“Vatan toprağını bırakıp gitmek her ne sebeple olursa olsun zor. Çünkü insanın en büyük gayesi bir yere ait olmak ve bu en çok da doğduğumuz topraklarda mümkün. Her ne kadar “doğduğumuz yer değil doyduğumuz yerdir vatan” düşüncesi ekonomik koşullardan dolayı bize daha doğru gelmeye başlasa da neredeyse hiç kimse ailesinin yaşadığı toprakları bırakıp gitmek istemez. Fakat ya mecbur bırakılırsak?” Derin Ekonomi Dergisi Mart sayısında Özlem Has, evlerini, ailelerini, doğup büyüdüğü toprakları bir daha görmemek üzere terk eden mültecilerin hikayesini sinema perspektifinden ele alıyor ve şunu soruyor: Sinema endüstrisinin yeni malzemesi mülteciler mi?
Doğduğu toprakları geride bırakarak yeni bir yaşam kurmak için yola düşen mültecilerin sayısı arttıkça, beyazperde bu kişilerin hikâyelerini daha fazla aktarmaya başladı. Ancak burada önemli olan sinemanın mülteci hikâyelerini nasıl yansıttığı. Derin Ekonomi Dergisi Mart sayısında mülteci filmlerini masaya yatırdı.
Haberlerde gördüğümüz mülteci hikayeleri artık sinemada da tekrardan hayat buluyor ve bizi oldukça etkiliyor. Peki beyazperde mülteci hikayelerini doğru yansıtıyor mu?
Hazır Uluslararası Berlin Film Festivali Berlinale’nin Altın Ayı ödülü, bir mülteci hikayesi olan “Fuocoammare” (Denizdeki Ateş) isimli filmine verilmişken mültecilerin yaşadığı sıkıntıları şu ana kadar pek çok yönetmenin beyazperdeye yansıttığını söylemek yanlış olmaz. Yeni Şafak Gazetesi Sinema Yazarı Suat Köçer’e göre sinema, hayatın aynası ve sinemanın bu alanda yaşanan insanlık dramlarını daha yoğun, kapsamlı ve hatta çarpıcı bir biçimde ele alması, bu konudaki duyarlılıkların artması noktasında ciddi katkılar sağlayacak. Göç filmlerinde Batı’yı kurtuluş olarak görüp başka dünyalarda kaybolanlar da, kalıp mutlu olanlar da bulunuyor. İşte bu noktada sinema kültürler arası olayları anlatan bir araç olarak görülüyor. Topluma ayna tutan sinemanın göç filmlerini izleyenlere başka dünyalarda neler olduğunu anlatmayı amaçlaması bekleniyor. Bu da toplumu biçimlendirdiği gibi aynı zamanda farklı bakış açıları kazandırmayı da sağlıyor.
Senaristlerin ilgi odağında
Mültecilik günümüze kadar birçok filmde farklı biçimlerde işlenen bir konu oldu. Ötekileştirilen, ucuz işgücü olarak kullanılan, ekonomik mücadele içerisinde dışlanan kitleler beyaz perdede yönetmen ve senaristlerin gözünden yeniden hayat buldu. Dünya çapında giderek daha çok adından söz ettiren sinema yapıtları genellikle göç hareketlerini konu alan filmler olmaya başladı. Göç olgusu hem ekonomik, hem politik hem de insani yönleri ile dikkat çektiği için birçok yönetmenin ve senaristin ilgi odağı oldu. Ancak bu filmler çekilirken öncelikle gerçeğe sadık kalınması tarihe kayıt düşme açısından önemli.
Gerçeği perdeye taşımak kolay değil
Filistin ve Suriyeli mültecilerin ölüm yolculuklarına ilişkin sırları anlatan “Gizli Göç” isimli bir belgesel film çeken Mahmoud Abdulaziz, hiçbir filmin mültecilerin bütün problemlerini tam olarak yansıtmadığından bahsediyor. Abdulaziz, “Her kişinin, her ailenin Suriye’den ayrılır ayrılmaz kendi özel ve acıklı bir hikayesi var. Bazı mülteciler ise göç etme nedenlerinin politik sebeplerini konuşmak istemiyorlar. Çünkü Suriye’de hala akrabaları dururken fikirlerini söylemenin doğru olmadığından bahsediyorlar. Kısacası mültecilerin göç etmesinin asıl sebebi hem ekonomik hem de politik. Bu yüzden filmler bu iki konuyu da her yönüyle işlemeli” diyor.
Derin Ekonomi Dergisi’nin Mart ayında yayımlanan kapsamlı dosyasında Yeni Şafak Gazetesi Sinema Yazarı Suat Köçer, Film Arası Dergisi Editörü Murat Ata ve Film Arası Dergisi Yazarı Zehra Ayçiçek’in konuyla ilgili görüşlerine yer veriliyor. (Yeni Şafak Pazar)