Çevirmen/The Translator, iki farklı eksende gelişen ve aslında Yusuf’ta birleşen bir hikâye anlatmaktadır. Bir yandan Yusuf ve Amina’nın hikâyesi daha ön planda anlatılırken onun bir adım gerisinde ama ajite etmeden oldukça etkili bir biçimde mültecilerin zor yaşam koşulları anlatılır. Normalde eş zamanlı birden fazla hikâye anlatımı her noktaya biraz değinilmesine ve derine inilmemesi tehlikesi yaratır. Söz konusu kısa film olduğunda zaman kısıdından dolayı bu tehlike daha da artar. Çevirmen ’de yaklaşık yirmi üç dakikalık süre içerisinde her iki mesele harmanlanarak kıvamında anlatılmıştır. Örneğin gıda yardımı için sıraya girmeleri hem mülteci meselesine gönderme yapmaktadır hem de Yusuf’un kendi yardım kolilerinden yaptığı bir poşeti gizlice Amina’nın ailesinin kapısına bırakması ona hissettiklerini anlatmaktadır. Bu denge ve anlatım dili filmin en güçlü olduğu noktalardan bir tanesidir.
Filmin ana karakteri Yusuf, hasta dedesi ve kardeşleri ile Türk sınır kasabasında yaşayan 13 yaşında mülteci bir çocuktur. Ailesine destek olabilmek için diğer birçok mülteci kadın ve erkek gibi kum ocağında çalışır. İşçiler bir kamyon kasasında işe gidip geldiklerinde izleyici Yusuf’un gözünden yaşadıkları bölgeyi ve büyük ihtimalle mültecilerin yaşadıkları Kızılay çadırlarını görür. Yusuf ve ailesi eski bir evde yaşadıkları için çadırlarda yaşayanlardan kısmen daha şanslı görünseler de yağmurun yağdığı gece Yusuf’un yatağının kenarında akan damdan dolan kovalar mültecilerin zorlu yaşam koşullarından birini resmetmektedir. Bunun yanı sıra Yusuf ve mahalledeki diğer mültecilerin Kızılay’ın dağıttığı yardımdan almak için sıraya girmeleri ve sıradakilerden sadece bir kısmının yardım alabilmesi yaşanan diğer bir zorluğa daha işaret etmektedir. Evet, mülteciler sınırın bu tarafındadır. Ama zor koşullarda yaşamaktadırlar.
Filmin aslında bel kemiğini oluşturan nokta Yusuf ve Amina arasındaki ilişkidir. Yusuf’un daha filmin başında kum ocağında Amina’yı izlemeye dalması ve bu yüzden ustasının uyarısına maruz kalması ya da daha önceden de belirttiğim gibi kendi gıda yardımlarının bir kısmını gizlice Amina’nın kapısına bırakması onun hislerine ilişkin ipuçları eker. Amina’nın kendisine Türkçe öğretmesini istemesi Yusuf’ta büyük heyecan yaratır. Yusuf, dedesi Türkiye’de doğduğu için Türkçe bilmekte hatta işyerinde ona Türk diye seslenmektedirler. Ancak Amina’nın niyeti farklıdır. Kendisinden bunu istediği anda Amina’nın elma yiyor olması bir an metaforik olarak onun Yusuf’tan başka bir şey isteyeceğine ya da onun başına bir şey getireceğine ilişkin bir ipucu verse de izleyicide Yusuf gibi Amina’nın gerçek niyetinden henüz habersizdir. Lunaparkta buluşma günü geldiğinde Yusuf hazırlanır ve hatta başka birinin ayakkabısını çalar daha iyi görünmek için. Ancak Amina’nın Türk bir askere âşık olduğunu öğrenir ve birbirini anlamayan ikili arasında çevirmenlik yapmak zorunda kalır. Bu durum ona büyük bir fırsat tanır ve konuşmaları maniple ederek ikilinin ayrılmasına neden olur.
Yusuf çeviri yaparken yalan söylemeye başladığı anda camdan dönme dolabı görürüz. Bu yalanın Amina ile Emre’nin ayrılmasına neden olduğu, diğer bir değişle onlara kötülük yaptığı için dönme dolabın metaforik olarak Yusuf’un kötü olmak adına girdiği kısır döngünün göstergesi olarak değerlendirilebilir.
Yazar: Nergiz Karadaş