendimden veriyor ve karşılığını alamıyordum çünkü insanlarla tam olarak iletişim kurmama izin yoktu. Tiyatro benim bunu yapmamı sağladı; oyunculuğumu verdiğimde seyirciden geri dönüş alabilmemi. Hepimizin içinde sevilme arzusu var. Bence bu anlamda en gerçek iletişimi sanat kurabilir; ister bir romanla, ister bir resimle, ister sinema ya da tiyatroyla. İnsanlara ‘dokunmak’ mümkündür”
Katılımcıların sorularını da cevaplayan usta oyuncu, ‘senaryo tercihindeki kriter’e dair bir soruya ise şu cevabı verdi:
“Pek çok şey etkili; kariyerimde o an nerede olduğum, zamanlama, beklentiler… Nerede çekileceği; çünkü çocuklar okulda mı olacak, evde bana ihtiyaç var mı? Ve tabii para! Şaka yapıyorum. Hepsi bir yana şu sorunun cevabı önemli; bunu gerçekten istiyor muyum? Entelektüel biri değilim, üniversite okumadım, dolayısıyla o tarz kriterlerle değil ama iç sesimle karar veriyorum”