Söz Kısa Filmcilerde röportaj serisinde bir başka yönetmenle birlikte karşınızdayım. Kısa filmlerde sık olmasa da karşılaşma fırsatı bulduğumuz animasyon türündeki örnekler bir hayli farklı dünyalarda yolculuğa çıkarıyor. Bugün de animasyon türünde bir kısa metraja imza atmış yönetmenle filmi üzerine sohbet edeceğim. Serinin bu haftasında üzerine konuşacağımız kısa film, her biri farklı oda ve olaylara açılan kapıların olduğu bir odanın içinde uyanan Cem’in kendi geçmişiyle yüzleşmesini konu alan Kapı olacak
Bu haftanın röportajında daha yakından tanıyacağımız isim, Kapı filminin yönetmeni ve senaristi Emre Zengineken olacak.Herkese keyifli ve ilham veren okumalar.
Film hakkında konuşmadan önce ilk olarak sizi tanıyalım. Kimdir Emre Zengineken?
Akademisyenim, aynı zamanda bağımsız filmler çekmekteyim.
Filmin yazım, hazırlık, çekim ve post prodüksiyon süreci ne kadar sürede tamamlandı?
Film, senaryoyu yazmaya başladığım tarihten üç sene sonra tamamlanabildi. Bu durumun yer yer avantaja dönüştüğünü de düşünüyorum. Proje uzun zamana yayılabildiğinde daha çok sindirilebiliyor ve aslında film hiçbir zaman bitmiyor.
Kısa metraj filmlerde animasyon türüne özellikle ülkemizde çok az rastlıyoruz. Bu durumdan dolayı çektiğiniz kısa filmin ilgiyle takip edilmesi üzerinizde bir baskı yaratıyor mu?
Üzerimde üretmekle alakalı kronikleşmiş bir baskı hissi hep var açıkçası. Bu his dönem dönem yoğunlaşıp azalıyor. Bu ara yeni bir film çekmekle alakalı yoğun bir ihtiyaç hissediyorum, yazmaya da başladım. Her üreten insan gibi ben de bolca not alıyorum. Bu notların arasında tek kelimelik kavramlar, önerme potansiyeli taşıyan cümleler veya bana tuhaf ya da sıra dışı gelen bir fotoğraf olabiliyor. Bir projeye başlarken yeterince heyecan verici bir önerme bulup, tutarlı bir olay örgüsüne nasıl dönüştürebilir diye düşünüyorum. “Yeterince heyecan verici mi?”sorusunu kendime sürekli soruyorum ve bazen bu da bir baskı unsuruna dönüşebiliyor.
Filmde en dikkat çeken noktalardan biri de karakter ve mekan tasvirlerinin fazla ayrıntıya girmeden, geometrik şekiller altyapılı sade bir çizimden oluşması olarak göze çarpıyor. Bu durum filmin teknik bütçesinin kısıtlı olmasına mı dayanıyor yoksa başka bir nedene mi bağlı?
Kapı, doktora tezimin bir parçası. Tezin savunusunun bir kısmını oluşturan önerme; “Bir film kendi görsel stilini izleyiciye tutarlı bir şekilde sunduğu ve bunda ısrarcı olduğu takdirde izleyici üzerinde gereken sadakat ve ilgiyi uyandıracaktır” şeklinde özetlenebilir. Filmin pre-prodüksiyon sürecinde, anlatıyı destekleyici bir dizi stil kararı almalıydım. Buna “form” ile başladım. Filmin görsel dilini oluşturan majör karar, organik formların geometrik formlara indirgenmesiydi. Filmdeki sis bile iç içe giren transparan kare yüzeylerden oluşuyor. Filmde, eksen karakter Cem’in, komadayken geçirdiği zamanı ve başına gelen olayın nasıl gerçekleştiğini çözdüğü süreci izliyoruz. Ölümle yaşam arasındaki bu tasvirde her şey, asıllarının yerine geçen daha basit birer temsil niteliğinde. Nitekim final sahnesindeki form ve render farkı, her iki ortamı birbirinden ayıran kısacık bir an olarak yerini almış durumda. Filmle ilgili aldığım önemli kararlardan biri de, kullanılan üç boyutlu programların sağladığı neredeyse sınırsız imkanı filtre ederek kullanmaktı. Bu tutum, günümüz ana akım animasyon izleyicisinin “neredeyse gerçek” değerlendirmesine olan eğiliminin, çok da fonksiyonel ve bilinçli bir tutum olmadığını ispatlamayı hedeflemektedir. Gerçeğe öykünen bir animatik kopya yaratmaktansa, kendi doğasını, anlatının içeriğine göre vermeyi tercih eden bir tavır benimsedim. Bu anlamda izleyicinin daha derin bir okuma yapabilmesi adına, filme daha çok vakit ayırması için üzerine biraz da sorumluluk yükleyen bir yapım olmasını istedim. Filmin müzikleri kuzenim Yaz Yılmaz tarafından, aynı armonik yapı üzerine, farklı odalar için farklı duygu durumları yaratmak üzere çalışıldı. Filmdeki odaların bir puzzle’ın parçası olması gibi soundtrack de, birbirine eklemlenebilen bir yapıya sahip.
Filmin yönetmeni, yapımcısı ve aynı zamanda senaristisiniz. Tüm bu görev dağılımının tek kişide toplanmasının doğurduğu olumlu ve olumsuz sonuçlar neler sizce?
Sektörel deneyimim süresince ekipler içinde çeşitli pozisyonlarda görev aldım. İşin içinde ticari kaygı, zaman baskısı ve fonksiyonel gereksinimler var ise bu yükü profesyonellere dağıtmak, verimli, sağlıklı ve başarılı kalabilmek için şart. Kapı özelinde ise, filmin hem tezin parçası olması, hem de çok öznel bir bakış açısını yansıtması nedeniyle tek başına çalışmanın avantajlı olduğunu söyleyebilirim.
Film, biz izleyicileri gerçek hayatımızda yaşadığımız olayları, karşı tarafın bedeninde tekrar yaşamamızı da sağlıyor bir bakıma. İnsanoğlunun kendi hırslarına bir öz eleştiri olarak da görebileceğimiz filmi ortaya çıkarmak yazım sürecinde zorluklar yaşattı mı?
Evet. Hem anlatı hem de görsel stil ile alakalı okuma zorlukları olabileceğinin en baştan beri farkındaydım. Eksen karakterin görünümünün değişmesi ve sürekli yer değiştirmesi, devamlılık algısının sağlanmasını zorlaştıran bir karardı. Bu durumun filmin rutini olarak algılanabilmesi için, minimum dört odada tüm bulmacanın çözülmesine karar verdim. Oyunculuk, diyalog ve sinematografi ile destekleyerek prodüksiyon sürecini tamamladım. Kurguda çıkarılan sahnelerle film 16-17 dakikayı bulabilirdi. Yani ihtiyacım olandan daha fazla sahne çektiğimi ve kurguda anlamlı bir bütün oluşturacak şekilde gereken kadar kullandığımı söyleyebilirim.
Pandemi süreciyle birlikte her birimiz evlere kapandık ve yalnızlaştık. Bu süreç boyunca yaptığımız yanlış tercihleri de düşünme fırsatı bulduk ve zihinlerimizi yeniledik. Film bu bakıma da şu anki dönemle oldukça bağlantılı diyebiliriz. Siz kendi öz eleştirinizi nasıl yapıyorsunuz?
Film aslında 2019 Aralık ayında tamamlandı. Pandemi henüz gündemde değildi ama kısa süre sonra hızla adapte olduğumuz yeni düzen, film ile tesadüfen bağdaşmış olabilir. Öz eleştiri ise, ilerleme kaydedebilmek için sürekli yapılmalı diye düşünüyorum. Sorunuz üzerinde düşündüğümde öz eleştiriyi günlük yaşantım içinde doğal bir davranış şekli olarak benimsediğimi görüyorum. Yargı belirten cümleleri çok nadiren kullanırım. Kesinliğinden emin olana kadar araştırırım ve fazlaca kendi halinde biriyimdir. Sadece yapabildiğim şeylerin olduğunu, bunları samimiyetle yapmaya devam edeceğimi ve daha iyisini ortaya koyma çabamın hep var olduğunu söyleyebilirim.
Filminizin avantajlarından biri de hiç sete çıkmadan bilgisayar başında oluşturulabilmesi. Böyle bir üretim sürecinin kabaca nasıl işlediğini meraklıları için anlatabilir misiniz?
Çeşitli avantaj ve imkanları olmakla birlikte, büyük bir ekip için bile çok zor ve zaman gerektiren bir süreç. Senaryolaştırılmış bir öykünün animasyon olarak çekilmesi, live action çekilmesinden birçok açıdan çok daha zor. Ama sizin kastettiğiniz anlamda ele alırsak, senaryo süreçlerinin sonrasında konsept ve karakter tasarımları ile başlayan pre-prodüksiyon, projenin tekniğine göre, (2D,3D, stopmotion vb.) asset üretimi denilen, sahnede kullanılacak mekan, obje, aksesuarların vb. oluşturulması ile devam ediyor. Eş zamanlı olarak storyboard çizimleri yapılıyor. Pilot ses kayıtları alınıp, sahne ve planların sürelerini tespit etmek üzere “animatik” ile destekleniyor. Storyboard ve animatikte az çok belirlenen sahneler için layout sanatçısı, sahnede yer alacak tüm unsurların yerleşimi ve nasıl görüneceğini çalışıyor. Karakter tasarımları, iskelet sistemlerinin ve kontrolleri döşenmesi için elverişli şekilde, kaplama ve dokuları ile birlikte tekrar üretiliyor. Sonra rig dediğimiz iskelet sistemi ve kontrol yaratma süreci ile devam ediliyor. Karakterler ve set, çekime elverişli hale geldikten sonra kamera ve ışıklar kurulup previsualisation (previs) dediğimiz ön görselleştirme yapılıyor. Burada karakterlerin anahtar kare bazlı oyunculukları ve “blocking” dediğimiz sahnedeki davranışları ile ilgili fikir sahibi olunuyor. Zamanlama sinematografi ve diyaloglar previs aşamasında planlandıktan sonra, oyunculuk tavırları, kumaş, saç ya da toz gibi dinamik unsurlar, animasyonun prensipleri gözetilerek, yer yer her bir kare için çalışılıyor. Kamera hareketleri, çekim ölçekleri, objektif ile ilgili kararlar alınarak çekimler yapılıyor. Sekans render’ları post prodüksiyon sürecine sokuluyor ve finalize ediliyor.
Dünya sinemasına baktığımızda kısa filmlere uzun metraj filmler kadar değer verildiğini görüyoruz. Nitekim Safdie Kardeşler, Luca Guadagnino, Yorgos Lanthimos, David Lynch ve Pedro Almodóvar gibi usta isimler kısa filmler de üretiyorlar. Bizim sinemamızda ise kısa filmlere daha çok uzun metraj çekmeden önce bir sıçrama tahtası olarak bakılıyor fakat son yıllarda bu durum değişmekte. Sizin bu konudaki düşünceleriniz neler?
Her ikisini de aynı bakış açısıyla değerlendiriyorum. Fikir, olay örgüsü, önerme, özgünlük, görsel stili ve tutarlılığı ile ilgileniyorum. Kısa film, yapısal olarak daha kısa bir zaman diliminde, daha az mekanla, genel olarak daha az oyuncu ile, izleyiciyi istediği noktaya getirebiliyor ise bir uzun metraj filmden çok daha etkili olabilir. Ayrışan dinamikleri olmakla birlikte birinin diğerine göre içerik ya da prodüksiyon anlamında üstünlüğünün olduğunu düşünmüyorum.
İlerleyen yıllarda uzun metraj animasyon filmler çekmek planlarınız dahilinde var mı?
Böyle bir plan yapmadım, daha çok kısa film çekmeyi ve farklı deneyimler edinmeyi hedefliyorum. Uzun metraj yapma ihtiyacı hissetmiyorum ama zaman ne getirir, kestirmek zor.
Son olarak üzerinde çalıştığınız başka kısa film projeleri varsa ufak tüyolar alabilir miyiz?
Yeni film üzerinde çalışmaya başladım. Kapı’da olduğu gibi, karakterlerin ilişkilerinin çözülmesi gereken bir bulmacaya dönüştüğü, zamanın doğrusal akmadığı, son ana kadar seyirci ve karakterler arasındaki bilgi eşitsizliğinin devam ettiği bir film olacağını öngörüyorum. Bulmaca ve deney temaları üzerine kurulu bir yapısı olmasını planlıyorum.