Distopik ortamları pek çok çevre için sarsıcı şekilde tasvir edebilen Yunan yönetmen Yorgos Lanthimos’un bu hafta vizyona giren 2009 yapımı filmi “Köpek Dişi” (Kynodontas), dış ortamdan yalıtılmış saplantılı bir ailenin karamsar yaşantısını tasvir ediyor.
Ev dışına karşı güven duygusunun yok farz edildiği bir yaşam alanında baba ile (kısmen) annenin hükümranlığında gerçeklik ile hiçbir bağı bulunmayan yaşamların içerisinde yer alan üç kardeşin anlam kaymaları ile dolu davranış şekilleri filmde inişli çıkışlı duygulara yol açıyor. Psikolojik deney tadındaki pek çok sahne, baba figürünün sağlıksız koruma şekilleri sonucu ortaya çıkıyor. Aslında bu tedbirlerin koruma dürtüsü ile mi yoksa hastalıklı ruhunun sonucunda mı alındığı tam manasıyla kestirilemiyor. Fakat ne amaçla olursa olsun, evlatlarına nasıl korunmaları ya da dış çevre ile ne şekilde irtibat kurmalarına dair hayali kurguların sonucunda bastırılan pek çok duygu, zamanla tatminsizliğe yol açıyor. Özgürlüğün kısıtlı olduğu bir ortamda, bir şekilde özgür kalındığında dahi atılacak adımlar, o baskı ortamında şekillenen kalıplarla kendisine yön buluyor ki özgürlükten ziyade arzulanmayan bir akıbete sürüklüyor insanı.
Filmde, aileye dışarıdan eşlik eden tek karakter zamanla aile için tehdit haline geliyor. Baba figürünün bu dış tehdide karşı aldığı önlem ile dış tehdit sonucu yanlış davranış sergileyen evladına karşı gösterdiği tepki aynı düşünsel altyapının dışavurumu. Bununla birlikte, gerçekliğe karşı ne kadar sahte bir perde çekilirse çekilsin, insan doğasının gerek ahlaki, gerekse de biyolojik olarak bu sınırları bir yere kadar tolere edebildiğini, bu eşiğin aşıldığı noktadan sonra baba karakterinin tüm tedbirlerine rağmen etkisiz kalındığı da gözlemleniyor.
Evlatlara öğretilen kelimeler ve bu kelimelere yüklenen yanlış anlamlar, dil yolu ile farklı bir şekilde kodlanan zihinleri kontrol altında tutmaya yarıyor. İyiden iyiye sabitleşen koşullanmalar ve mutlak itaat, gerçeğin görülmesini uzun süre sıkı şekilde perdeliyor. Ara ara baş gösteren küçük çaplı sorgulamalar, hakim gücün kalıpları içerisinde eriyip gidiyor. Ta ki yukarıda bahsedilen dış güç, kafaları bulandırana kadar.
Genel olarak sıkıcı gelebilecek olan sabit kamera, filmin distopik ortamı içerisinde huzursuzluğu artıran önemli bir teknik unsur. Müziğin provoke ediciliğine karşı tedbirini sıkı bir şekilde alan filmdeki aile içi ortamın dünyanın geçmiş bir zaman diliminde çakılı kalmış ve ötesine geçememiş şekilde resmedilişi, sanat yönetimi yönünden tedirgin ediciliğe fazlaca katkısı olmuş.
Filmin çelişkiye düşüren tek yönü, dünyayı kendilerine çizilen çerçeve içerisinde tanıyan çocukların algı yönünden birbirine zıt yorumlamalar yapmaları. Örneğin matematik konusunda iyi eğitim almalarına rağmen gökteki uçağın yerde devasa boyutlarda olabileceklerini tahmin edememeleri ya da o yaşa kadar bahçelerine hiç kedi girmemiş olması ve ilk kez gördükleri kedinin vahşi bir hayvan olduğuna inandırılmaları. Aslında bir açıdan da bu durum, arzulanan olarak değil de, korkunç bir mutasyon olarak karamsarlığa ekstra bir katkı sunuyor. Yine de çelişki duygusunu bertaraf etme konusunda eksik kalabiliyor.
Lanthimos’un Köpek Dişi filmi fazlasıyla rahatsız edici, yer yer gereksiz detaylarla dolu fakat çarpık otorite, gizli ego, algı yönetimi ve daha pek çok benzeri detaya dair fazlaca metaforla birlikte hafızları uzun süre meşgul edecek türden bir yapım.