Kendi güvenli alanımız dışındaki dünyada olup biten vahşet, cinayet, adam kaçırma, soygun vb. türdeki haberlerin ilgi çektiği aşikar. Basında sıklıkla yer alan bu tür haberlerin sayıca çokluğu, tatmin eşiğimizi de yükseltiyor ister istemez. Ölümlü olaylara olan ilgimiz, önce birkaç ölümlü olaylara, daha sonra toplu katliamlara kayıyor. Tek ölümlü veya hafif yaralanmalı haberler artık içimizi burkmuyor. Haliyle, seyircinin ilgisini çekmek için rekabetin tüm kuralları zorlanıp vicdanlar rafa kaldırılarak, insan hayatını, televizyon kutusuna aşık izleyicinin anlık mezesi haline getirmek için tüm kollar sıvanıyor. Amerikalı yönetmen Dan Gilroy, tatminsizlikle eşzamanlı büyüyen açgözlülüğü ele almak için harekete geçtiğinde, son dönemin sarsıcı sistem eleştirilerinden “Gece Vurgunu” (Nightcrawler) adlı film çıkıyor ortaya.
Sıradan bir hırsızken sokak haberciliği ile tanışan ve kamera ışığını kendi benliğini yüceltmek için yakmaktan kaçınmayan egoist kişilik Louis Bloom (Jake Gyllenhaal), gecenin kan gölüne dönen anlarında olay mahalline gidip, en ilgi çekici görüntüleri kaydederek TV kanallarına pazarlıyor. Uyku problemi çektiği için hayatının neredeyse tamamını gece vakitlerinde yaşayan Louis, “al gülüm, ver gülüm” misali, bölgesel haberlere ilgi duyan mahalli izleyicilerin bu ihtiyacını giderirken etik kurallara bağlılık duyma ihtiyacı hissetmiyor. Çektiği görüntüleri pazarladığı TV kanalının haber dairesinden sorumlu yöneticisi Nina’nın (Rene Russo) kısa sürede gözüne girmeyi başarıyor. Koltuğu sallantıda olan Nina için yardım simidi vazifesi gören bu ilişki ağı, zamanla şantaj dolu bir hal alıyor.
Olay mahalline yasadışı bir şekilde girip, delillerle oynayacak kadar gözü dönen Louis, günümüz kapitalist piyasa koşullarında tek taraflı menfaatin en acımasız sembolü haline geliyor. İnsan fıtratının getirdiği tüm ahlaki özellikleri gözünü kırpmaksızın törpüleyen Louis’in büyük kayıtsızlığı, yükselen kariyeri ile doğru orantılı olarak artıyor. Tıpkı, adına kurumsal denen şirketlerin cam kafeslerindeki tırmanışının, ardında bıraktığı enkazı görmekten kaçınan pek çok çalışan gibi. Tabi bu kayıtsızlık hissinin oluşmasında Gyllenhaal’in muazzam oyunculuğunun ve umarsız bakışlarının etkisi oldukça yüksek.
Nina’nın istikrarsız iş hayatına dair elde ettiği bilgilerle, kendi imparatorluğunu kurma hevesine kapılan Louis, yıllarını istismar dolu bir habercilik anlayışına verdiği için manen ızdırap çektiği gözlenen Nina’nın durumunu olabildiğince sömürmek için elinin altındaki internet silahını acımasızca doğrultuyor. Bilgiye kolay ulaşımın adı, mahremin kirli çıkıntılarını raporlamak ve zamanı gelince yem olarak kullanmak haline geliyor.
Ortağını sürüklediği felaketle birlikte artık kendi resmi yayın ağını da kuran Louis, suç delili sayılabilecek görüntüleri polisle paylaşmadığı için hiçbir kaygı duymuyor. İfadeler ve sorgular esnasında takındığı tavır tüm nefretleri üzerinde toplarken filmin kazananı olması, bu vahşi ortamın şanına yakışıyor elbette.
Özellikle gece sahnelerinde son derece başarılı bir görüntü yönetiminin varlığı hissedilirken, bu filmiyle ilk uzun metrajını çeken Dan Gilroy’un başarısını takdir etmemek elde değil. Sistemi kökünden yakalayıp gün ışığına çıkartarak saygın bir eleştirel yapıma imza atıyor.
Yozlaşmış kâr ve reyting hedeflerinin masum mezelerini perdeye taşıyan Gece Vurgunu, ürpertici umarsızlığıyla, yaşadığımız ekonomik ve sosyal sistemin en karanlık dehlizlerine ışık tutuyor. Ödül alarak başarısını ispatlama kaygısına düşmeksizin.