Ödüllü yönetmen Nuri Bilge Ceylan, Türk Filmleri Haftası’nda, Avusturyalı üniversite öğrencileriyle bir araya gelerek sinemayı konuştu.
Ödüllü yönetmen, senarist ve fotoğraf sanatçısı Nuri Bilge Ceylan, Yunus Emre Enstitüsü’nün (YEE) düzenlediği ve Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü’nün katkı sağladığı etkinlik kapsamında Viyana Müzik ve Görsel Sanatlar Üniversitesi Sinema Bölümü’nde söyleşiye katıldı. Başarılı yönetmen, Uzak, Mayıs Sıkıntısı ve İklimler adlı filmlerinden kısa bölümlerin gösterildiği etkinlikte, gençlerin sinemaya ve kendi filmlerine dair kapsamlı sorularını da yanıtladı.
“Küçük Ekip Avantaj”
Özellikle sinemaya ilk başladığı yıllarını ve o günleri çok özlediğini dile getiren Ceylan, bağımsız sinemada az kişiden oluşan bir ekiple çalışmanın çok daha iyi olduğunu belirterek, “Bence o ilk günlerin en büyük avantajı, daha küçük bir ekiple çalışmaktı. Kamerayı ben kullanıyordum. Taşınması gereken tüm aletleri ben taşıyordum. Ekipteki herkes birçok işi üstleniyordu. Böylece çekimlere daha uzun zaman ayırabiliyorduk. 100 kişiyle bir ay çalışmaktansa, 10 kişiyle 3 ay çalışmak daha iyi. Bence yaratıcılık için en önemli şey zaman. Her filmden sonra bu anlamda geriye dönmek istedim” diye konuştu.
“Vakit Varsa Yönünüzü Değiştirebiliyorsunuz”
Senaryo yazımına da değinen yönetmen, 1999 yapımı Mayıs Sıkıntısı filmine ilişkin, şunları kaydetti: “Aslında benim en çok detay çalıştığım ilk filmimdi. Bir önceki filmim Kasaba’da çok zorluk çekmiştim. Senaryo tam olarak bitmemişti. Set sırasında yazmaya devam etmiştim. Kendim zaten 3 ay üzerinde çalışmıştım. O döneme göre çok detaylı fakat bugünkü senaryolarıma kıyasla daha az detaylıydı. Az kişiyle çalışmanın bir diğer avantajı da senaryoyu çok detaylı yazmanız gerekmiyor. Çünkü eğer yeterince vaktiniz varsa yolda yönünüzü değiştirebiliyorsunuz. Bir roman yazarı kadar özgür hareket edebilirsiniz yeterli vakit olunca.”
“Düşüncenin Esiri Olmuyorum”
Nuri Bilge Ceylan, aynı filmin çekimleri sırasında sinemaya ilişkin birçok şey öğrendiğini ve sete çıktığında her şeye açık olduğunu vurgulayarak, “Tabii ki çekimlere başladığımda kafamda bir fikir oluyor ancak ben o düşüncenin esiri olmuyorum. Başka bir şeyler de bekliyor, farklı şeyler arıyorum” değerlendirmesinde bulundu.
Uzak filmini 5 kişilik bir ekiple yaptığını aktaran Ceylan, yaşadığı apartmanda üst katındaki Fransızca öğretmeninin cesedini kendisinin bulduğunu ve bu olaydan çok etkilenerek, filmde yer verdiğini ifade etti.
“Hiçbir Şeyden Emin Olmamak Gerekiyor”
Yapıtlarıyla birçok prestijli ödülün sahibi olan yönetmen Ceylan, filmlerinin montajını da kendisinin yaptığını belirterek, şunları söyledi:
“Montajın en önemli şey olduğunu söyleyemem, ancak benim filmlerimde öyle. Çünkü ben çok fazla çekim yapıyorum. Hatta çekimler bittikten sonra da yeniden bolca çekim yapıyorum. Çünkü bir arayış içindeyim ve olup olmadığından emin olamıyorum. Emin olmanın bir yönetmen için en tehlikeli şey olduğunu düşünüyorum. Bence hiçbir şeyden emin olmamak gerekiyor. Çünkü bazen bir şeyden emin oluyorsunuz. İyi çektiğinizi düşünüyorsunuz. Ancak montaja geçtiğinizde uymadığını görüyorsunuz. Ne yapacaksınız? Yaşam zor bir şey. İnsan doğası da kolay anlaşılır bir şey değil. Yaşamın kendisi şaşırtıcı bir şey. İnsan doğasının kontrol edilemez yanından etkileniyorum.”
“En İyi Yol Film İzlemek”
Başarılı yönetmen, bugüne kıyasla gençken çok daha fazla film izlediğini de söyledi, “Ben sinemayı filmlerden öğreniyorum. Bence sinemayı öğrenmek için en iyi yol film izlemek. Çünkü filmler sinemanın sırlarını gösterir. Aktörlerin nasıl yönetildiğini, hangi tür lens kullanıldığını filmde görürsünüz. Her şey oradadır. Film sizi yeterince çektiyse, sırlarını da görebilirsiniz” ifadelerini kullandı.
“Yılmaz Güney Sinematik Deha”
Türk yönetmenlerden beğendiği ve etkilendiği bir isim olup olmadığına dair yöneltilen bir soruya cevap veren Ceylan, “Elbette var, Yılmaz Güney’i eskiden beri severim. Bence o, müthiş sinematik bir dehaya sahipti. Çok basit bir filmde bile harika fikirleri vardı. Bir de bence insan doğasının şaşırtan yanlarının çok farkındaydı. Çok sevdiğim başka yönetmenler de tabii ki var. Ben birçok farklı şeyden etkilenebiliyorum, yaşamdan, edebiyattan ve özellikle de en çok Rus edebiyatı benim üzerimde çok etkili olmuştur” dedi.
“Her Gece Yeniden Yazıyorum”
Nuri Bilge Ceylan, senaryo metninin hiçbir zaman bitmediğini de sözlerine ekleyerek, şöyle devam etti: “Her çekim sonrası yazmaya devam ediyorum. Her gün yeni bir fikir çıkıyor. Çekimlerin dinamiğinden dolayı aklınız daha hızlı çalışıyor, yeni fikirler daha kolay ortaya çıkıyor. Örneğin şu an yapacağınız bir çekimde, bir sonraki çekim için yeni fikirler üretebiliyorsunuz. Böylece her gece yeniden yazıyorum. Sürekli değişiklikler yapıyorum. Montaj sırasında da eğer mümkünse yeni şeyler yazıyorum. Montaj sırasında diyalogları değiştirip, ‘Keşke şunu söyleseydi.’ diyebiliyorsunuz. Böylece o diyaloğu bir daha çekemeyecekseniz ne yaparsınız? Onun yerine başka bir şey gösterirsiniz.”
2 FİLMDE 200 SAAT ÇEKİM
Ne kadar gerekiyorsa o kadar çekim yaptığını dile getiren Ceylan, son iki filminde yaklaşık 200 saat çekim yaptığını vurguladı.
Türk Filmleri Haftası
Entelektüel çevreler ve genç üniversite nüfusu aracılığıyla kültürel etkileşimin hedeflendiği Türk Sineması Haftası’nda, film gösterimlerinin yanı sıra oyuncu, yönetmen, senarist, yapımcı buluşmaları, söyleşiler, atölye çalışmaları, Türk mutfağı etkinlikleri, sinema afiş ve obje sergileri sinemaseverlerin ilgisine sunuluyor.
Etkinlikte Ceylan’nın Bir Zamanlar Anadolu’da, Kış Uykusu ve Ahlat Ağacı filmiyle, Fikret Reyhan’ın Sarı Sıcak, Banu Sıvacı’nın Güvercin, Ahmet Boyacıoğlu’nun Paranın Kokusu, Tayfun Pirselimoğlu’nun Yol Kenarı, Mahmut Fazıl Coşkun’un Anons ve Ömer Lütfi Akad’ın Vesikalı Yarim filmleri de sinemaseverlerle buluşuyor.