Pandemi sonrası kültür sanat dünyası canlanmaya, hareketlenmeye başladı. Kültür-Sanat etkinliklerinin merkezi İstanbul’da festivaller kapılarını sinemaseverlere açtı. Diğer yandan yeni yarışmalar, festivaller gün yüzüne çıkmaya başladı. Onlardan en yenisi Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) tarafından Boğaziçi Kültür Sanat Vakfı partnerliğinde düzenlenen Diaspora Uluslararası Kısa Film Festivali. Diaspora Kısa Film Festivali 27-29 Ağustos tarihleri arasında düzenlendi.
Festivalin film gösterimleri ve söyleşiler olmak üzere iki ayağı vardı. Festival kapsamında yarışan filmler Atlas 1948 Sineması’nda ve çevrimiçi olarak Festival Scope’ta gösterildi. Söyleşiler ise Akademi Beyoğlu’nda gerçekleştirildi. Covid önlemlerine dikkat edilerek gerçekleştirilen festivalin takip etme şansı bulduğumu söyleşi kısmı zevkli ve dolu dolu geçti. ‘Gitme Kal Bu Şehirde : Diaspora Sineması’ söyleşisinde sinema yazarı Rıza Oylum Diaspora Sineması’nı İran Sineması üzerinden incelerken, yönetmen Maryna Gorbach Er diaspora üzerine film yaparken kendisini etkileyen bir hikaye üzerinden yola çıktığını belirtti. Kendisini daha çok oyuncu olarak bildiğimiz Haluk Piyes ise bir diaspora olarak Almanya’da kendilerine bakışın ne kadar geri kaldığını, bu bakışın filmlerden yansıtılmasının karşısına kendimizin bakış açısını ve hikayelerini koymamız gerektiğini belirtti. Konuşması boyunca bir şeyler çekmek isteyen herkesi inandıkları hikayeleri çekmeye davet etti. Katılma fırsatımın olmadığı ama aklımın kaldığı ‘Kültür Taşıyıcısı Olarak Sinema’ söyleşisi de alanında mahir isimlerle gerçekleştirildi.
Son söyleşi ise ‘Sinemada Evrensel Hikaye Anlatıcılığı’ydı. İnteraktif bir şekilde gerçekleşen söyleşi de yönetmen Ümit Köreken kendi film yapma ve onun pazarlama sürecinde hikayenin dikkat çeken unsurlarını ve evrensel kavramına inanmadığını belirtti. Senarist ve yazar Tarık Tufan ise hikaye anlatmanın felsefi arka planına dair bir yolculuğa çıkardı. O da önemli olanın hikayenin özü olduğunu belirtti. Yönetmen Banu Sıvacı ise ilk filminin hikayesini oluştururken dikkat ettiği unsurları belirtti. Film çekim sürecinde de hikayenin ruhunu kaybetmemek için çabaladığını söyledi. Yönetmen Ensar Altay ise film oluştururken hikayeden emin olmak için sorduğu 5 soruyu anlattı. O sorulara verilen cevaplar hikayenin güçlü olup olmadığının gün yüzüne çıktığını söyledi. Sonda ise Banu Sıvacı bizlerle birlikte bir hikaye oluşturma çalışması yaptı. Farklı önerilerle ortaya peşinden gidebilecek bir hikaye ortaya çıktı. Yapılan bu çalışmayla söyleşide konuşulan teorik konular somutlaşmış oldu. Biz katılımcılar içinde keyifli bir anı olarak kaldı.
Pazar günü ise yönetmenler için heyecanlanan beklenen Ödül Gecesi gerçekleşti. Katılımın yüksek olduğu gecede Türk Diaspora’nın önemli isimlerinden Karsu sahne aldı. Her şeyiyle Diaspora Kısa kapsamının,ne yapmak istediğinin ve ulaşmak istediği kitleyi sahiplenen ve benimsenen bir festival olacağını gösterdi.
İyi geçen festival süreçleri ödül geceleriyle taçlanır. Ödül gecesinde kazanan yönetmenlere ve jüri üyelerine söz verilme noktasında yaşanan gecikme ödül gecesi için bir eksi oldu. Protokol konuşmaların önemi göz ardı edilemez ama bir festivalde yönetmenlerin, jürilerin ve sinemaya emek vermiş kıymetli insanların sesleri de duyulmalı diye düşünüyorum. Yetkililerin, kurumların seslerini, düşüncelerini duyurmak için birçok seçenekleri var. Ama maalesef yönetmenlerin şansları o kadar çok değil. Kendi seslerini, düşüncelerini böyle önemli gecelerde ifade etmeleri kıymetli ve değerlidir. İlk başta dikkat edilmeyen bu husus sonrasında düzeltildi. Ama önceki ödül alan ama teşekkür etme fırsatı olmayan yönetmenler için hoş bir tecrübe olmadı. Kısa filmler yarışmalar ve festivallerle bir yükselişte. Ama aynı şekilde yönetmenlerin film çekmek için çektiği zorluklarda her geçen gün artmakta. Sanırım bir festivalin en iyi şekilde gerçekleşmesi için baştan sona dengenin korunmasını sağlamaktır.