Bu Kadar Kötülük Olmaz

Şehir efsanesi mi yoksa gerçek mi, tartışıladursun Demirkubuz’un bir filmi daha Nuri Bilge Ceylan tartışmaları eşliğinde vizyona girdi. Yeraltı filminde eski arkadaşı Nuri Bilge Ceylan’a açık göndermelerde bulunduğu söylenen, Demirkubuz’un da söyleşilerinde yalanlamadığı bu eski öfke,  yönetmenin yeni filmi Kor’la bir kez daha tazelendi. Senaryosuna 1998’de başladığı ve Nuri Bilge Ceylan’ın Üç Maymun filmiyle hikayesinin kesiştiği söylenen Kor, aradan geçen yaklaşık 18 yıllık aradan sonra seyirciyle buluştu. Çalıntı iddiaları ve Demirkubuz taraftarlarının ısrarla gündemde tuttuğu tartışma bir tarafa, Kor 145 dakikalık uzun süresince ne özgün bir hikâye anlatıyor, ne de yeni bir cümle kurabiliyor. Kor’un başrollerini Aslıhan Gürbüz, Taner Birsel, Caner Cindoruk ve İştar Gökseven paylaşıyor.

Emine, kocası Cemal’in Romanya’da tutuklanması üzerine hasta oğlu ile ortada kalır. Kocasından haber alamayan genç kadın, acilen ameliyat olması gereken çocuğu için çırpınırken imdada Cemal’in eski patronu Ziya yetişir. Çocuğu ameliyat eden eski patronun karısı ve çocuğuna yaptığı iyilikleri dönüşünde öğrenen Cemal, içinde bulunduğu ekonomik darboğaz, karısıyla yaşadığı sorunlar ve eski patronu Ziya’nın yeniden hayatına dahil olmasıyla bir çıkmaza girer.

demirkubuz-kor2İYİYİ YOK SAYIYOR

Kor, üç ana karakterin güven, sadakat ve vicdan ekseninde yaşadıkları kısır döngüye odaklanıyor. Bir yandan nefis muhasebesi yapan üç karakter, diğer yandan arzularının gereğini yapmaktan da geri durmuyor. Yeni filminde umutsuz bir tablo ortaya koyan Zeki Demirkubuz, önceki filmlerinde olduğu gibi Kor’u da insanın kötücül, karamsar tarafı üzerine inşa ediyor. Kötülüğü insanın duygularından biri olarak değil adeta yaratılışının temel yapıtaşı kabul eden bu yaklaşım, ‘iyi’yi tümden göz ardı ederek olan biteni bütünüyle ‘kötü’nün penceresinden seyirciye sunuyor. Hayatın acı/tatlı karışımını tümden yok sayıp, karakterlerine içten bir gülüş, zerre merhamet ya da umut ışığı bırakmayan yönetmenin filmi ne yazık ki bu kötümserliği destekleyecek gerçekçi dayanaklardan da oldukça yoksun. Zira meselenin ontolojik, dini veya sosyo-psikolojik tartışması bir yana, Demirkubuz kurduğu bütünüyle karamsar, umutsuz hikâyenin içini dolduramıyor, önceki filmlerindeki kimi özgün çıkışların yerini suni ve kısır diyaloglar dolduruyor.

UZATMANIN NE ALEMİ VARDI?

145 dakika boyunca aynı durumun farklı yansımalarını sunmakla yetinen yönetmen, film boyunca yeni bir şey söylemiyor, kendini tekrar edip duruyor. Ortalama 100 dakikada anlatılabilecek bu hikaye uzadıkça uzuyor, sessizlik ve tekrar sahnelerin sonu bir türlü gelmiyor. Tekstil atölyesinde çalışan karakterler için ziyadesiyle suskun, gereğinden fazla karanlık atmosfer, beraberinde yaşanan sert cinsel içerikli sahneler ve erkek şiddeti, söz konusu sahnelerin dikkat çekmek amaçlı, marjinal yorumlar olduğu duygusunu uyandırıyor. Dikkat çeken bazı şık kadrajların bile ‘fotoğraf’ kaygısıyla çekildiği  izlenimi uyandıran film, önceki filmlerinde yoğun biçimde hissedilen duygulu, psikolojik sahneleri mumla aratıyor. Dolayısıyla Demirkubuz, kendi kitlesini dahi bunaltacak yavaşlık ve yapaylıkta bir anlatım tercih ediyor.

demirkubuz-kor3BU POLEMİK DEMİRKUBUZ’A YARAMIYOR

Başrolü paylaşan üç oyuncu da rollerinin hakkını vermek için çabalamış. Taner Birsel canlandırdığı Ziya karakteri filmde öne çıkarken, zaman zaman teatral kalsa da Birsel’in performansı başarılı. Caner Cindoruk öfkeli koca Cemal karakteriyle iyi iş çıkarırken, Cemal’in nedensiz çıkışları ve karmaşık matematiği seyircide negatif reaksiyon oluşturacak türden. Aslıhan Gürbüz, bıçak sırtı bir rolü kırıp dökmeden taşımaya çalışıyor. Bazen tutuk kalırken, bazen de duyguyu verebiliyor. Çağlar Çorumlu’nun adeta filme montelenen karakteri ise deyim yerindeyse hariçten gazel okuyor.

Demirkubuz, Nuri Bilge Ceylan’ın Üç Maymun filmiyle benzeş bu yeni hikâyesini Yasujiro Ozu’nun 1948 yapımı Kaze No Naka No Mendori’den esinlendiğini belirtmiş. Esinlenme, ya da daha ağır ifadesiyle hikaye çalma mevzusunda Nuri Bilge Ceylan mı, Demirkubuz mu haklı, bilinmez ancak her yeni film ve her  fırsatta dile getirilen bu davanın Demirkubuz’a yaramadığı çok açık. Zira son iki filmine bakılırsa, Demirkubuz’un anlatacağı özel bir hikaye veya söyleyeceği yeni bir cümlesi yok artık.

Suat Köçer, 1980’de Erzurum’da doğdu. Ortaokul yıllarında hikâyeler yazarak başladığı yazma serüvenine, 2002’den itibaren İstanbul’da devam etti. Çeşitli ulusal dergilerde sürdürdüğü kültür sanat konulu yazılarının ardından, tamamen sinemaya yöneldi. Türk Sineması eksenli eleştiri, araştırma-inceleme ve röportajları ulusal gazete ve dergilerde yayımlandı. Ağustos 2010'da Film Arası sinema dergisini kurdu. Film Arası'nda yazı ve röportajları yayımlandı, TRT Türk'te haftalık olarak yayınlanan Film Arası isimli TV programını hazırlayıp sundu, ardından beş yıl süreyle Yeni Şafak Gazetesi'nde, sinema yazarlığı yaptı. Çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarında sinema alanında danışmanlık yapan ve 2017'de devraldığı Malatya Uluslararası Film Festivali'nin direktörülüğünü iki yıl yürüten Suat Köçer, TVNET televizyonunda Sormasam Olmaz isimli sinema programını hazırlayıp sunuyor. Köçer, çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarında sinema alanında danışmanlık yapıyor. Yazarın ikisi hikâye, biri sinema ve biri de roman olmak üzere yayımlanmış 4 kitabı bulunuyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir