Dünya prömiyerini 2023 Sundance Film Festivali’nde yapan Fas asıllı yönetmen Sofia Alaoui’nin ilk uzun metrajlı filmi Aramızdalar, 42. İstanbul Film Festivali’nde uluslararası yarışma bölümünde yer alıyor.
Çöldeki lüks bir evin şaşalı detaylarıyla başlayan film, Fas’ın paralı sınıflarının zaaflarının ve ikiyüzlülüklerinin samimi bir incelemesi olarak karşımıza çıkıyor. Film, fakir ve kırsal bir Berberi geçmişi olan, kocası Amine’nin siyasi ve ekonomik açıdan güçlü ailesiyle evlenmesiyle yeni ailesinin gösterişine uyum sağlayamayan Itto’nun yaşamını sunuyor.
Cevaplarını gündelik olarak düşünmediğimiz soruları barındıran, kozmosun içerisinde insanın yerini sorgulayan derin kavramlara sahip Aramızdalar’ı, yönetmeni Sofia Alaoui, bir insanlık macerası olarak tanımlıyor. Sınırlandırılmış dogmalarla, maddiyata olan takıntısı ile tatmin olan insanlığın yansımalarıyla karşı karşıya kalan yönetmen, uzun yıllar sonra yurtdışından Fas’a geri döndüğünde filmin fikrinin oluştuğunu ifade ediyor. Derin bir ruhsal uyanış anına dönüşen, dünyanın sonunu getiren bir felaketle Alaoui, filmi ile bilimkurgu türüne ilgi çekici bir alternatif oluşturuyor.
İnsanlığı birbirine yaklaştırmak yerine sosyal engellerle mesafeler oluşturan yasal, dini veya kültürel ilkelerle tartışmasız bir şekilde kabul edilen normların sınırlarında olan toplumlarda dünyaya geldik. Buna karşın Aramızdalar, evrendeki her şeyin birbirine bağlılığı hakkında. Film bize, toplum bizi ne kadar zenginlik, gelir, inançlar veya başka nedenlerle sınıflandırırsa sınıflandırsın, günün sonunda hepimizin aynı kumaştan yapıldığını gösteriyor. Bununla birlikte bize herhangi bir cevap sunmaksızın, bizi zaman ve evrendeki yerimiz hakkında felsefi sorularla besliyor.
İnsanüstü bir oluşumun dünyada varlığını hisseden halk, kaosa sürüklenirken insanlığın bekası ve huzur bulmak ümidiyle ibadet yerlerine akın eder. Bu küresel panik anında insanlar dünyada yalnız olmadıkları gerçeğiyle yüzleşirken, filmin kahramanının doğduğundan beri etrafını saran, telkin edilmiş anlatıyı sorgulamasına neden olan varoluşsal yolculuğuna şahit oluruz. Kocası ve ailesinin yokluğunda yalnız kalan Itto’nun tanımadığı Fouad’la birlikte Fas’ın başka bir dünyaya ait gibi gözüken manzaralarında yaptığı bu gerçekdışı yolculuk, hakikati ve varoluş anlamını aramak için zamanda gerçekleştirdiğimiz yolculukların bir alegorisidir. Yolculuğu boyunca rahatsız olduğu deneyimlerin onu özgürleştirdiğinden bihaber olan kahraman, benliğini ve evrendeki yerini keşfedecektir. Fırtınanın içine doğru yürüdüklerinde ruhsal bir yeniden doğuş yaşayan Itto’nun inancına dair tutunduğu şeyler yok olur. Evrenin zamansız manzaralarına açılan bu zirvede Itto, insanlığın çok yönlü oluşunu ve fiziksel dünyanın daha büyük bir bütünün yalnızca bir parçası olduğunu öğrenir.
Beden dışı bir deneyim olarak tanımlanabilecek bir şey oluşturan yönetmen, her şeyi, tek bir gözyaşının bile düşebileceği ve daha geniş evrenin bir parçası haline gelebileceği bir perspektife yerleştirir.
Film, amaçlı bilinç ve yansıtıcı eylem yoluyla çevremizden anlam çıkarma kapasitemizi araştırırken, karakterler, varlık anlayışlarında ve bizi çevreleyen ekolojik güçler göz önüne alındığında, insanın her zaman insan üstü olanla nasıl iç içe geçtiği konusunda sarsıcı bir değişimi bize yansıtıyor. Aramızdalar, bununla birlikte insanlığı doğal dünyanın bir parçası olarak konumlandırmada dikkat çekici bir şekilde Taoist bir yaklaşım benimsiyor. Evrendeki yerimizi daha iyi algılamamızı sağlamak için kullandığı sinematografik estetiği ile bütüncül bir dünya görüşüne, her şeyin birliğine inanıyor.
Film etkileyici olarak aynı anda hem dışa hem de içe bakmayı başarıyor. Kozmos gibi dış manzaralar ile insan bilincinin iç manzaraları arasında dengeli bir bağlantı yakalıyor. Kahraman, etrafındaki dünya değişirken ruhsal bir dönüşümden geçiyor ve onu çevreleyen kozmik olay, yalnızca içsel durumunun bir yansıması olarak bize sergileniyor. Alaoui’nin filmi gerçek ile gerçeküstü, doğa ile doğaüstü, maddi ile manevi olanı kusursuz bir şekilde harmanlıyor ve son olarak geriye soyut olan metafiziği bırakıyor.
Karakter çalışması ve filmin nihai işleyişi, hikâyenin sonucuyla birlikte sıradanlığa geri çekildiğimiz an izleyiciye tamamlanmamış gibi gelse de filmde bu yarım kalma hissini kabul edilebilir kılan şey, sergilenen bir uyanışın temsili ve hayatın film evrenindeki insanlar için bir daha asla eskisi gibi olmayacağı yönündeki kalıcı hissi. Itto, deneyimlediklerinin ardından fiziksel olarak küçülen dünyasıyla evrene ve bütüne daha derin bir anlam yüklüyor. Nihayetinde filmin sunduğu sorulara karşı ne Itto’nun ne de bizim alacağımız bir cevap olmasa da filmi farklı kılan izleyiciye karakterle beraber sunduğu deneyim ve hissettirdikleri.