Fikrini Satan Yönetmen, Derisini Satan Adam

Her zaman beğendiğimiz filmler üzerine konuşmayız, bazen de kötü filmlerden ve neden kötü olduklarından ya da en azından bizim onları neden kötü bulduğumuzdan bahsetmeyi amaçlarız. Böyle bir arzu duyarız. Belki filmden intikam almak isteriz belki de sinirimiz geçsin diye sayıp sövmek… Ama asıl amaç ve başarılırsa sonuç; eğer doğru notalara dokunulursa, sinema üzerine tartışmak ve filmi yaratanlarla izleyenler olarak bir araya gelip daha iyiye ulaşmaktır. Çoğu zaman karşımızda bize cevap veremeyecek bir eser vardır ve atıp tutmak kolaydır. Bazense (ya da artık sosyal medya aracılığıyla sıkça) film ekibinden insanlar eleştirilere hızla dönüş yapar. Genelde kötü eleştirinin ülkemizde muhatabı yoktur. Alkışlar yerine ulaşır, yergilerse ego duvarından seker. Film eleştirisinin amacı filmcileri düşünmeye ve daha iyisini yapmaya sevk etmek olsa da sistem gelişmekte olan pazarlarda “şakşakçılar sevilir, diğerleri görmezden gelinir” şeklinde işlemeye devam eder.

Bu yergi yazısının konusu Derisini Satan Adam / The Man Who Sold His Skin. IMDb puanı 6.9’larda gezen filmin eleştirmen ortalamasını yansıtan Metascore’uysa 64. Benim notum sorulacak olsa kocaman bir sıfır veririm. Çünkü kâğıt üzerinde çözülememiş sorunlarla sete çıkan bir yönetmenin benim nezdimde tek amacı ele aldığı konunun ekmeğini yemektir. İyi bir film yapmakla ilgilenmiyordur.

Derisini Satan Adam asıl derdine gelebilmek için hızlı bir başlangıç yapıyor. Sam Ali, Abeer’e aşık ve onunla evlenmek istediğini bir tren yolculuğu sırasında coşkuyla duyuruyor. Duyuru şöyle: “Dostlarım bu bir devrim. Özgürlük istiyoruz. Öyleyse özgür olalım.” Ne var ki bu tren Suriye’de seyrediyor ve akıllı telefon kamerasına alınan bu cümleler nedeniyle Sam Ali hapse düşüyor. Kim aşkını böyle duyurur diye takılmadan devam edelim. Sam Ali sorgu sırasında camdan atlayıp kaçıyor. Kim hapisten böyle kaçabilir? Neyse diyelim. Sevdiği kadının kapısına gidip kendisiyle gelmesini istiyor ama o sırada kız istemeye gelmiş bir damat adayı var evde. Hem de Belçika’daki Suriye Konsolosluğu’nda çalışan güçlü bir adam. Burada yaşanan diyalogların sakilliğini de sineye çekiyoruz ki Sam Ali, ablasının otomobiline saklanıp Lübnan’a kaçsın. Ne kadar kolaymış.

Lübnan’da bir tavuk fabrikasında çalışan Sam Ali boş zamanlarını sergi açılışlarından kuruyemiş çalarak ve gizlice içeri sızıp şampanya içerek değerlendiriyor. Pardon? Çerez çalmaya mı ihtiyacı var gerçekten, yoksa şampanya içmeye mi? Acımamız bekleniyor sanırım ona bu sahnelerde. Çok geçmeden ünlü bir sanatçı onu görüp “bana sırtını sat” diyor ve Sam Ali bir milyon Euro kazanıyor. Bunun için yapması gereken şey sırtına vizesinin dövmesini yaptırıp bazı etkinliklerde ve müzelerde kendini sergilemek. Nihayet sadede geldik; şimdi mülteci krizi, fırsat eşitsizliği, bedenin metalaştırılması, Batı’nın Doğu’ya bakışı, Çağdaş Sanat ve bu alanda iş üreten sanatçılar, sanat eleştirisi, paranın değeri, sermaye sahipleri, Dünya denen köy ve listeyi uzatmamak için daha fazlasını yazmayacağımız temalar üzerine kurulu sıkı bir eleştiri izleyeceğiz derken film Sam Ali ve Abeer’in aşkına odaklanıyor, gerisini yarımşar cümleyle geçiyor. Neden mi? Bana sorarsanız bunlar üzerine yazabilecek donanımı yok Kaouther Ben Hania’nın. Bulduğu fikre güveniyor. “Derisini çağdaş sanat eseri olarak sunan bir Suriyeli mülteci” fikri gerçekten parlak ama bundan ne bir senaryo oluşturmayı başarabilmiş ve ne de iyi bir film. İttire kaktıra saçma sapan bir sona ilerliyor Stockholm’de En İyi Senaryo Ödülü kazanan metin. Filmin sonunda DNA örneği verip yapay deri ürettiren Sam Ali, dövmenin aynısını bu replikaya işletip, kendisini de IŞİD tarafından infaz edilmiş göstererek özgürlüğüne kavuşuyor! Sevdiğini söylediği ülkesinin IŞİD’ini böyle bir şey için kullanması, örgüt tarafından gerçekten infaz edilen insanların yakınlarına yapılan bu saygısızlığı benim aklım almadı. Ama Akademi üyeleri beis görmemiş olacak ki film Tunus adına En İyi Uluslararası Film kategorisine girip Oscar’da yarışabildi.

Amatörlüğü ve hesapçılığı rahatsız edici seviyelerdeki Derisini Satan Adam’ı yine de izleyip kendiniz karar vermek ve film hakkında tartışmak isterseniz 12.07.2023’e kadar beIN CONNECT’te izleyebilirsiniz.

1983 yılında, mutlu bir aileye doğdu. 15 yaşında sinema salonlarıyla tanışıp, bazı filmlere âşık oldu. “Ben de yaparım” zannederek, -o zamanki algısıyla- senaryo yazmaya ve her sene doğum günü gelmeden bir uzun metraj tamamlamaya başladı. “Yapan” olmanın kendisi için o kadar da kolay olmayacağını anladığındaysa bu büyülü dünyadan kopmamak için, filmler hakkında “yazan” olmaya karar verdi. Geçen yıllar içinde istemeden de olsa tıp hekimi olup 12 yıl çalıştıktan sonra mesleği bıraktı. 15 yıllık sinema yazarlığı süresince Altyazı Sinema Dergisi, Filmlerim.com, Öteki Sinema, Blogum Dergisi, Haftalık Sinema Antrakt Gazetesi ve Film Arası Dergisi’nde yazıları yayımlandı ve Ters Ninja sitesinin genel yayın yönetmeni oldu. Yaklaşık 2,5 yıldır da her perşembe yayınladığı, ülkenin ilk dijital platform bülteni Bu Hafta Ne İzlesem? sayesinde tutkusuna bağlı kalmayı sürdürüyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir