Yanı başımızda vuku bulan insanlık dramları hakkında ancak bir noktaya kadar empati kurabiliriz. Ateşin düştüğü yeri yaktığı bu cinnet ortamlarında masumiyetin adım adım ölüme sürüklenişi, dramın görünmeyen yüzü olarak kalır. Köklü aile ilişkilerine sahip Çeçen halkının, Rus ordusunun yaşattığı yıkıma karşı direniş gösterdiği bir ortamda, annesi ve babası öldürülen üç kardeşin birbirlerinin izini sürdüğü “Arayış” (The Search), kendi acısıyla baş başa kalanların filmi.
2012 yılı Akademi Ödülleri’nin “En İyi Film” dalında ipi göğüsleyen “Artist” adlı filmin yönetmeni Michel Hazanavicius, dünya kamuoyunun son derece ilgisiz kaldığı Çeçen-Rus savaşına yöneltiyor kamerasını. Bir günah çıkarma seansını andırsa da, anlatımın güçlü dili ve mikro hikayelerin bütünün bir parçası olarak tümevarım yoluyla trajedinin tümünü kuşatması sonucu etkileyici bir yapım var önümüzde. Sadece Çeçen çocukları değil, tavizsiz bir acımasızlığın hüküm sürdüğü ordu atmosferinde yitip giden vicdanları ve canavara dönüşen kişilikleri de anlatıyor film.
Hacı (Abdul Khalim Mamutsiev), ailelerini yitiren savaş kurbanı çocukların perdedeki canlı bir temsili. Olan biten tüm bu karmaşaya karşı gösterebildiği tek tepkisi susmak. Bakışlarıyla, içindeki psikolojik tahribatı apaçık bir şekilde yansıtıyor. Ablası ve küçük kardeşi ile yollarının tekrar kesiştiği ana kadar ki süreçte yanında olan kişi ise Fransız Carole (Berenica Bejo). Yanı başında gerçekleşen insanlık dramına dair yazdığı raporların, insan hakları ifadesi ile başlayan resmi ve özel kurumlarda görmezden gelinmesine inat, Hacı’ya elinden geldiğince sahip çıkıyor. Çeçen dramı, adına gelişmiş denilen ülkelerde sadece cılız tepkilerle geçiştirildi. Kendi ailesi başta olmak üzere, anlık eğlencelerle hayatlarını endişesiz bir şekilde sürdüren insanlara karşı Carole’un tutumu ise olayları topyekun bir ülke veya millete mal etmenin önüne set çekiyor. Zira, ülkelerin politik stratejilerinin faturası elbetteki o ülkenin tüm vatandaşlarına kesilemez. Carole’un Brüksel’deki Avrupa Birliği meclisinde yaptığı konuşma esnasındaki kayıtsızlık, aslında tüm olan biteni özetliyor.
Rus askeri Kolia’nın (Maxim Emelianov) geçirdiği süreç başlı başına bir film konusu. Sivil hayatı bırakıp askeri yaşama girdikten sonra anbean yitirmeye başladığı merhamet duygusunun hangi şartlarda can verdiğini görmek ibret verici. Savaşın acımasız kurallarına ve o kuralların azgın tetikçileri karşısındaki mağlup oluş, açılıştaki iç burkan görüntülerle birleştiğinde fazlasıyla trajik bir hal alıyor. Bu trajedi, en azından kardeşleriyle bir araya gelmeyi başaran Hacı ile kıyaslandığında, geri dönülmez bir yolu işaret etmesi sebebiyle, filmin odak noktasına belki de Kolia’nın dönüşümünü taşıyor.
Hacı’nın ablası Raissa (Zukhra Duishvili), Rus askerlerine esir düşmek pahasına kardeşini bulmak için yaptığı fedakarlıkların mükafatını hem kardeşine kavuşarak hem de diğer öksüz ve yetim çocuklara umut ışığı olarak alıyor.
Filmin sonunda kazanan elbetteki mazlumlar. Fakat Kolia’nın dönüşümü, ister istemez zihinleri allak bullak ediyor. Savaş çığırtkanlarına alaylı bir selam çakan filmin gerçekçi sanat yönetimi ve usta ellerde harmanlanan kurgusuyla sinema tarihinin saygın savaş karşıtı filmleri arasında şimdiden yerini aldığı aşikar.
Farklı hikâyelerin ortak merkez etrafında dönerek birleştiği Arayış, vicdanları titreten realistliğiyle, günümüz siyasi konjonktürüne de etraflı göndermeler yaparak izleyicisine umudun her daim var olması gerektiğini anlatıyor. Körelen vicdanların kahredici yok oluşuyla birlikte.