Pandemi döneminde özellikle dijital platformlar marifeti ile seri katil hikayelerine fazlasıyla maruz kaldık. Yaşanmış gerçek olayları merkezine alan bu yapımlar izleyicide hem şok etkisi yaratmış hem de insan zihnine dair sayısız yorumlamaya yol açmıştı. Hatırı sayılır bir aranın ardından, gerçek olaylara doğrudan olmasa da dolaylı olarak dokunan bir seri katil hikayesi geçtiğimiz hafta vizyona girdi. Sevgilim Kaç (Strange Darling) adlı film, şeytanla özdeşleştirdiği insanları acımasızca yok eden bir seri katilin klişe bir aşk ilişkisinin hemen sonrasında yaşadığı olayları anlatıyor. Filmin yönetmen koltuğunda JT Mollner yer alırken başrolleri Willa Fitzgerald ve Kyle Gallner paylaşıyor. Filmin doğrusal olmayan ve bununla birlikte her biri bir bütünün içerisinde yerli yerine oturtulmuş bölümlerden oluşan anlatım dili, hikayenin izleyici nezdinde kuvvetle perçinlenmesini sağlıyor. Sürükleyici yapısı ile temposu bir an dahi düşmeyen filmin ters köşelere sürükleyen ilerleyişi, yeterli süresi ile beraber katarsis hissinin doruklarına eriştiriyor izleyiciyi.
Hikayenin orta yerinden beyazperdede akmaya başlayan filmin klişe duvarlarını yerle bir eden anlatısı ve ön kabullere karşı giriştiği saldırı ile beraber film tekrar tekrar yeniden başlıyor. Neredeyse her bölüm klişe bir başlangıçla açılıyor olsada her seferinde ustalıklı dokunuşlarla bilinmeyen yollarda yürürken buluyor izleyici kendini. Bu da bizlere, sıklıkla karşılaşılan ve sıradanlık damgası yiyen öykülerin analitik zeka ile yoğrulmuş ellerde sahici bir merak hissini kaçınılmaz şekilde uyandırabildiğini gösteriyor. Akış içerisinde karakterlere ve olaylara dair yapılan tahminlerin anbean çöküşü, izleyiciyi yormuyor, hayal kırıklığına uğratmıyor ve bilakis çok yönlü değerlendirmeler yapması için canıgönülden çabalara sürüklüyor. Ana hikaye, sayısı anbean artan pek çok alt hikayeyi sırasıyla ve profesyonel şekilde işlemeyi başarıyor. Çok sesli bir koro tadında ilerleyen filme dair en ufak bir spoiler dahi tüm büyüyü bozabilir.
Retro öğelerin çokluğu filme büyük zenginlik katmış. Tamamı 35 mm olarak çekilen ve 70’li yıllara ait lenslerin kullanıldığı filmin gündüz gözü ile çekilmiş sahnelerinde ve özellikle yakın plan çekimlerde bundan 50 sene öncesine ait tatlara erişiyor izleyici. Benzer türden filmlerin beşiği olan 70’li yıllara zarif bir selam çakan ve teknolojik imkansızlıklar sebebiyle bugün ilkel kabul edilen dönemin pek çok öncü filmine saygısını sunan film, tüm zamanlara ayak basan yolculuğuna sadece türün meraklılarını değil, her türden izleyiciyi heyecanla eşlik ettiriyor film.
Ne yazık ki adını bilemediğimiz ana karakterin geçmişini anlatan ya da geçmişine ışık tutan unsurlar yok denecek kadar az. Ana karakterin saniyelik olarak gördüğü ve şeytan silüetini andıran halüsinasyonların tetikleyicisinin ne olduğuna dair net bir durum da yok. Filmin açılışı için seçilen şarkının sözleri bu konuda fikir veriyor olsa da kesin bir hükme varılamıyor. Tüm olay bir günün içerisinde gelişiyor ve nihayete eriyor. Davranış modeli ve insanlarla ilişkiler söz konusu olduğunda ise ana karaktere ilişkin tasvir gayet açık. Bu arada ana karakter kim mi? Sürpriz bozulmamalı.
Spoiler verilmeden detaylı bir eleştiri yazılması hayli zor bir film Sevgilim Kaç. Kurgusundan müziklerine kadar, sinemanın çekiciliğine hizmet eden filmin varlığından umuyorum ki izleyici de yeterince haberdar olur. En az Holy Spider kadar özgün ve bir seri katil öyküsünün oldukça ötesinde bir film Sevgilim Kaç.