John Carpenter’ın 1978 yılında çektiği Halloween (Cadılar Bayramı) filminin slasher türü için oluşturduğu etki gücü bugün dahi bu kült yapımı türün en önde gelenleri arasında tutmayı başarıyor. Dönemin iyiden iyiye yaygınlaşmaya başlayan düşük bütçeli ve çoğunluğu henüz tanınmamış genç oyunculardan oluşan korku filmleri içinde elde ettiği büyük gişe başarısı beraberinde devam filmlerini getirmiş olsa da seride ilk filmin şoke edicilik düzeyine erişilemedi. Michael Myers’in kasabada yeniden estirdiği dehşet rüzgarını anlatan Halloween Kills, geçmişten kalan bir hesaplaşmayı beyazperdeye aktarıyor. Geçmişte yaşanan olayların üzüntü ile anıldığı bir cadılar bayramı gecesinde intikam için geri dönen Myers, elinden sağ kurtulan Laurie ve ailesine saldırır. Myers’i tanıyan yetişkin kuşak ile genç kuşak bir araya gelerek kötülük dalgasına karşı harekete geçerler.
Peşinen söylemek gerekir ki Halloween Kills’in en büyük handikapı, başlı başına bir konu ve kurgu dahilinde yeni bir devam filmi çekmek yerine geçmişe saygı duruşu tadında bir yapıma imza atılmış olması. Devam filmlerinin bazı nadir istisnalar dışında ilk filmin gölgesinde kalmalarına sıklıkla rastlandığı bir gerçek olsa da ilk filmin iliğini kemiğini sömürme kaygısının savunulur yanı bulunmamakta. Myers’in daimi olarak hayatta kalması serinin devamlılığı açısından kabul edilebilirken bu son filmde Myers asla durdurulamaz bir dehşet makinesi olma hüviyetini doğrudan tasdik ettiriyor. Karakterlerin akıbeti her ne kadar yıkıcı olsa da zayıf senaryo ve karakterlerin ciddiyetten uzak tasvirleri, filmi tek başında bir Myers filmi haline getiriyor. Akış içerisinde yer alan ürkütücü sahneler dahi bir gerginlik unsuru olmaktan öte sanki bir bilgisayar oyunu içindeymiş hissiyatı yaşatıyor izleyiciye. Biçimsel olarak da baştan sona geçmişe sadakatle ilerleyen filmde bugünün daha rahat yaşam tarzı içerisinde akıp giden olaylar, etkisiz kalıyor.
Slasher türü filmleri sadece bir karakter ve akıp giden olaylar zinciri içerisinde değerlendirmek biraz eksik kalabilir. Zira ürkütücü bir ambians kurgulamak, bugünün dijitalize ve parlak ikliminde zorlanılan bir durum. Geçmişte efsane haline gelmiş yapımların izleyicide oluşturduğu gerginliğin önemli unsurlarından birisi de düşük kaliteli bir görüntünün oluşturduğu ilave bilinmezlik parametresi. Sinemayı çok daha ilerilere taşıyan teknik ilerlemeler, slasher türü filmler için ters etki yapmakta ve karanlığın içindeki çözünürlüğü sürekli artan kötü karakterin üzerindeki gizem perdesi kalktıkça izleyicinin yaşadığı gerginlik anbean hafiflemekte. Tatmin eşiği iyiden iyiye yükselen izleyicide eskisi gibi etki uyandıracak türden korku yapımlarının vücuda getirilmesi için her şeyden önce bir korku iklimi oluşturulması elzem.
Serinin devamı için kalan tek çıkış noktası Myers’i ortadan kaldırmayı kendine görev edinen Laurie’nin harekete geçmesi olacaktır. Kasabayı amiyane tabiri ile kılıçtan geçiren Myers öyle bir mertebeye oturtuluyor ki, o mertebeye erdirilecek türden bir karakter karşısına konulmadıkça devam filmleri sadece Myers’in şovuna dönüşecektir. Ticari kaygılarla uzatılan serilerde düşülen hataları tolere etme imkanı da bulunmuyor Halloween serisinin. Zira ortada yenilecek ekmek dilimi de kalmadı.