Farklı bir sinemanın peşinde koşan ve popüler film yapma kalıplarının dışında kalmayı seçen Burak Çevik’in üçüncü filmi Gidiş O Gidiş, anaakım işlere alışık seyirciyi zorlaması muhtemel bir yapım. Dünyanın farklı ve birbirine uzak noktalarında bulunan üç arkadaşın mektuplar ve görüntüler aracılığıyla sürdürdükleri iletişimin filme dönüşme sürecini izlediğimiz yarı kurmaca, yarı gerçek ve çokça deneysel bir çaba olan Gidiş O Gidiş’in üç yönetmeninden biri olan Çevik, ortaya koydukları 83 dakikaya “tür atanmaması ve sadece film olarak tanımlanması” konusunda ısrarcı.
Gidiş O Gidiş’i perdede izlemek zorlayıcı bir deneyim. En boy oranıyla, belki de artık ilkel sayılabilecek anaglif 3D gözlük kullanımı gerektirmesiyle ve fazlasıyla öznel oluşuyla, akıp giderken ilgiyi korumak güç. Nihayetinde üç arkadaşın birbirlerine ve günlüklerine yazmaları gereken, entelektüel sohbetlerinden cımbızladıkları cümlelerle süsledikleri metinlerin görsel karşılıklarını bulma amacıyla çıktıkları yolun son ürünü Gidiş O Gidiş. Seyirciyi ilgilendirmesi içinse ona dokunması ya da belki sadece izlenmeye değer bir sinema yapması lazım. Bana sorarsanız ortada ikisinden de eser yok.
59. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde gösterim sonrası üç yönetmenden biri olan Burak Çevik’le bir söyleşi gerçekleştirildi, diğer iki yaratıcı katılmadı. Filmiyle ilgili ürkek sorulara üstten, sert yanıtlar veren Çevik’in tavrı beni epey rahatsız etti. “Ne yapmak istediniz” diye soramayıp “yapmak istediğiniz bu muydu” diyen seyirciyi azarlaması, filmimi anlamadınız, anlamazsınız çünkü hep aynı filmleri izliyorsunuz tavrı, alışılageldik yöntemlerle film yapmayı “sıkıcı” diye aşağılaması ve buna benzer tavırları nedeniyle filmleriyle aramda olan mesafe daha da açıldı. Evet, Gidiş O Gidiş’in herkes için olmadığı konusunda zaten hemfikiriz ancak sinemaya aşık, iyi kötü birçok türde film takip eden, uluslararası festivallere katılıp nadir denemelere şans veren bir kitle izledi bu filmi Antalya’da. Hafta sonu AVM sinemasında Thor izlemek isterken bununla karşılaşmadı kendisine soru soran seyirci, denemelere açık oldukları için oradaydılar. Ona usta gözüyle bakan, yer yer ilahlaştıran insanlar gerçekten ne yaptığını anlamak için sorular sordular, oysa saç atıp yoluna devam etti.
“Bundan sonra Burak Çevik filmi izlemezsiniz” minvalinde konuşarak filmini savunan 28 yaşındaki otör dehanın başyapıtını, 16 yaşında Amerika-Meksika sınırında gezecek kadar şanslı doğmadığımız için anlamadık diyelim.