PRODÜKSİYON NOTLARI
On üç yıl önce Akademi Ödülü® sahibi James Cameron, nefes kesici destansı filmi “Avatar” ile sinemaseverleri daha önce hiç görmedikleri bir dünya ile tanıştırdı. Vizyoner film yapımcısı şimdi de merakla beklenen “Avatar: Suyun Yolu” ile izleyicileri yepyeni bir sinema yolculuğuna davet ediyor.
Sam Worthington ve Zoe Saldaña, ailelerini bir arada tutmak için ellerinden gelen her şeyi yapan sevgi dolu ebeveynler Jake Sully ve Neytiri’yi canlandırarak unutulmaz rollerini yeniden sergiliyorlar. Öngörülemeyen olaylar onları evlerinden uzaklaştırınca, Sully’ler Pandora uydusunun uçsuz bucaksız bölgelerine seyahat eder ve nihayetinde çevrelerindeki okyanuslarla uyum içinde yaşayan Metkayina klanının topraklarına kaçarlar. Sully’ler burada hem tehlikeli su dünyasının hem de yeni topluluklarının kabulünü kazanmanın getirdiği rahatsız edici koşullarda yollarını bulmayı öğrenmek zorundadır.
Filmde Worthington ve Saldaña’nın yanı sıra Akademi Ödülü® adayı Sigourney Weaver, Stephen Lang, Cliff Curtis ve Oscar ödüllü Kate Winslet rol alıyor. Film ayrıca izleyicileri aralarında Britain Dalton, Jamie Flatters, Trinity Jo-Li Bliss, Jack Champion ve Bailey Bass’in de bulunduğu bir grup yetenekli genç oyuncuyla tanıştırıyor. Senaryo, James Cameron & Rick Jaffa & Amanda Silver tarafından, James Cameron & Rick Jaffa & Amanda Silver & Josh Friedman & Shane Salerno’nun kaleme aldığı öyküden yola çıkılarak yazıldı. Cameron ve Jon Landau filmin yapımcıları, David Valdes ve Richard Baneham ise uygulayıcı yapımcılar olarak görev yapıyor.
Cameron’ın yapım ekibinde Yapım Tasarımcıları Dylan Cole ve Ben Procter, Akademi Ödülü® sahibi Görüntü Yönetmeni Russell Carpenter, ASC ve Akademi Ödülü® sahibi Kostüm Tasarımcısı Deborah L. Scott yer alırken, filmin müzikleri Simon Franglen tarafından hazırlandı. Editörler ise Stephen Rivkin, ACE; David Brenner, ACE; John Refoua, ACE ve James Cameron, ACE’dir. Kıdemli Görsel Efekt Süpervizörü Akademi Ödülü® sahibi Joe Letteri’yken Akademi Ödülü® sahibi Richard Baneham ise Lightstorm’un Görsel Efekt Süpervizörü / Sanal 2. Ekip Yönetmeni olarak görev yapıyor.
Genişletilmiş Pandora dünyasının parlak renkleri ve görkemi eşliğinde kuşaklar boyu süren bir aile destanı olan “Avatar: Suyun Yolu” 16 Aralık 2022’de sadece sinemalarda gösterime girecek.
HİKAYENİN İÇİNDEN
Tüm zamanların en başarılı filminin devam filmini çekmek göz korkutucu bir iştir ama bunu yapabilecek biri varsa, o da daha önce tüm zamanların en başarılı ve sevilen iki devam filmi “Yaratıklar” ve “Terminatör 2: Kıyamet Günü” filmlerini yazıp yönetmiş olan James Cameron’dır.
“Avatar”, Cameron’ın uzun zamandır içinde bulunduğu bir dünyaydı. Vizyonunu gerçekleştirecek araçlar henüz mevcut olmasa da 1994 yılında orijinal film için bir ön taslak yazmıştı. On yıldan daha uzun bir süre sonunda prodüksiyona başlayan yenilikçi film yapımcısı, “Titanik”, “Terminatör”, “Terminatör 2”, “Yaratıklar”, “Gerçek Yalanlar” ve “The Abyss” gibi unutulmaz gişe rekorları kıran filmlerin de aralarında bulunduğu önceki başarılarının setlerinde biriktirdiği zengin bilgi birikimini “Avatar”a aktararak; hareketi yakalamayı performans yakalamaya dönüştüren ve görsel efekt teknolojisini yeni ve şaşırtıcı bir sınıra taşıyan bir canlı aksiyon filmi yarattı. Yine de Cameron her fırsatta, film için icat edilen devrim niteliğindeki teknolojinin karakterlerin performanslarını ve duygularını ya da hikâyenin sürükleyiciliğini asla bastırmamasını sağlamaya özen gösterdi.
“Avatar” ile başardıkları her şeyi göz önünde bulunduran ve devam filmi fikrinin kafalarında dolaşmaya başladığını hisseden Cameron ve uzun süredir yapımcılık yapan ortağı Jon Landau, alışılmadık bir adım atarak filmin gerçekleştirilmesine yardımcı olan önemli alt kademe yöneticilerini bir teknoloji zirvesi için bir araya getirdiler. Şubat 2010’da hepsi Santa Barbara, Kaliforniya’da bir otelde bir araya gelerek film yapım sürecinin hangi yönlerinin en iyi şekilde işlediğini ve neleri geliştirebileceklerini gözden geçirdiler. Toplantıda, Cameron’ın Pandora’da bir gelecek tasarlarken üzerinde düşündüğü bir dizi içgörü ortaya çıktı. Cameron şimdilerde şöyle diyor: “Avatar: Suyun Yolu”nun, bu çalışmayı yapmamış olsaydık mümkün olabileceğini sanmıyorum.”
Yemyeşil uzaylı uydusunda geçen başka hikâyeler keşfetmeye karar verdiğinde, Cameron oturup çok sayıda fikir yazmaya başladı. Cameron ve Landau, 1.500 sayfadan fazla not ve hikâye taslağıyla, anlatılacak birden fazla hikâye olduğunu fark ettiler. Hikâye notlarını Jake, Neytiri ve birlikte yarattıkları yeni ailenin maceralarının devam etmesini sağlayacak dört filme dönüştürmek için Cameron’la çalışmak üzere Hollywood’un en iyi senaristlerinden oluşan seçkin bir grupla oluşturdular. Fikir sıkıntısı yoktu ve sadece bir devam filmi için değil, hepsi de çılgınca iddialı ama aynı zamanda tek bir ana tema, yani ailenin önemi teması etrafında şekillenen bir dizi film için uygun hikâyelerin belirlenmesi aylar sürdü.
Landau şöyle diyor: “İnsanlara Jim’in kendi türünden daha büyük temalara sahip filmler yazdığını ve bu yüzden filmlerinin insanlarda yankı uyandırdığını söylüyorum ve evrensel olarak aileden daha büyük bir tema yoktur.”
Film yapımcısı, prodüksiyona geçmeden önce tüm devam filmlerinin senaryolarının tamamlanmasını istedi. “İlk devam filmine başlamadan önce dört film yazmamız gerekti,” diyor Cameron. “Tüm hikâyelerin haritasını çıkarmanın ve ardından oyuncuları birden fazla filmde oynatıp sonra da canlı aksiyonu çekmenin ekonomik boyutunu görmek istedim. Böylece prodüksiyonun performans kaydı, canlı aksiyon ve ardından post-prodüksiyon gibi farklı aşamalarını bir araya getirebileceğimizi düşündüm.”
“Avatar”a ikiz kardeşinin yasını tutan ve umutsuzca yeni bir yol arayan felçli bir deniz piyadesi olarak başlayan kahraman Jake Sully, “Suyun Yolu”na ailesinin mutlu bir evlilik sürdüren reisi ve Omatikaya klanının lideri olarak, Na’vi bedenine tam anlamıyla bürünmüş bir şekilde başlıyor. Karısı Neytiri’ye ve çocukları Neteyam (Jamie Flatters), Lo’ak (Britain Dalton), Tuk (Trinity Jo-Li Bliss) ve evlat edindiği genç kızı Kiri’ye (Sigourney Weaver) sık sık “Aile bizim kalemizdir” diye hatırlatıyor. Fakat Jake ve Neytiri’yi oldukça üzen şeyse, çocuklarının savaşta yetim kalan ve o sırada Dünya’ya dönemeyecek kadar küçük bir insan çocuğu olan Spider (Jack Champion) ile sık sık takılmasıdır.
Omatikaya klanı, gece gökyüzünde büyüyen bir yıldızın insan istilacıların dönüşünü işaret etmesinden evvel, on yıldan uzun bir süre boyunca oldukça sakin bir yaşam sürer. İnsan güçleri ve devasa yıkıcı ekipmanlar Pandora’ya indiğinde, Sully’ler ve Omatikaya’nın geri kalanı, Hallelujah Dağları’nın bir parçası olan devasa yüzen kaya oluşumlarından birinde bulunan dev bir mağarada güvenli bir kale oluşturmak zorunda kalır.
“Gökyüzü İnsanları” Pandora’ya sadece “unobtainium” olarak bilinen değerli minerali aydan çıkarmak için bir madencilik operasyonu yürütmek üzere dönmüyordu. Aksine, Kaynak Geliştirme İdaresi (RDA), Dünya artık yaşanabilir olmaktan çıkmak üzere olduğundan, Ay’ın tamamını kolonileştirmek ve insanlığın yeni evi haline getirmek gibi ek bir amaçla geri geliyordu. Büyük bir ormanlık alanı yok eden RDA, okyanusun kıyısında Bridgehead adında duvarlarla çevrili dev bir şehir kurar. RDA’nın dünya varlıklarının başında, boyun eğmeyen General Francis Ardmore (Edie Falco) vardır.
RDA, emrinde silahlandırılmış kara, hava ve deniz araçlarından oluşan bir donanmaya sahip olmanın yanı sıra gizli bir silahı da beraberinde getirmiştir: rekombinant (rekom) olarak yeniden diriltilen askerlerden oluşan seçkin bir ekip. Rekom’lar, DNA’ları onları yaratmak için kullanılan insanların anıları yerleştirilmiş otonom avatarlardır. Bu savaş gücüne Rekom Albay Miles Quaritch (Stephen Lang) liderlik etmektedir.
Omatikaya’nın Olo’eyktan’ı (lideri) olan Jake, RDA’ya karşı düzenlenen saldırılarda klanın savaşçılarına başarıyla liderlik eder. Ancak Jake, Quaritch’in keşif ekibinin hedefinin aslında kendisi olduğunu fark ettiğinde, Neytiri ile Sully’lerin anavatanlarından kaçıp Pandora’nın uzak adalarında güvenli bir sığınak aramalarının klanın çıkarları için en iyisi olacağına dair zor bir karar verir. Bu karar aile üyelerinin her birinin yüreğini parçalayan bir karardır. Cameron, “Bu karakterlerin yaşadığı ikilem budur” diyor. “Daha büyük bir iyilik için doğru olanı yapmak mı yoksa aileniz için işinizi ve kalbinizin size söylediği sorumluluğu yerine getirmek mi?”
Pandora’nın uçsuz bucaksız okyanusları boyunca uzun bir yolculuk yapan Sully’ler, Ronal (Kate Winslet) ve Tonowari (Cliff Curtis) tarafından yönetilen Metkayina klanının evine varır. Jake orada, sığınak arayan her mülteciye güvenli bir liman sağlanması gerektiğini belirten bir Na’vi geleneği olan Uturu’yu hatırlatır. Misafirlerini gönülsüzce karşılayan Ronal ve Tonowari, çocukları Tsireya (Bailey Bass) ve Aonung’a (Filip Geljo) Sully’lerin su klanının gelenek ve göreneklerine uyum sağlamalarına yardımcı olmalarını söyler.
Sully’lerin yağmur ormanlarından kaybolması Quaritch’i “isyancı Jake Sully’yi” aramaktan alıkoymaz. Quaritch, Jake’in birçok resif klanından birinin arasında yaşıyor olabileceğini düşündüren bir istihbarat aldığında, düşmanını aramak için resif köylerini yakıp yıkmaya odaklanır. Quaritch’in arayışı; sadece RDA güçlerini Jake, Neytiri ve Metkayina halkıyla karşı karşıya getiren destansı bir deniz savaşına değil, aynı zamanda Quaritch ile Sully’nin iki ebeveyni arasında çok kişisel bir yüzleşmeye de yol açar.
Hikâye tamamlandıktan sonra, Cameron ve Landau filmin kilit departman yöneticilerini, Cameron’ın hem perdede daha etkileyici ve ilgi çekici karakterler yaratmasına hem de onları fantastik tasarımına rağmen gerçekmiş gibi görünen bir dünyaya yerleştirmesine olanak tanıyacak metodolojiler ve yeni teknolojiler bulmaya zorladı. Sonuç olarak, prodüksiyon başladığında Cameron’ın elinde tamamen yeni teknolojik araçlar vardı. Cameron şöyle diyor: “Şu anda çalıştığımız malzemeler ilk filme kıyasla çok gelişmiş durumda. Şimdi bu, izleyici açısından daha iyi bir film mi demek? Kesinlikle hayır. Daha geniş bir izleyici kitlesi yalnızca hikâyeyi, karakterleri ve filmin onlara nasıl hissettirdiğini önemser. Her gün ilk ve en önemli olarak bunu aklımda tutuyorum.”
Landau, her devam filminin hikâyesinin kendi sonucuna ve duygusal çözümüne ulaştığını, ancak bir bütün olarak bakıldığında, dört “Avatar” devam filminin daha da büyük bir bağlantılı efsanevi destan yaratacağını açıklıyor. Film yapımcıları, gişe rekorları kıran dev bir filmin devamını çekmenin getirdiği dış baskıyı hissetmek yerine, mümkün olan en iyi filmi yapmak için kendi üzerlerinde baskı kuruyor. Landau şöyle diyor: “Bir film çekerken her gün üzerinizde bir baskı vardır ama asıl baskı bizim kendi üzerimizde kurduğumuz baskıdır. Hikâye anlatımının ve izleyicileri büyülemenin sınırlarını zorlamak istiyoruz. Bu da bizi daha çok çalışmaya itiyor.”
Yaratıcılık dolu yıllarını “Avatar” filmlerine adayan Cameron, devam filmlerinin hem eğlenceli ve gösterişli hem de dokunaklı ve duygusal olmasını sağlamaya kararlı olduğunu söylüyor. Aynı zamanda bu filmlere kendi için önemli olan temaları da aşıladı; bunların başında çevreyi koruma ve tabii ki ailenin önemi geliyor. “Avatar” ile hikâyeyi nereye götürmeyi seçtiğimi, yarattığım karakterleri ve dünyayı ve sorulan bazı soruları ele aldığımda, bu dört film boyunca söylemeyeceğim hiçbir şeyi sinematik olarak söylemem gerektiğini düşünmüyorum” diye ekliyor.
KARAKTERLER HAKKINDA
SULLY AİLESİ
Avustralyalı aktör Sam Worthington, deniz piyadesinden Na’vi liderine dönüşen Jake Sully ile başrole dönüyor. Zoe Saldaña bir kez daha Na’vi savaşçısı Neytiri rolünde, şimdi ailesine ve klanına karşı yükümlülükleri ve görevleriyle boğuşuyor. Sigourney Weaver, Weaver’ın ilk filmde canlandırdığı merhum karakter Dr. Grace Augustine’in avatarının biyolojik kızı olan evlatlık genç kızları Kiri’yi canlandırıyor.
Güney Londra doğumlu Jamie Flatters, Jake ve Neytiri’nin erkek çocuklarının en büyüğü ve hiçbir yanlış yapmayan “altın çocuk” Neteyam’ı, Britanyalı Dalton ise meşhur ikinci oğul Lo’ak’ı canlandırıyor. Jake’in onayını kazanmak için aynı derecede çaresiz olan Lo’ak, fazladan bir parmakla doğmuştur ve bu da onu, klanı arasında dışlanmış biri haline getirmektedir. Trinity Jo-Li Bliss, Tuk’u canlandırıyor. Tuk cesur, yaramaz ayrıca annesi Neytiri, büyükannesi Mo’at (CCH Pounder “Avatar” rolünü yeniden canlandırıyor) ve ablası Kiri’ye inanılmaz derecede düşkün.
Jack Champion ise, Sully’lerin ve özellikle de Kiri’nin özel bir bağlılık hissettiği, Pandora’da küçük bir çocukken geride bırakılan bir insan çocuğu olan Spider’ı canlandırıyor.
METKAYINA
James Cameron’la 1997 yapımı “Titanik” filminden bu yana ilk kez bir araya gelen Akademi Ödülü® sahibi Kate Winslet, klanın Olo’eyktan’ı (lider) Tonowari (Cliff Curtis) ile evli olan Metkayina klanının Tsahik ya da Şamanik Reisi Ronal’ı canlandırıyor. Maori kökenli bir Yeni Zelandalı olan aktör Cliff Curtis, “Meg: Derinlerdeki Dehşet” ve “Kayıp Şampiyon” gibi filmlerdeki ve “Fear the Walking Dead” adlı televizyon dizisindeki rolleriyle tanınıyor. Bailey Bass, Ronal ve Tonowari’nin, Jake ve Neytiri’nin ortanca çocukları Lo’ak’ın hayatına girmesiyle ailesiyle olan bağları sınanan genç kızları Tsireya’yı canlandırıyor. Kanadalı-Filipinli aktör Filip Geljo (“Odd Squad”), Sully ailesine temkinli yaklaşan, büyük bir avcı olan oğulları Aonung’u canlandırıyor. Genç Maorili aktör Duane Evans Jr. ise Aonung’un en iyi arkadaşı, Metkayina genci Rotxo’yu canlandırıyor.
QUARITCH
Stephen Lang yeniden yaratılmış Recom Quaritch olarak dönüyor. “Avatar”da filmin sonunda ölen insan antagonisti canlandıran Lang, karakterinin bir rekombinantı ya da recom’u olarak dönüyor. Recom, DNA’sı onu yaratmak için kullanılan insanın anılarıyla donatılmış, özelleşmiş otonom bir avatardır. Quaritch’in recom’u, bir zamanlar Cehennem Kapısı üssünü savunan özel güvenlik gücü Secops’un başındayken sahip olduğu tüm becerilere sahiptir, ancak şimdi dokuz ayak uzunluğunda bir Na’vi bedeninin ek avantajına sahip.
EK OYUNCU KADROSU
Joel David Moore, Pandora’da geride kalan ve Na’vi yurttaşlarıyla kendini evinde hisseden bir bilim adamı olan Norm Spellman rolünü tekrarlıyor. CCH Pounder bir kez daha Neytiri’nin annesi ve Omatikaya klanının Tsahik’i Mo’at’ını canlandırıyor. Aktör, müzisyen ve film yapımcısı Jemaine Clement (“Flight of the Conchords,” “Aylak Vampirler”) RDA için çalışan bir deniz biyoloğu olan Dr. Ian Garvin’i canlandırıyor. Avustralyalı aktör Brendan Cowell, Deniz Ejderhası’nın olağanüstü kaptanı, kişisel çıkar ve açgözlülükle hareket eden Kaptan Mick Scoresby rolünü üstleniyor.
PRODÜKSİYON HAKKINDA
James Cameron bir dizi yeni gezegen ve uydu yaratmak yerine, “Avatar” devam filmleriyle Pandora uydusunu daha yakından keşfetmeye devam etmeyi tercih etti. Cameron, Alpha Centauri-A yıldız sisteminde Polyphemus adlı gaz devi bir gezegenin yörüngesinde dönen ayın, tıpkı Dünya gibi çeşitli güzellikler barındırabileceğini düşündü.
“Pandora filmdeki bir başka karakter” diyor yapımcı Jon Landau. “Pandora’yı dünyamız için bir metafor olarak kullanıyorduk ve dünyamızı yıllarca gezebilir ancak barındırdığı tüm harikaları göremeyebilirdik. Bu yüzden Jim hikâyenin Pandora’da geçmesine ve yeni biyomlar ve yeni kültürler keşfetmeye karar verdi. Onun ve benim okyanuslara olan sevgimize dayanarak, hikâyelerimiz için bir sonraki buluşma noktası olarak okyanuslarda karar kıldık.”
Cameron, Pandora’nın doğası ve Na’vi’lerle ilgili her şeyi tasarlaması için Yapım Tasarımcısı Dylan Cole’a başvururken, Yapım Tasarımcısı Ben Procter insan karakterlerin çevrelerine, araçlarına ve silahlarına odaklanmakla görevlendirildi. “Genellikle, objektifin önüne geçen her şeyi yöneten bir yapım tasarımcınız olur” diyor Cameron. “Ama bu hikâyede çarpışan iki dünya vardı: son derece teknolojik ve bizim için son derece tanıdık olan insan dünyası ve Pandora dünyası, Na’vi, yaratıklar, bitkiler, her şey. Dylan ve Ben sadece ikinci film için tasarım yapmıyorlardı; tüm ana hikâye için bir tasarım yapıyorlardı.”
METKAYINA DÜNYASI
Dylan Cole, “Pandora’nın okyanuslarını tasarlarken büyük bir zorlukla karşı karşıya olduğumuzu biliyorduk” diye açıklıyor. “Öncelikle, yönetmenimiz James Cameron okyanus hakkında herkesten daha fazla şey biliyor.” Burada sadece Cameron’ın 2012’de Dünya’nın en dip noktasına yaptığı ve 2014 tarihli National Geographic filmi “James Cameron’s Deepsea Challenge”da belgelediği rekor kıran solo dalışından değil, aynı zamanda hayatı boyunca denize duyduğu tutkudan da bahsediyor.
Bunun da ötesinde, Cole’un görevi Metkayina klanının tüm yaşam biçimini şekillendirecek bir ekosistem yaratmayı içeriyordu. Karakterlerin kendileri Omatikaya’dan biraz daha farklı bir mavi tonunda ve farklı bir fizyolojiye sahipler; büyük elleri, daha geniş göğüsleri ve göğüs kafesleri ve yüzmelerine yardımcı olmak için kollarının ve bacaklarının yanlarından aşağı uzanan, neredeyse yüzgeçlere benzeyen, derilerinin altındaki kalın kıkırdak çıkıntıları var. Ayrıca vücutlarını suda ilerletmeye yardımcı olmak için daha geniş kuyrukları vardır. Cameron şöyle açıklıyor: “Resif insanları olan Metkayina klanı okyanus yaşamına uyum sağlamış, bu yüzden oldukça belirgin bir şekilde farklı görünüyorlar.”
Metkayina köyü resifte sakin bir yaşam hissi uyandırmak üzere tasarlandı. Omatikaya’nın yağmur ormanlarında kutsal yerleri olduğu gibi, Metkayinaların da Ruhlar Ağacı’nın bulunduğu Atalar Koyu var. “Avatar”da RDA güçleri tarafından saldırıya uğrayan dev söğüt ağacına atıfta bulunan Cole, “Sualtındaymış gibi ve egzotik hissettirmesi ama aynı zamanda Ruhlar Ağacı’nı da hatırlatması gerekiyordu” diyor. “Parlayan eflatun dalları ve egzotik yosun gibi yaprakları olan bir ağaç fikrini koruduk.”
Metkayinaların, 91 metreye kadar uzayabilen balina benzeri bir yaratık türü olan tulkunlarla eşsiz ve ruhani bir ilişkisi var. Cameron şöyle açıklıyor: “Tulkun kültürü ile Na’vi kültürünün müzikle, şarkıyla ve dansla birleştiği düşünülüyor. Örneğin Metkayinalar tulkun üzerine aile hikâyelerini ifade eden dövme desenleri yaparlar. Yetişkin tulkunların vücutları ve yüzgeçleri dövmelidir, tıpkı Metkayinalarda olduğu gibi, gençler de ilk dövmelerini yaptırırlar.”
Payakan karakteri, Jake ve Neytiri’nin oğlu Lo’ak ile arkadaş olan ergen bir tulkun, ancak Na’vi genci gibi Payakan da dışlanmış bir karakter; ikisi aktör ve işitme engelli savunucusu CJ Jones tarafından filmin yapımı için özel olarak geliştirilen işaret dilini kullanarak iletişim kuruyorlar. “İkisi de aslında yanlış anlaşılmış ve kabul görmeyen gençler, bu yüzden okyanusun vahşi doğasında arkadaş oluyorlar” diyor Cameron.
Diğer su canlıları arasında, Cameron’ın “bir plesiosaurun uzun boynu ile bir Avrupa jet savaş uçağının kanadıyla birleşmiş bir manta vatozunun çift kanatlı versiyonu arasında bir çaprazlama” olarak tanımladığı hareketli, oyuncu bir memeli türü olan ilu da var. Cole onları “Avatar”da öne çıkarılan ejderha benzeri hava yırtıcıları olan ikran türüne filmin cevabı olarak düşünmüş. Yapım Tasarımcısı şöyle diyor: “Bir yunus ya da fok balığının kişiliğine sahip olmalarını istedik, çok eğlenceli bir şey ama dişleri var ve gerektiğinde korkutucu olabiliyorlar.”
Buna karşılık, skimwingler amfibiktir yani solungaç yapısına sahiptir ancak aynı zamanda su yüzeyinde nefes alabilirler. Cameron, “Skimwing”i bir savaşçının bineği olarak tanımlıyor, yani daha agresif, daha tehlikeli ve daha hızlı” diyor. Tasarım kısmen uçan balıklardan esinlenilmiş, ancak çok farklı bir kafa şekli var ve parlak kanatları, biraz beyaz ile düz siyah ve turuncu bir desenle renklendirilmiş. “Tasarım sadece havalı görünmekle kalmamalı,” diyor Cole. “Sanki gerçekmiş gibi görünmesi gerekiyor.”
RDA’NIN DÜNYASI
İnsanlar Pandora’ya döndüklerinde akıllarında tek bir hedef vardır: mutlak hâkimiyet. Manifest Destiny’nin liderliğindeki bir ISV (Yıldızlararası Araç’ın kısaltması) filosuyla seyahat eden ağır silahlı RDA, bir zamanlar bilim insanlarını ve Avatar Programı adaylarını barındıran yerleşim modüllerinin yerine ağır teçhizat, askeri araçlar ve makineler taşıyan “askı yükleri” yerleştirmiştir. ISV’lerin devasa motorları havada alçalırken doğal yaşamı yerle bir ediyor. Yapım Tasarımcısı Ben Procter, “Bu bir tür düşmanca ele geçirme, Normandiya Çıkarması gibi bir an,” diye açıklıyor. “Bu güzel, 32 kilometre genişliğindeki ormanlık alan yanan kerestelerden oluşan çorak bir araziye dönüşmüş durumda.”
Procter, askı yükünün kendisini dev bir endüstriyel yapı olarak tasarladı; bir petrol kulesi ile 30 katlı bir ofis binası arasında bir şey gibi. “Şok emici ayakları var çünkü gezegene indirilmesi gerekiyor” diyor. “Bu 30 katlı kulenin dibinde, açılan dev bir rampa var ve buradan bir dizi inşaat aracı, AMP kostümleri ve insanlar çıkıyor.”
Tüm bu ekipmanlar RDA’nın operasyon üssü olan ve Bridgehead adı verilen geniş bir şehrin inşasında kullanılıyor. Proctor, “Burası tam anlamıyla bir sanayi limanı,” diyor. “Unobtanium rafine ediliyor, fosil yakıtlar rafine ediliyor. Jim buranın bir sınır kasabası gibi hissettirmesini istedi, sonsuz bir inşaat. Karıncalar gibi, uğraşıp didiniyorlar ve inşa ediyorlar.”
Saldırı uçaklarından oluşan bir filonun yanı sıra, RDA’nın cephaneliğinde devasa ama son derece aerodinamik Deniz Ejderhası da bulunmaktadır. 121 metre uzunluğundaki bu gemi kendini sudan çıkartarak 259 kilometre hızla okyanusun yüzeyini sıyırabilmektedir. Deniz Ejderhası içinde tulkun avına ve savunmaya yardımcı olmak üzere tasarlanmış daha küçük gemiler taşır. Ölümcül donanma, gövdenin karnından suya düşmeye hazır bomba gibi asılı duran torpillerle donanmış mako saldırı denizaltılarını içerir. Ayrıca gemide, filmin “Avatar”ın AMP kostümüne cevabı niteliğinde olan sualtı Yengeç Kostümleri de var. “Yengeç kıyafeti, suyun içinde ve dışında tüm ağır işleri yapabilen büyük boy mekanik bir güverte eli gibi” diyor Cameron. “Gerçek bir yengeç nasıl mercanlara ve bitkilere girip yarı yüzerek, yarı bir şeylere tutunarak ilerleyebiliyorsa, bu da aynısını yapabiliyor. Güvertede yürürken parmak eklemleri üzerinde yürüyor. Ancak suda, bu ayak parmaklarını dışarı çıkarıp yosunlara ve diğer nesnelere tutunmak için hafif bir kavrama kabiliyetine sahip.”
Deniz Ejderhası ayrıca, yüksek hızlı ileri komuta, destek ve zıpkın platformu olan Matador ve kısa menzilli devriye ve savunma amaçlı müdahale rolleri için kullanılan birkaç Pikador da dahil olmak üzere bir dizi su üstü botu taşır.
SUALTI PERFORMANSLARININ GÖRÜNTÜLENMESİ
“Avatar: Suyun Yolu” için Cameron ve ekibi, daha önce hiç yapılmamış bir şeyi yani su altındaki performansları nasıl çekeceklerini belirlemek için meşhur çizim tahtasına geri dönmek zorunda kaldılar. Cameron şöyle diyor: “İşin püf noktası su altında ve su yüzeyinde çekim yapmaktı; böylelikle insanlar düzgün bir şekilde yüzebilecek, düzgün bir şekilde sudan çıkabilecek ve düzgün bir şekilde suya dalabileceklerdi.” Gerçek görünüyor çünkü hareketler gerçekti. Ve duygular da gerçekti.”
Kamera arkası ekibi, Cameron ve Landau’nun yapım şirketi Lightstorm’un bulunduğu Manhattan Beach Stüdyoları’nda devasa bir su tankı inşa etti. Tank, film yapımcısının gerçek dünyadaki okyanus koşullarını taklit etmesine olanak sağlayacak kadar su tutabiliyordu. 36.57 metre uzunluğunda, 18.28 metre genişliğinde ve 9.14 metre derinliğinde olan ve 946.35 metre küpten fazla su tutan devasa tank, filmin performans yakalama tekniği olarak bilinen “Volume” teknolojisinin su altındaki örneği oldu.
“Bu bizim için çok yönlü bir çalışma oldu” diyor Cameron. “Kıyıya vuran dalgalar yapabiliyorduk ve insanlar dalgalara çarparken sudan çıkmaya çalışıyorlardı. Yaratıklarla dalga etkileşimi yaratabiliyorduk ve insanlar su yüzüne çıkıyor, bir dalga tarafından vuruluyor ve repliklerini söylemeye ve aynı zamanda nefes almaya çalışıyorlardı.”
Tanktaki akıntıyı yönlendirmek için iki adet 2 metre çapında gemi pervanesinden oluşan ve “yarış pisti” olarak adlandırılan bir pervane sistemi kullanıldı. “Sadece 18.52 km/saatlik bir akıntıydı ama film için çok daha hızlı görünmesini sağlayabildik” diyor Cameron.
Ancak performans yakalama teknolojisinin su altında çalışabilmesi için suyun berrak olması gerekiyordu. Cameron başlangıçta oyuncuların fotoğraflarını çeken ekibin tankta çekim yaparken SCUBA kıyafeti giyebileceğini düşünmüş olsa da solunum cihazları suda bozulmalara neden oldu. “Çok fazla hava kabarcığı olmamalı,” diye açıklıyor film yapımcısı. “Bu hava kabarcıklarının her biri kıpırdayan küçük bir aynadır ve hareketlerini yakalayabilmek için oyuncunun vücudundaki tüm işaret noktalarını okumaya çalışan sistem, bir nokta ile bir kabarcık arasındaki farkı anlayamaz.”
Geriye tek bir seçenek kalmıştı: “Tankta çalışan herkes nefesini tutuyordu,” diyor Cameron. “Eğer aşağıda ışığı tutan biri varsa, nefesini tutuyordu. Kamera kullanıyorlarsa, nefeslerini tutuyorlardı. Oyuncular da elbette nefeslerini tutmak zorundaydı.”
Su altında etkileyici performanslar sergilemelerine yardımcı olmak için, oyuncular uluslararası alanda tanınmış Uzman Kirk Krack ile serbest dalış eğitimi aldılar. “Oyuncular bundan gerçekten keyif aldılar” diyen Cameron, ekibinin her üyesi serbest dalışta usta olduğunu kanıtlarken, Winslet’in şaşırtıcı bir kolaylıkla suya daldığını belirtiyor. Cameron şöyle diyor: “Kate su altında kendini ifade edebilme özgürlüğünün tadını çıkardı. Yaklaşık 7 dakika 20 saniye boyunca hareketsiz bir şekilde nefesini tutabildi. Ben 50 yıldır serbest dalıcıyım ve sanırım nefesimi en uzun tuttuğum süre 5 buçuk dakikaydı.”
Cameron sözlerine şöyle devam ediyor: “Esasen su altı için ayrı bir hacim ve hava için ayrı bir hacim alanı elde ettik. Bu iki hacmin aralarında sadece 25 santimetre olacak şekilde üst üste oturması gerekiyordu; böylece bilgisayar iki hacimden de veri alıp gerçek zamanlı olarak tüm bu bilgileri entegre ederek Sanal Kameramda bana insanların gelip gittiğini, yüzdüğünü, bir iskeleye çıktığını ya da suya dalıp su altında yüzdüğünü gösteriyor. Bu tamamen ayrı iki yakalama yönteminin bir araya getirilmesiydi. Açıkçası, bunu yapacak yazılımı geliştirmek epey zaman aldı ama sonuç harikaydı.”
“Avatar: Suyun Yolu” için performans yakalama 2017 Eylül’ünde başladı ve yaklaşık 18 ay sürdü; Cameron ve oyuncular devam filmlerinin dördü için de sahneler üzerinde çalıştılar. “Oyuncular için bu çok kusursuz bir süreç” diyor Cameron. “Hiçbir şey dikkatlerini dağıtmıyor. Sadece kayda giriyoruz. Bazen 10 ila 12 dakika boyunca kayıt yapıyoruz. Bu yaratıcı bir çalışma alanı ve bir yönetmen olarak oyuncuların duygusal durumlarına çok daha fazla uyum sağladığımı görüyorum.”
Cameron ve editör ekibi belirli bir sahnenin her anı için en iyi oyunculuk performanslarını seçtikten sonra, Cameron belirli çekimleri oluşturmak için devrim niteliğinde bir Sanal Kamera kullandı. Sanal Kamera, yönetmenin sahneleri bilgisayar tarafından yaratılan dünyada, tıpkı gerçek bir mekânda ya da bir Hollywood platosunda çekim yapıyormuş gibi çekmesini sağladı. Yönetmen bu Sanal Kamera sayesinde Zoe Saldaña, Sam Worthington ya da Sigourney Weaver’ı değil, Pandora dünyasındaki dev mavi karakterlerini görebiliyordu. “Herkesi olması gereken yerde, suyun üstünde ya da altında görebiliyordum ve onlarla dalgıç çağrı sistemi üzerinden konuşabiliyordum. Sanal kamerada gördüklerime dayanarak gerçek zamanlı yönlendirmelere göre hareket ediyorlardı” diyor Cameron.
Sanal Kamera çekimleri kurgulanıp sekanslar haline getirildikten sonra, çekimler ve performanslar, Cameron’ın “Avatar “ın Avatar ve Na’vi karakterlerine hayat vermesine yardımcı olan Peter Jackson’ın Yeni Zelanda’daki Akademi Ödüllü görsel efekt merkezi Wētā FX’teki görsel efekt uzmanlarına teslim edildi. Gollum ve King Kong gibi CG karakterler üzerindeki yenilikçi çalışmalarıyla tanınan dört Oscar® ödüllü kıdemli görsel efekt süpervizörü Joe Letteri’nin yönetiminde, Wētā FX sanatçıları her performansın inceliklerini korumak için çalıştılar.
Letteri ile iş birliği yapan kişi Lightstorm’un Oscar® ödüllü ismi Richard Baneham’dı. İkili birlikte VFX sanatçılarını oyuncuların eserlerine tamamen sadık kalmaya zorladı; elbette sanatçıların oyuncuların kendi başlarına yapamayacakları Na’vi kuyruklarının ve kulaklarının ince hareketlerini eklemeleri gerekiyordu. Ancak bu durumlarda bile amaç her zaman oyuncuların yarattığı duygularla tutarlı kalmaktı. “Eşleştiğinden emin olmak için her oyuncuya ve her performansa kare kare bakıyoruz” diyor Letteri. “Bana göre bu her zaman karakterlere ve onlarla birlikte olma, onlarla o anda bulunma, performanslarını görme, ne hissettiklerini ve neler yaşadıklarını anlama becerisine bağlı. Aradığınız şey her zaman bu duygusal bağdır.” Cameron ekliyor: “Performans yakalama ile ilgilendiğimiz şey performansın bütünüdür: fiziksel, duygusal, yüz, gözler, her şey. Oyuncunun o anda ortaya çıkardığı şey kutsaldır.”
“Avatar” için görsel efekt ekibi, oyuncuların yüz performanslarının en küçük ayrıntısını doğru bir şekilde kaydetmek için tek tip standart çözünürlüklü kafa kamerası kullanan bir “görüntü tabanlı yüz performansı yakalama” sistemi geliştirmişti. Teçhizat oyuncuların yüzüne dönüktü ve kamera yüz ifadelerini ve kas hareketlerini daha önce hiç mümkün olmayan bir ölçüde kaydetti. En önemlisi, kamera göz hareketlerini de kaydetti ve bu daha önceki sistemlerde hiç yoktu. Kafa-aygıt sistemi, oyuncuların yüz performanslarının daha önce görülmemiş bir netlik ve hassasiyetle yakalanmasını sağladı.
“Avatar: Suyun Yolu” ve devam filmleri için ise, kafa aygıtı daha da yüksek gerçeklik ve daha ayrıntılı bir performans yakalamak üzere tasarlanmış iki yüksek çözünürlüklü kamerayla güncellendi. Letteri şöyle diyor: “Bu performansın olabildiğince ayrıntılı olması, son çekimlerde gördüğümüz şeyin tam olarak bu olduğundan emin olmamıza yardımcı oluyor.”
Lightstorm’daki ekiple birlikte çalışan Wētā FX ekibinin yalnızca ilgi çekici ve duygusal karakterler yaratması değil, aynı zamanda Pandora dünyasını daha önce görülmemiş bir düzeyde dijital olarak yaratması gerekiyordu. Her bitkinin, her ağacın, her kayanın VFX ekibinin bilgisayarlarında yaratılması ve işlenmesi gerekiyordu; ışıklandırma, gölgelendirme ve işleme alanındaki önemli atılımlar, sahnelerde suyun her an mevcut olduğu düşünüldüğünde, daha önce hiç olmadığı kadar karmaşık çekimleri tamamlamalarını sağladı. Devam filmi için yeni yazılım ve metodoloji icat etmek üzere beş yıldan fazla araştırma ve geliştirme yapıldı.
“Filmin tamamı suyun içinde ve altında geçmiyor ama büyük bir kısmı suyun altında geçiyor,” diyor Cameron. “Devasa bir yaratık yüzgeciyle tonlarca suyu hareket ettirdiğinde ya da en küçük yağmur damlası birinin alnına düştüğünde, kaşına ve yüzüne damladığında suyun nasıl hareket ettiğini çözmemiz gerekiyordu. Bu inanılmaz derecede karmaşık bir sorun ama sıfırdan başlamıyoruz. Titanik’te de su simülasyonları yapıyorduk ama bu projede sadece bir üst seviyeye değil, beş seviye yukarıya çıkıyoruz. İşin güzel yanı, eğer bu film için suyla ilgili sorunları çözebilirseniz, sonsuza kadar tüm su sorunlarını çözebilirsiniz. Dolayısıyla, bu araçlar genel olarak efekt endüstrisi için inanılmaz derecede önemli hale geliyor.”
SİNEMATOGRAFİ VE KOSTÜM DİZAYNI
“Avatar”ın çoğu canlı aksiyon sahneleri Wellington, Yeni Zelanda’da çekildi ve devam filmleri için ise Cameron orada çekim yapmaya kararlıydı. Cameron şöyle diyor: “İlk filmde orada çekim yapmaktan çok keyif aldık, sadece setlerin ve dekorların işçiliğinin kalitesine bakılırsa, yaptıkları işten gerçekten gurur duyuyorlar.”
Yine de Cameron beraberinde Görüntü Yönetmeni Russel Carpenter da dahil olmak üzere üst düzel sanatçılar getirdi. Carpenter şöyle diyor: “Canlı aksiyon sahnelerinde yaptığımız ışıklandırma ister yoğun bir orman olsun ister su altı olsun ister RDA tesislerinde olsun, içinde bulunduğumuz ortamla sorunsuz bir şekilde uyum sağlamalıydı. Görüntü Yönetmeni Landau ise şunları söylüyor: “Canlı aksiyon ve CG’yi bir arada kullandığınızda, en zor şeylerden biri interaktif ışıklandırmadır. Ayrıca bunu saniyede 48 kare Yüksek Dinamik Aralıkta 3D olarak çekiyorduk. Russell tüm bunları göğüslemek zorundaydı.”
Ayrıca ışıklandırmanın filmin yerleşik renk paletini tamamlayıcı nitelikte olmasını sağlamak için de yakından çalıştı. Carpenter şöyle diyor: “Jim her şeyin-renk, ışık, kontrast- izleyiciyi etkilemesini, görsel sistemlerimizdeki ve beynimizdeki nöronların belli bir şekilde uyarılmasını istiyor. İşte bu yüzden renklere, ayrıntılara, kamera hareketlerine bu kadar önem veriyoruz… bu sürükleyicilik hissine katkıda bulunmak için.”
Landau ekliyor: “Carpenter’ın çalışmaları canlı aksiyon çekimlerinden çok önce başladı. Russell’ın bakış açısının, CG sahnelerinin görünümünü de şekillendirecek bir sinematografi merceği olmasını istedik.”
Oscar® ödüllü Deborah L. Scott tarafından tasarlanan zengin detaylara sahip kostümler de bu sürükleyicilik hissini pekiştiriyor. Scott her kostüme kendi hikâyesini anlatıyormuş gibi yaklaştı. Bu karakter filmde nasıl bir rol oynuyor? Ve yaşadıkları toplumda? Yeni tanıtılan resif insanlarının kostümlerinin kültürlerine özgü olması ve çevrelerindeki doğal kaynaklara dayanması gerekiyordu.
Na’vi kostümlerinin büyük çoğunluğu Wētā FX tarafından ekranda yalnızca dijital olarak gerçekleştirilecek olsa da kostümlerin ve mücevherlerin çoğu gerçek, elle tutulur öğeler olarak üretildi. “Kostümleri tamamlama aşamasına getirmemizin nedenlerinden biri, bütün bir parça olmadan kostümün işlevinin anlaşılamamasıydı,” diye açıklıyor Scott. “Eğer bir şey ağır, tüylü, hafif, telli ya da saçaklıysa, bu şeylerin havada, esintide, su altında nasıl hareket ettiğini görmek için gerçekten örneğe sahip olmanız gerekir.”
Letteri şöyle diyor: “Bu filmdeki kostümler ilk filmdekilerden çok daha kapsamlı. Kostümler simüledir çünkü fizikseldirler. Eğer biri yürür ve kolunu hareket ettirirse, kumaş da onunla birlikte katlanır, kırışır ve bükülür. Eğer kostüm boncuklar, ipler, tüyler ya da dokuma parçalar gibi pek çok küçük parçadan oluşuyorsa, bunların gerçek bir kumaş parçasıymış gibi görünmesi için gerçekten ayrıntılı bir fiziksel simülasyondan geçmesi gerekiyor.”
“Wētā FX’in bir kostümü gerçek gibi göstermesini istiyorsak, onlara uymaları gereken bir standart vermemiz gerekiyordu” diyor Landau. “Deb’in Wētā Workshop’taki inanılmaz sanatçılarla birlikte tasarladığı ve ürettiği güzel tasarımlar tam da bunu sağladı.”
İlk geliştirmelerde ortaya çıkan en ilgi çekici parçalardan biri Cliff Curtis’in Metkayina Olo’eyctan Tonowari’si tarafından giyilen tören kıyafetiydi. Scott, “Bu, onun gibi bir karakter için çok önemli bir parça,” diyor. “İlk fikir, bulduğum bazı siyah beyaz flora ve fauna gravürlerinden çıktı.” Scott doğadan ilham alarak Pāua kabuğunun renklerinden (“yeşilden mora, maviden gümüşe, gökkuşağındaki her renkten,” diye açıklıyor kendisi) ve gün doğumundan yararlandı. “Pelerininin içindeki tüyler soluk sarıdan turuncuya kadar uzanıyor” diyor kostüm tasarımcısı. “Çok canlılar, tıpkı şenlikli bir kuş gibi, gösteriş yapma şansı elde etti.”
SÜRÜKLEYİCİ VE DUYGUSAL BİR TEATRAL GÖSTERİ
James Cameron tüm filmlerinde, izleyicilerin karakterlerin maceralarında yanlarında olduklarını hissedecekleri sürükleyici bir deneyim yaratıyor. Ancak bu durum, sinematik hikâye anlatımının sınırlarını bir kez daha zorlayan eşsiz yetenekli film yapımcısı için yeni bir yaratıcılığın zirvesi olarak öne çıkan “Avatar: Suyun Yolu” için hiç bu kadar çarpıcı olmamıştı. Cameron, gelişmiş 3D teknolojisini ustalıkla kullanarak, sinemaseverleri anlatının içine taşıyor, Pandora’nın zengin detaylara sahip ortamlarını gerçekten deneyimlemelerini sağlıyor ve onlara cesur ve gözü pek kahramanlar Jake ve Neytiri ile görkemli arazilerde gezinme fırsatı veriyor.
Yapımcı Jon Landau, “Biz büyük ekran için film yapıyoruz,” diyor. “İnsanlar bugün neden eğlenceye yöneliyor? Bir şeylerden kaçmak için. Ve mobil cihazınızda ya da evinizdeki büyük ekranda sadece bir yere kadar kaçabilirsiniz. Sinemaya gittiğinizde, ekrandaki görüntülerin, karakterlerin ve o filmin dünyasının içinde kayboluyorsunuz. Bunun gibisi yok.”
Cameron ve ekibinin çığır açan teknolojiyi kullanarak yaratmayı başardıkları çarpıcı görüntüler ve etkileyici hikâye göz önüne alındığında, bu deneyim daha da etkileyici hale geliyor ve izleyicilere daha önce hiç görmedikleri nefes kesici ve yürek hoplatan bir manzara sunuyor. Landau şöyle diyor: “3D, Yüksek Dinamik Aralık ve yüksek kare hızıyla, bugün “Avatar”da sunabildiğimizden çok daha kaliteli bir görüntü sunabiliyoruz. Daha önce mümkün olanın ötesine geçiyor ve tüm bunları hikâye anlatımına hizmet etmek için yapıyoruz. Bu başka bir dünyaya açılan bir pencere.”
Cameron sözlerini şöyle tamamlıyor: “Bir sinema salonuna giriyorsunuz ve kurgusal bir fantezi dünyasına ışınlanıyorsunuz. İnançsızlığınızı ne kadar askıya alabilirseniz, o kadar eğlenceli olur. Film ile seyirci arasında âdeta bir sözleşme var: hepimiz el ele tutuşup Pandora’ya doğru yola çıkacağız. Eğlenceli olacak.”
******
OYUNCU KADROSU HAKKINDA
SAM WORTHINGTON (Jake Sully) Sydney’in prestijli Ulusal Dramatik Sanat Enstitüsü’nden (NIDA) mezun oldu. İlk uzun metrajlı filmini Avustralya yapımı “Bootmen” ile gerçekleştirdi. Performansı ona 2000 yılında Avustralya Film Enstitüsü (AFI) tarafından En İyi Başrol Performansı Ödülü Adaylığı kazandırdı. Avustralya’da oynadığı diğer filmler arasında John Goodman, Toni Collette ve Sam Neill ile oynadığı “Kirli Anlaşma”; David Wenham ile oynadığı “Tepetaklak” ve Geoffrey Wright’ın çağdaş uyarlaması “Macbeth” yer almaktadır. Worthington’ı benzerlerinden ayıran, Cate Shortland’ın eleştirmenlerce beğenilen ve piyada başarılı olan “Tepetaklak ” filmindeki usta performansı oldu. En İyi Erkek Başrol Oyuncu dalında AFI Ödülü ve 2004 yılında En İyi Erkek Oyuncu dalında Avustralya Film Eleştirmenleri Birliği (FCCA) Adaylığı kazandı.
“Şeref ve Cearet” ve “Büyük Baskın” gibi uluslararası filmlerde küçük roller üstlenen Worthington, James Cameron’ın kapsamlı oyuncu arayışının ardından Cameron’un 1997’de Oscar® kazanan gişe rekortmeni “Titanik ” filminden sonraki ilk kurmaca filmi olan “Avatar “da oynaması için seçildi. Gösterime girmesinden on üç yıl sonra, “Avatar” dünya çapında 2,8 milyar doları aşan hasılatıyla tüm zamanların 1 numaralı filmi olmaya devam ediyor. Film, 2010 Akademi Ödülleri® için En İyi Film de dahil olmak üzere birçok adaylık elde etti. Film, En İyi Sinema Filmi Drama dalında Altın Küre® Ödülü kazandı.
Ek olarak “Baraka,” Oscar® adayı “Savaş Vadisi,” “Everest,” “Cake,” “Sır,” “Son Gece,” “Titanların Savaşı,” “Titanların Öfkesi” ve Christian Bale ile birlikte oynadığı “Terminator: Kurtuluş” son olarak da Brad Anderson’ın “Fractured” (ilk haftasında 24 milyon izlenme ile Netflix’in 1 numaralı filmi) ve Colson Baker (nam-ı diğer Machine Gun Kelly) ile oynadığı western filmi “The Last Son”da rol aldı.
Televizyon alanında Worthington, “Manhunt: Unabomber” adlı mini dizideki Paul Bettany ile birlikte başrolde oynayarak usta performansıyla büyük beğeni topladı. Kısa süre önce de FX’in büyük beğeni toplayan dizisi “Under the Banner of Heaven”ın başrolünde Dustin Lance Black, Ron Howard, Brian Grazer ve Jason Bateman gibi isimlerle birlikte oynadı.
Gelecek projeleri arasında Kevin Hart’lı soygun gerilimi “Lift” ve Stefon Bristol’un Jennifer Hudson ve Common’lı filmi “Breathe” de yer alıyor. Worthington kısa süre önce Kevin Costner’ın tarihi destansı filmi “Horizon”ın çekimlerine başladı.
ZOE SALDAÑA (Neytiri), oyuncu ve yapımcı olarak 20 yılı aşan olağanüstü kariyeriyle sektördeki çok yönlü ve saygın güç merkezlerinden biri olarak istikrarlı bir şekilde ün kazanmıştır. Tüm zamanların en yüksek hasılat yapan iki filmi olan “Avatar” ve “Avengers: Endgame”de rol alan tarihteki tek aktris olan Saldaña’nın zorlayıcı, silinmez roller arama konusundaki tutkulu kararlılığı değişmedi.
Saldaña şu anda 20th Century Studios ve New Regency’nin orijinal suç destanı “Amsterdam”da Christian Bale, Margot Robbie ve John David Washington ile birlikte rol alıyor. Gelecek yıl Saldaña, “Galaksinin Koruyucuları vol.3″te Gamora’yı canlandırmak üzere Marvel evrenine dönerek bir başka sevilen rolü yeniden canlandıracak. Bu, serinin üçüncü filmi ve 5 Mayıs 2023’te gösterime girecek.
Saldaña son olarak Shawn Levy’nin “The Adam Project” filminde rol aldı. Ryan Reynolds, Jennifer Garner ve Mark Ruffalo’nun da rol aldığı film, yayın platformunun tüm zamanların en çok izlenen dördüncü filmi oldu ve tırmanışa geçti. Ayrıca, bu yıl Hollywood Eleştirmenler Birliği tarafından En İyi Kısa Metrajlı Canlı Aksiyon Dizisi dalında aday gösterilen bir doğa belgesel dizisi olan “Mamas” adlı programında seslendirme yapıyor.
Geçmiş projeleri arasında Saldaña’nın 2009’da başlayan J.J. Abrams’ın popüler “Uzay Yolu” serisinde bir başka öncü kadın kahraman Nyota Uhura rolünü üstlenmesi de yer alıyor. 2014 yılında, Marvel hayranlarının en sevdiği ölümcül uzaylı suikastçı Gamora ile gişe rekorları kıran “Galaksinin Koruyucuları”nda bir başka efsanevi rolü üstlendi. 2017’de devam filmi “Galaksinin Koruyucuları Vol. “de rolünü tekrarladı ve takip eden yıl “Avengers: Sonsuzluk Savaşı” ve “Avengers: Endgame” filmlerinde de rol aldı.
Kariyerine 2000 yapımı “Şöhret Yolu” filmindeki çıkış rolüyle başlayan Saldaña’nın diğer rolleri arasında “Dönüm Noktası,” “Yüksek Ritim,” “Karayip Korsanları,” “Kaçaklar,” “Son Vurgun,” “Kolombiyalı,” NBC mini dizisi “Rosemary’nin Bebeği,” “Ailem İçin,” “Nina,” “Gecenin Kanunu ” ve Akademi Ödülü® adayı animasyon filmi “Bay Link: Kayıp Efsane” yer alıyor. Ayrıca “Hayat Kitabı” ve “Vivo” animasyon filmlerinin yanı sıra mini dizi “Maya ve Üç Savaşçı”ya da sesiyle katkıda bulundu. İlk yönetmenlik denemesini 2011 yılında GlamourReel Moments serisinin bir parçası olan “Kaylien” adlı kısa filmle yaptı.
Saldaña aynı zamanda yapımcı olarak da çok aktif bir rol üstlendi ve Amerikan hikâye anlatısını genişletmek ve anlamlı, karakter odaklı içerikler yaratmak amacıyla kız kardeşleri Mariel ve Cisely ile Cinestar Pictures’ı kurdu. Kadınların dürüst bir şekilde tasvir edilmesine ve içinde yaşadığımız Amerika’nın doğru bir şekilde temsil edilmesine kendini adamış olan Cinestar, herkes için çağdaş, çok kültürlü hikâyeler üretiyor. Cinestar Picture’ın ilk uzun metrajlı filmi, 2018’de Lionsgate’in Studio L’sinden çıkan “Onur Listesi” filmi oldu. Mayıs 2022’de Roku Channel’da prömiyeri yapılan belgesel doğa dizisi “Mamas”ın ve “The Gordita Chronicles”ın da yapımcılığını üstlendiler.
Gelecek projeler arasında Marco Perego-Saldaña tarafından yazılıp yönetilen bağımsız filmleri “Keyhole Garden” yer alıyor. Şu anda Roku Channel için ilk senaryosuz romantik komedi filmi “To Paris with Love”ın ön yapım aşamasındalar. Ayrıca CBS, Disney+, Netflix, Paramount ve TriStar Television’da geliştirme aşamasında olan uzun metrajlı filmler ve TV projeleri bulunmaktadır.
Saldaña, başarılı oyunculuk ve yapımcılık kariyerinin yanı sıra 2018 yılında, günümüz Amerika’sının gerçek ve anlatılmamış hikâyelerini paylaşarak Latinx topluluğunun sesini desteklemek ve yükseltmek için oluşturulan bir medya şirketi olan BESE’yi kurdu. BESE’nin misyonunun ruhu, Saldaña’nın 2020 yılında spor giyim devi Adidas ve Kohl’s mağazası ile başlattığı ortaklığa kadar uzanıyor. XS ile XXL bedenleri arasında değişen spor giyim koleksiyonları, beyaz olmayan kadınları öne çıkarmayı, desteklemeyi ve onurlandırmayı amaçlıyor.
Saldaña 2018 yılında Hollywood Şöhret Yolunda bir yıldız aldı ve 2017 yılında Ulusal Latin Bağımsız Yapımcılar Birliği (NALIP) tarafından Hollywood’da Latin toplumunun temsilini genişletmek için yaptığı etkili çalışmalar nedeniyle En İyi Film Akademi Ödülü ile onurlandırıldı.
New Jersey’de doğup Queens ve Dominik Cumhuriyeti’nde büyüyen Saldaña, şu anda kocası ve üç oğluyla birlikte Los Angeles’ta yaşamaktadır.
SIGOURNEY WEAVER (Kiri), “Yaratık” filmindeki Ellen Ripley, “Sisteki Goriller”deki Dian Fossey ve “Galaksi Savaşçıları”ndaki Gwen/Tawny gibi hem dramatik hem de komik birçok unutulmaz karakteri canlandırmış Akademi Ödülü® adayı, BAFTA ve Altın Küre® ödüllü bir aktris. Yıllar boyunca izleyicileri büyüledi ve hem sahne hem de ekrandaki çok yönlü aktrislerden biri olarak beğeni kazandı.
New York’ta doğan ve eğitim gören Weaver, Stanford Üniversitesi’nden mezun oldu ve Yale School of Drama’dan yüksek lisans derecesi aldı. İlk profesyonel işi Sir John Gielgud’un “The Constant Wife” adlı yapımında Ingrid Bergman’la çalışmak oldu.
Weaver ilk sinema deneyimini Ridley Scott’ın 1979 yapımı gişe rekortmeni “Yaratık” filminde yaşadı. Daha sonra James Cameron’ın 1986 yapımı “Yaratıklar” filminde Subay Ripley rolünü yeniden canlandırdı. Performansı ona En İyi Kadın Oyuncu dalında Akademi Ödülü® ve Altın Küre® adaylıkları kazandırdı. 1992’de David Fincher’ın ortak yapımcılığını da üstlendiği “Yaratık 3″te Ripley’i yeniden hayata döndürdü ve 1997’de yönetmen Jean-Pierre Jeunet için “Yaratık: Diriliş”de rol aldı ve ortak yapımcılığını üstlendi.
Weaver 1988’de “Sisteki Goriller” filminde primatolog Dian Fossey’i ve Mike Nichols’ın komedisi “Çalışan Kız”da Katharine Parker’ı canlandırdı. Her iki performansıyla da Akademi Ödülü® adaylığı kazandı ve En İyi Kadın Oyuncu ve Sinema Filminde En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dallarında Altın Küre® ödülüne layık görüldü. Ardından, Ivan Reitman’ın yönettiği 1989 yapımı ünlü “Hayalet Avcıları 2″de rol aldı ve Bill Murray ve Dan Aykroyd ile birlikte rol aldığı 1984 yapımı gişe rekortmeni “Hayalet Avcıları”ndaki Dana Barrett rolünü yeniden canlandırdı.
Diğer filmleri arasında William Hurt ile “Şahit” (1981) filmi, Michael Caine ile “Yarımay Sokağı” (1986), Ridley Scott’ın “1492: Cennetin Keşfi” (1992), Gerard Depardieu ile “Bir Ya da İki Kadın” (1985), Roman Polanski’nin sürükleyici film uyarlaması “Ölüm ve Bakire” (1994), gerilim filmi “Kopya Cinayetleri” (1995) ve Paul Rudnick’in komedisi “Jeffrey” (1995) filmleri bulunmaktadır. Weaver ayrıca Showtime’ın orijinal Grimm masalına dayanan ve kendisine Emmy® adaylığı ve Ekran Oyuncuları Birliği adaylığı kazandıran canlı aksiyon filmi “Pamuk Prenses”te (1997) rol aldı.
Weaver 1997’de Ang Lee’nin eleştirmenlerce beğenilen filmi “Buz Fırtınası”nda Kevin Kline, Joan Allen, Elijah Wood ve Christina Ricci ile birlikte rol aldı. Performansı ona BAFTA Ödülü, Altın Küre® adaylığı ve En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında Ekran Oyuncuları Birliği adaylığı kazandırdı. Daha sonra Scott Elliott’ın Jane Hamilton’ın romanından uyarladığı güçlü dram filmi “Dünya Haritası” filminde (1999) etkileyici bir performans sergileyerek eleştirmenlerden övgüler aldı ve en iyi kadın oyuncu dalında Altın Küre® adaylığı kazandı. Yine 1999’da Weaver, Tim Allen ve Alan Rickman’la birlikte Dean Parisot’un yönettiği bilim kurgu komedisi “Galaksi Savaşçıları”nda rol aldı. Komedi yeteneğiyle izleyicileri memnun etti ve film 1999 tatil sezonunun gözdesi oldu. Bunu Gene Hackman ve Jennifer Love-Hewitt’le birlikte oynadığı popüler komedi filmi “Aşk Oyunları” (2001) izledi.
Weaver 2002’de Jim Simpson’ın yönettiği “Kahramanlar”ın film versiyonunda Anthony LaPaglia ile birlikte rol aldı ve 2003’te Andy Davis’in yönettiği ünlü komedi filmi “Kuyu”da soğukkanlı, kızıl saçlı bir gardiyanı canlandırdı. Bir sonraki yıl M. Night Shamalyan’ın “Köy” filminde rol alan Weaver, Dan Harris’in yazıp yönettiği “Hayali Kahramanlar” filmindeki performansıyla övgü topladı.
2006 yılında “Gerçeğin Peşinde” (2006), Jake Kasdan’ın “Televizyon Seti”nde (2006) ve Alan Rickman ile “Kar Pastası” (2006) filmlerinde rol aldı. Weaver sonraki yıllarda Pixar’ın 2008’de gişe rekorları kıran filmi “Vol-i”nin yanı sıra Matthew Broderick, Dustin Hoffman ve Emma Watson ile birlikte “Despero”da (2008) seslendirme yaptı. Ayrıca Tina Fey/Amy Poehler komedisi “Taşıyıcı Anne” (2008) ve Andy Fickman’ın komedisi “Yine Mi Sen?”de (2010) rol aldı. Aralık 2009’da James Cameron’ın çığır açan filmi “Avatar”da rol aldı ve bu film tüm zamanların en çok hasılat yapan filmi oldu. Film En İyi Film dalında Altın Küre® kazandı ve En İyi Film dalında Akademi Ödülü® adaylığı elde etti.
Diğer filmleri arasında Miguel Arteta’nın “Çılgın Bir Haftasonu” (2011), “Paul” (2011), “Dehşet Kapanı” (2012), Amy Heckerling’in “Dişi Vampirler” (2012) ve Neil Blomkamp’ın “Chappie” (2015) filmleri yer almaktadır. Aralık 2016’da Liam Neeson, Felicity Jones ve yeni oyuncu Lewis MacDougall ile birlikte Focus Features’ın “Canavarın Çağrısı” filminde rol aldı ve ardından 2017’de Walter Hill’in yönettiği, Michelle Rodriguez ile birlikte Lionsgate’in “Reassignment” filminde oynadı.
Weaver filmdeki başarılarının yanı sıra sahnede de parladı. Weaver Off-Off Broadway’de Christopher Durang’ın “The Nature and Purpose of the Universe” (1974), “Titanik” (1976) ve “Das Lusitania Songspiel” (1980) oyunlarında rol aldı. Durang ile birlikte yazdıkları “Das Lusitania” her ikisine de Drama Desk adaylığı kazandırdı. John Guare, Albert Innaurato, Richard Nelson ve Len Jenkin gibi yazarlarla çalışarak New York’ta çok sayıda Off-Broadway yapımında yer aldı. Bölgesel repertuvarda Pinter, Williams, Feydeau ve Shakespeare’in eserlerini sahneledi. Weaver ayrıca PBS’in “The Best of Families” (1977) adlı mini dizisinde rol aldı.
Weaver, Broadway’de Mike Nichols’ın yönettiği “Hurlyburly” (1984) oyunundaki başrolüyle Tony® Ödülü’ne aday gösterildi. Classic Stage Company of New York’un “Venedik Taciri” (1986) prodüksiyonunda Portia’yı canlandırdı. Weaver, 1996 yılında Christopher Durang tarafından yazılan Lincoln Center yapımı “Sex and Longing” ile Broadway’e geri döndü. 2012 sonbaharında, 2013’te Broadway’e taşınan Christopher Durang’ın “Vanya, Sonya, Maşa ve Spike” adlı Lincoln Center yapımında rol aldı. O yıl, ” Vanya, Sonya, Maşa ve Spike” En İyi Oyun dalında Tony® Ödülü’nü aldı.
Weaver, Anne Nelson’ın The Flea’da sahnelenen ve Jim Simpson tarafından yönetilen “Kahramanlar” (2001) adlı oyununda kadın başrolü canlandırdı. ”Kahramanlar”, 11 Eylül’ün ardından yaşananlarla başa çıkmaya çalışan bir itfaiye şefinin hikâyesini anlatıyor. 2002’de Neil LaBute’un “The Mercy Seat” adlı oyununda Liev Schreiber ile birlikte rol aldı ve The New Yorker dergisinden John Lahr bu oyunu “New York’ta birçok sezondur görülmemiş derinlikte ve derinlikte performanslar” olarak tanımladı. Weaver ayrıca Flea Theatre’da “Mrs. Farnsworth” (2004) ve Playwrights Horizons’da “Crazy Mary” (2007) adlı iki A.R. Gurney imzalı dünya prömiyerinde rol aldı.
Televizyon alanında Weaver, Lifetime’ın “Dualar Bobby İçin” filmindeki Mary Griffith rolüyle Emmy®, Ekran Oyuncuları Birliği (SAG) ve Golden Globe® adaylıkları elde etti ve bu rolüyle En İyi Televizyon Filmi dalında Emmy® adayı oldu. 2012’de USA Network’ün mini dizisi “Political Animals”da rol aldı ve bu diziyle SAG, Altın Küre® ve Emmy® adaylığı elde etti. Weaver ayrıca Marvel dizisi “The Defenders”da da rol aldı.
Weaver, “Dualar Bobby İçin” filmindeki çalışmasıyla GLAAD Medya Ödülü’nün yanı sıra 2011 yılında Trevor Life Ödülü’nü almaktan onur duymuştur. Son 33 yıldır Dian Fossey Gorilla Fund’ın Onursal Başkanı olarak görev yapmaktadır. Ayrıca 25 yıl boyunca Human Rights First Yönetim Kurulu’nda görev yapmıştır ve halen New York Botanik Bahçesi Yönetim Kurulu’nda Mütevelli Heyeti üyesidir. Weaver, çevre çalışmaları nedeniyle 2009 yılında Ulusal Audubon Derneği’nin Rachel Carson Ödülü’nü gururla kabul etmiştir. Kendisi aynı zamanda Lower Manhattan’da genç sanatçıları ve yeni çalışmaları destekleyen The Flea Theatre’ın kurucularındandır.
Weaver son olarak Komedi Dizisi dalında Uluslararası Emmy® ödülüne layık görülen Fransız televizyon dizisi “Menajerimi Arayın!” dizisinin 4. sezonunda yer aldı. Ayrıca, 2020 Berlin Uluslararası Film Festivali’nin açılışını yapan Philippe Falardeau’nun “Salinger Yılım” filminde rol aldı. Nisan 2021’de Weaver, James Cameron’ın Disney+’ta gösterime giren ve En İyi Anlatıcı dalında Emmy® adaylığı kazanan “Balinaların Gizemli Dünyası” adlı belgeselini seslendirdi. Belgesel serisi ayrıca En İyi Belgesel veya Kurgusal Olmayan Dizi dalında Emmy® ödülü kazandı.
Son projeleri arasında Elizabeth Banks ve Kate Mara ile birlikte rol aldığı “Call Jane”, Kevin Kline ile birlikte rol aldığı “The Good House” ve Joel Edgerton ile birlikte rol aldığı Paul Schrader’ın “Master Gardener” filmleri yer alıyor. Şu anda post-prodüksiyon aşamasında olan Amazon Studio’nun drama dizisi “The Lost Flowers of Alice Hart “ın uygulayıcı yapımcılığını da üstleniyor.
STEPHEN LANG (Albay Miles Quaritch) sahne, beyazperde ve televizyondaki performanslarıyla tanınan bir aktördür.
Lang sinemada belki de en çok James Cameron’ın 2009 yapımı çığır açan filmi “Avatar”daki Albay Miles Quaritch rolüyle tanınıyor. 2016 yılında, yazar-yönetmen Fede Alvarez’in sevilen gerilim filmi “Nefesini Tut”da Kör Adam rolüyle büyük beğeni topladı ve filmin devam filmi “Nefesini Tut 2″de başrolü tekrar üstlendi. Son dönemdeki rolleri arasında Paramount için Sandra Bullock ve Channing Tatum ile oynadığı “Kayıp Şehir” ve Brian Cox, Jodie Turner-Smith ve Ann Dowd ile rol aldığı merakla beklenen “The Independent” yer alıyor. Lang ayrıca tüm zamanların en büyük boksörlerinden biri olan Willie Pep’in gerçek hikâyesine dayanan “Pep” üzerindeki çalışmalarını tamamladı. Lang onun antrenörünü canlandırdı. Diğer filmleri arasında Guy Pearce’la oynadığı “The Seventh Day”, yönetmen Joe Begos’un aksiyon-korku filmi “VFW”, Jason Momoa’yla oynadığı “Braven” ve yönetmen Scott Cooper’ın Christian Bale’le oynadığı “Vahşiler” yer almaktadır. Lang’in sayısız film projeleri arasında “Band of Robbers”, “Brooklyn’e Son Çıkış”, “Tombstone”, “Gettysburg”, “Tanrılar ve Generaller”, “Halk Düşmanları”, “White Irish Drinkers”, “Christina”, “A Good Marriage”, “İnsan Avcısı”, “Kezesbanda” ve “Barbar Conan” bulunmaktadır.
Lang aynı zamanda ödüllü bir oyun yazarıdır. Sekiz Onur Madalyası sahibini konu alan ve büyük beğeni toplayan solo performansının 10 yıllık serüvenini anlatan “Beyond Glory” adlı belgesel filmi ile 2016 Phoenix Film Festivali’nde Oyunculuk dalında Jüri Özel Ödülü’ne layık görülmüştür. Belgeselin yapımcılığını ve sunuculuğunu Lightstorm Entertainment’ın müdürleri James Cameron ve Jon Landau üstlendi ve Gravitas Ventures tarafından dağıtım için satın alındı. ”Beyond Glory” adlı tiyatro oyunu NEA Başkanlık Üstün Hizmet Madalyası ve Kongre Onur Madalyası Derneği tarafından verilen Bob Hope Ödülü’ne layık görülerek Lang’in Amerikalı savaşçıları doğru bir şekilde tasvir etmesini onurlandırmıştır.
Lang televizyonda, Paramount+’ın sevilen dizisi “The Good Fight”ta Midwestern milyarderi David Cord rolünü canlandırdı. Ayrıca Rachel Chavkin’in yönettiği Marvel’in “Wastelander” podcast dizisinde Hawkeye rolüyle başroldeydi. Lang, AMC’nin türler arası dövüş sanatları dizisi “Into the Badlands “in ilk iki sezonunda hayranların favorisi Waldo’yu canlandırdı.
Steven Spielberg’in “Terra Nova” ve Michael Mann’ın klasik “Crime Story ” dizilerindeki başarılı rollerinin yanı sıra NBC’nin biyografik filmi “Babe Ruth”ta Babe Ruth’u ve “Satıcının Ölümü”nde rol arkadaşı Dustin Hoffman’la Happy’yi canlandırdı.
New York sahnesindeki oyunları arasında “Birkaç İyi Adam,” “The Speed of Darkness,” “Defiance,” “Satıcının Ölümü,” “The Guys,” “Hamlet” ve The Roundabout Theatre’da 101 kez sahnelenen solo oyunu “Beyond Glory” yer almaktadır. Tiyatro ödülleri ve adaylıkları arasında Tony®, Drama Desk, Lucille Lortel, Joseph Jefferson, Helen Hayes ve Outer Critics Circle Ödülleri bulunmaktadır.
Lang, Gettysburg Savaşı’nı Birlik subayı ve Onur Madalyası sahibi James Jackson Purman’ın gözünden resimli olarak anlatan “The Wheatfield” kitabının yazarıdır. Kasım 2020’de Applewood Books tarafından sadece Gettysburg Vakfı aracılığıyla yayınlanacak olan ve Brothers Smith’in güçlü illüstrasyonlarının yer aldığı kitap, bir cesaret ve fedakârlık hikâyesinin yanı sıra Wheatfield’da ateş altındaki bir Birlik ve Konfederasyon askeri arasında kurulan sıra dışı bir dostluğun hikâyesidir.
Lang, Gettysburg Vakfı, Uluslararası Askeri Park ve Gettysburg kasabasının kendisi gibi Gettysburg’a ilişkin her şeyin kadim dostudur. Gettysburg ile olan yakınlığı, Ron Maxwell’in “Gettysburg” filminde canlandırdığı General George Pickett karakterine dayanıyor. Lang, 2019 yılında Gettysburg Vakfı tarafından Abraham Lincoln’ün mütevazı, sivil ve kucaklayıcı toplum vizyonunu örnekleyen bir kişi ya da kuruluşa verilen Kinsley Ödülü’nün açılışını yapmaktan onur duydu.
Lang aynı zamanda babası tarafından 1963 yılında kurulan Eugene M. Lang Vakfı’nda da aktif olarak görev almaktadır. Vakıf tarafından yapılan büyük bağışlar, Kurucunun değerlerini yansıtan program, proje ve kuruluşlara yönlendirilmektedir. Buna göre Vakıf, konsept olarak yaratıcı ve içerik olarak mükemmel olduğu kanıtlanmış; insanların ruhlarını, hedeflerini ve kapasitelerini, öncelikle kapsamlı eğitim fırsatları, sanata ve sivil faaliyetlere katılım ve gelişmiş sağlık eğitimi ve sosyal hizmetler yoluyla temel ihtiyaçlar seviyesinin üzerine çıkaran ve yaratıcılığı ve girişimciliği teşvik eden program ve kuruluşlara bağış yapmaya öncelik vermektedir. Vakıf hibeleri, yerel ve küresel toplumların ihtiyaçları ve koşulları ile destek için seçilen kuruluş ve programların etkinliği tarafından da belirlenmektedir.
Şu anda verdikleri destek, DACA öğrencilerinin kanuni temsile erişebilmeleri için bir dizi topluluk kolejine fon sağlamayı ve Immigrant Justice Corps (IJC) ille yapılan bir ortaklığı içermektedir. IJC, göçmenlere nitelikli temsil sağlamanın bir yolu olarak ülke çapında yaygınlaştırılmaya hazır harika bir model geliştirdi. Kurum, uzmanlaşmış ve yüksek kaliteli hukuki yardım sağlayacak yeni avukatlar yetiştiriyor ve avukatları (bugüne kadar) New York City, Long Island, the Lower Hudson Valley, New Jersey, Connecticut ve Teksas’taki toplum temelli kuruluşlarla buluşturuyor. IJC, 2015 yılından bu yana gözaltındaki Orta Amerikalı anne ve çocuklara yardımcı olmak üzere Teksas sınırına avukatlar gönderiyor ve bugün orada aileleri bir arada tutmaya çalışan avukatları mevcut.
Lang, Swarthmore College ve Jacksonville Üniversitesi’nden Fahri Doktora unvanlarına sahiptir. The Actors Studio’nun uzun süredir üyesi olan Lang, Yönetim Kurulu’nda yer almakta ve Stüdyo’nun Başkan Yardımcısı olarak görev yapmaktadır.
KATE WINSLET (Ronal) sinemanın en büyüleyici ve unutulmaz rollerinden bazılarına hayat vermiştir. Akademi Ödülü® sahibi ve yedi kez aday olan Winslet, eleştirmenlerce beğenilen çalışmalarının yanı sıra yeteneğini gösteren ve sinema tarihindeki kalıcı yerini sağlamlaştıran bir dizi ödül ve onurdan oluşan bir özgeçmiş inşa etti.
Winslet şu sıralar başrolünü ve yapımcılığını üstlendiği, uzun zamandır tutkuyla bağlı olduğu projesi “Lee”nin çekimlerini sürdürüyor. Winslet, İngiliz Vogue dergisinin İkinci Dünya Savaşı muhabiri olan Lee Miller’ı canlandırıyor ve film, Lee’nin Üçüncü Reich’ın gizli gerçeklerini ortaya çıkarma misyonunu üstlenmesini konu alıyor. Filmin yönetmenliğini Oscar® adayı Ellen Kuras üstleniyor ve film Winslet ile Kuras’ı “Sil Baştan”dan bu yana ilk kez bir araya getiriyor. Winslet filmde Marion Cotillard, Josh O’Connor ve Andrea Riseborough ile birlikte rol alacak.
Ardından, Dominic Savage’ın “I Am”… adlı antoloji dizisinin bir parçası olacak olan “I Am Ruth”ta başrol olarak izleyici karşısına çıkacak. Winslet bu projede kızı Mia Threapleton ile birlikte rol alacak.
Winslet yakında “Trust” adlı yeni bir HBO drama mini dizisinde rol alacak ve yapımcılığını üstlenecek. Dizi, Hernan Diaz’ın aynı adlı çok satan romanından uyarlanıyor ve dört farklı türde, dört farklı ağızdan anlatılıyor. Ayrıca HBO’nun mini dizisi “The Palace”ın başrolünü ve uygulayıcı yapımcılığını üstlenecek. Will Tracy showrunner, yazar ve uygulayıcı yapımcı, Stephen Fears ise yönetmen ve uygulayıcı yapımcı olarak görev yapacak. Dizi, dağılmaya başlayan otoriter bir rejimin sarayının duvarları arasında geçen bir yılının hikâyesini anlatıyor.
Winslet son olarak, HBO için uygulayıcı yapımcı olarak da görev yaptığı mini dizi “Mare of Easttown”da Mare Sheehan rolüyle yıldız bir oyuncu kadrosuna liderlik ederken görüldü. Mare rolüyle Winslet, Primetime Emmy Ödülü®, SAG Ödülü, Eleştirmenlerin Seçimi Ödülü ve Mini Dizilerde En İyi Kadın Oyuncu dalında Altın Küre Ödülü aldı. Dizi ayrıca WGA ve PGA tarafından da aday gösterildi. Brad Ingelsby tarafından yaratılan dizi, Pennsylvania’da küçük bir kasabada yaşayan ve yerel bir cinayeti araştırırken hayatı altüst olan dedektif Mare’yi konu alıyor. En İyi Sınırlı Dizi dalında Primetime Emmy®, Eleştirmenlerin Seçimi Ödülü ve Altın Küre adaylıkları da bulunan dizinin yönetmenliğini Gavin O’Connor (“Hesaplaşma”) üstleniyor.
Winslet, Stephen Daldry’nin 2008 yapımı “Okuyucu” filmindeki Hannah Schmitz rolüyle son beş adaylığından sonra ilk Akademi Ödülü®’nü kazandı. Winslet ayrıca bu rolüyle Altın Küre, SAG, BAFTA ve Eleştirmenlerin Seçimi Ödülü de kazandı. O yıl ayrıca Sam Mendes’in yönettiği ve kendisini ” Titanik” filmindeki rol arkadaşı Leonardo DiCaprio ile yeniden bir araya getiren “Hayallerinin Peşinde” filminde de rol aldı. Winslet, canlandırdığı April Wheeler karakteriyle bir Altın Küre kazandı ve birçok adaylık elde etti.
Winslet 17 yaşındayken Peter Jackson’ın “Heavenly Creatures” adlı filmiyle uluslararası alanda adını duyurdu. Bunu 1995 yılında Ang Lee’nin “Aşk ve Yaşam” filmindeki Marianne Dashwood rolü izledi. Winslet bu performansıyla ilk Akademi Ödülü® adaylığını aldı ve Altın Küre’ye de aday gösterildi. Daha sonra BAFTA ve Ekran Oyuncuları Birliği Ödülü kazandı.
Winslet, Michael Winterbottom’ın “Yasak Aşk” filminde Christopher Eccleston ile birlikte rol aldı ve ardından Kenneth Branagh’ın “Hamlet” filminde Ophelia rolünü oynadı. James Cameron’ın “Titanik ” filminde Leonardo DiCaprio’nun yanında efsanevi kazazede Rose rolünde yer aldı. Winslet bu rolüyle 22 yaşında ikinci Akademi Ödülü® adaylığını elde etti ve iki Akademi Ödülü® adaylığı elde eden en genç aktris olma onuruna erişti.
Winslet 1997’de Gillies McKinnon’ın yönettiği “Korkunç Muzur “da Julia rolünü oynadı; 1998’de Jane Campion’ın komedi draması “Kutsal Duman”da Harvey Keitel ile birlikte rol aldı. Ayrıca Philip Kaufman’ın dönem draması “Düşlerin Efendisi “filminde Geoffrey Rush, Joaquin Phoenix ve Michael Caine ile birlikte rol aldı.
Winslet 2001’de Richard Eyre yapımı “Iris”te Judi Dench’in canlandırdığı yaşlı Iris’e karşılık genç Iris Murdoch’u canlandırdı ve Altın Küre ve Oscar® adaylıkları aldı. Daha sonra Michael Apted’in İkinci Dünya Savaşı sırasında şifre kırıcıları konu alan casus draması “Enigma” ve ” Ölümle Yaşam Arasında” filmlerinde rol aldı. Daha sonra Clementine rolüyle “Sil Baştan”da rol aldı ve bu filmle En İyi Kadın Oyuncu dalında Akademi Ödülü®, Altın Küre ve BAFTA adaylıkları elde etti. Daha sonra, National Board of Review tarafından 2004’ün En İyi Filmi seçilen ” Düşler Ülkesi”nde Johnny Depp’le birlikte rol aldı.
Winslet 2006 yılında Steven Zaillian’ın yönettiği “Kralın Tüm Adamları “filminde Jude Law ve Sean Penn ile birlikte rol aldı. Daha sonra animasyon filmi “Fare Şehri”nde seslendirme yaptı ve yılı romantik komedi “Tatil”de Cameron Diaz, Jude Law ve Jack Black ile başrolü paylaşarak tamamladı. Todd Field’ın “Tutku Oyunları” filminde Patrick Wilson ve Jennifer Connelly ile birlikte rol aldı ve bu filmle En İyi Kadın Oyuncu dalında beşinci Akademi Ödülü® adaylığını elde etti.
Winslet, 2010 yılında En İyi Kadın Oyuncu dalında Emmy®, Altın Küre ve SAG Ödüllerini kazandığı HBO’nun çok ödüllü beş bölümlük mini dizisi “Mildred Pierce”da başrolü oynadı. Steven Soderbergh’in “Salgın” filminin oyuncu kadrosuna katıldı ve Roman Polanski’nin 2011 Venedik Film Festivali’nde prömiyeri yapılan “Acımasız Tanr ” filminde rol aldı.
2014 yılında Winslet, yönetmen Jason Reitman’ın “Labor Day” filminde Josh Brolin ile birlikte rol aldı. Filmin prömiyeri 2013 Toronto Uluslararası Film Festivali’nde yapıldı ve Winslet’a En İyi Kadın Oyuncu dalında Altın Küre adaylığı kazandırdı. Aynı yıl Winslet, yönetmen Neil Burger’in aynı adlı çok satan Veronica Roth romanından uyarlanan “Uyumsuz” filminde Shailene Woodley ile birlikte rol aldı.
Şubat 2015’te Winslet, Veronica Roth’un kitap serisinden uyarlanan ikinci film olan “Kuralsız”da rolünü yeniden canlandırdı. Winslet ayrıca Alan Rickman’ın yönettiği ve Allison Deegan’ın yazdığı “Küçük Karmaşa” filminde de rol aldı. Filmde Rickman ve Stanley Tucci de rol aldı. Aynı yılın Kasım ayında Winslet, Rosalie Ham’in romanından uyarlanan Jocelyn Moorhouse’un “Düşlerin Terzisi” filminin başrolünde yer aldı. Winslet, bu filmde Liam Hemsworth ve Judy Davis ile birlikte rol aldı ve bu rol ona En İyi Kadın Oyuncu AACTA Ödülü’nü kazandırdı. Winslet aynı ay içinde Michael Fassbender ile birlikte “Steve Jobs” filminde de rol aldı. Büyük beğeni toplayan bu rol ona bir Altın Küre ve bir BAFTA ile birlikte bir SAG ve yedinci Akademi Ödülü® adaylığını kazandırdı.
Mart 2016’da Winslet’in Chiwetel Ejiofor, Casey Affleck ve Aaron Paul ile birlikte rol aldığı “Kod 999” gösterime girdi. Ayrıca “Gizli Güzellik ” filminde Will Smith, Helen Mirren ve Keira Knightley ile birlikte rol aldı. 2017’de Winslet, Charles Martin’in romanından Hany Abu-Assad tarafından uyarlanan “Aramızdaki Sözler ” filminde Idris Elba ile birlikte rol aldı. Ayrıca Justin Timberlake ve Juno Temple ile birlikte “Dönme Dolap” filminde oynadı.
2020’de Francis Lee’nin “Mary ve Charlotte’ın Hikâyesi” filminde Saoirse Ronan’la birlikte başrol oynadı. Fosil avcısı Mary Anning’in (Winslet) hayatını konu alan film, Cannes Film Festivali’ne seçildi ve Telluride Film Festivali’nde de gösterildi. “Mary ve Charlotte’ın Hikâyesi” dünya prömiyerini Toronto Uluslararası Film Festivali’nde yaptı ve Winslet burada TIFF Onursal Oyuncu Ödülü’ne layık görüldü. Film ayrıca Deauville, Hamptons, Mill Valley, Newfest, Ghent, Londra, Chicago ve Montclair gibi çeşitli film festivallerinde de gösterildi. O yıl, Roger Michell’in 2014 Danimarka yapımı “Sessiz Kalp” filminin bir uyarlaması olan “Blackbird” filminde de rol aldı. Ayrıca Winslet, Ashley Avis’in şu anda Disney+’ta yayınlanmakta olan klasik öykü uyarlaması “Siyah İnci”nin baş karakterine sesiyle hayat verdi.
Winslet 2013 yılında Britanya İmparatorluk Nişanına (CBE) layık görüldü ve bu nişanı Buckingham Sarayı’nda düzenlenen bir törenle Kraliçe 2. Elizabeth’ten aldı. Ayrıca Mart 2014’te Hollywood Şöhret Yolu’nda bir yıldızla ödüllendirilerek Hollywood yıldızları arasındaki yerini sağlamlaştırdı. Ayrıca, Ocak 2018’de 38. Londra Film Eleştirmenleri Ödülleri’nde The Dilys Powell Ödülü’nün sahibi oldu.
CLIFF CURTIS (Tonowari), “Balinanın Sırtında” ve “Bir Zamanlar Savaşçıydılar” filmleriyle tanınan Curtis, son olarak Lisa Joy’un Warner Bros için çektiği “Zihin Gezgini” filminde Hugh Jackman’la birlikte rol aldı. Curtis, aralarında Darren Aronofsky, Danny Boyle, Jane Campion, Ted Demme, Antoine Fuqua, Michael Mann, David O. Russell ve Martin Scorsese’nin de bulunduğu en iyi yönetmenlerden bazılarıyla çalıştı. Bağımsız bir film olan “Kayıp Şampiyon”un yapımcılığını ve başrolünü üstlendi ve performansıyla olağanüstü değerlendirmeler aldı; yoksul çocuklara satrancın ve hayatın kurallarını öğreterek bir amaç edinen bipolar Maori kökenli hızlı satranç ustası Genesis Potini’yi canlandırmak için 60 kilodan fazla kilo aldı.
Son dönemde rol aldığı filmler arasında Ewan McGregor’la birlikte oynadığı “Doktor Uyku”, Dwayne Johnson ve Vanessa Kirby ile birlikte Universal’ın “Hızlı ve Öfkeli: Hobbs ve Shaw”, ve Jason Statham ile birlikte oynadığı Warner Bros’un sevilen filmi “Meg: Derinlerdeki Dehşet” vardır. Televizyon alanında ise Cliff üç sezon boyunca AMC’nin “Fear the Walking Dead” dizisinde başrol oynadı.
Curtis, Jason Statham’la birlikte “The Meg 2″nin ve Anna Paquin’le birlikte rol aldığı “True Spirit” adlı filmin çekimlerini yeni tamamladı.
JOEL DAVID MOORE (Norm Spellman) en çok “Avatar”, “Yakar Top” ve “Grandma’s Boy” filmlerinde oynadığı rollerle tanınıyor. Moore daha önce ABC’nin “Forever” dizisinde başrol oynadı ve FOX’un popüler “Bones” dizisinde rolünü yineledi. Ayrıca Jeff Chan’in yönettiği bağımsız film “Grace: Cinnet” ve Adam Wingard’ın yönettiği “Misafir ” filmlerinde rol almıştır. Başrollerinde Christina Appelgate, Frank Langella, Josh Lucas ve Billy Crudup’un yer aldığı ve prömiyeri Nisan 2016’da Clanca Film Festivali’nde yapılan “Youth in Oregon” adlı bağımsız filmi yönetti. Moore son olarak Amazon’un “Budding Prospects ” isimle pilot dizisinde ana karakter olarak yer aldı. Kısa süre önce Balcony 9 adlı yapım şirketini kurmuş ve halihazırda geliştirme aşamasında olan bir dizi projesi vardır.
CCH POUNDER (Mo’at) yedi sezon boyunca CBS’in “NCIS: New Orleans ” dizisinde Dr. Loretta Wade’i canlandırdı. Diğer önemli projeleri arasında “The Good Fight”, “Warehouse 13”, “Sons of Anarchy”, “Revenge”, “Brothers”, “Law & Order: SVU” ve Pounder’a dördüncü Emmy® adaylığını kazandıran HBO’nun “The No. 1 Ladies’ Detective Agency” dizileri yer alıyor.
Yedi yıl boyunca, eleştirmenlerce beğenilen FX’in “The Shield” dizisinde Claudette Wyms’i canlandıran Pounder, Emmy® adaylığı, MIB Prism Ödülü, iki Golden Satellite Ödülü ve “Genii Excellence in TV” ödülü dahil olmak üzere birçok ödül kazandı. Pounder’ın aldığı diğer ödüller arasında NBC’nin “ER” dizisindeki Dr. Angela Hicks rolüyle Emmy® adaylığı ve FOX’un “Gizli Dosyalar” dizisindeki rolüyle Emmy® adaylığı yer alıyor.
Ayrıca “Grow Old Along with Me the Best Is Yet to Be” ile Grammy En İyi Spoken Word Albüm dalında Grammy® Ödülü’ne aday gösterildi ve “Women in the Material World” ile Ses Yayıncıları Birliği’nin en büyük ödülü olan AUDIE’yi kazandı. Filmleri arasında “Home Again”, “Rain”, “Prizzi’lerin Onuru”, “Yaşamın Kıyısından Kartpostallar”, “RoboCop 3”, “Sliver”, “Tales from the Crypt: Demon Knight”, “Yüz/Yüze”, “Şeytanın Günü”, “Ölümcül Oyuncaklar: Kemikler Şehri”, “Evdeki Düşman”, “Avatar”, “Godzilla 2: Canavarlar Kralı” ve çıkış rolü olan “Bagdad Café” yer almakta.
Ithaca Üniversitesi’nden mezun olan Pounder, okuldan Fahri Güzel Sanatlar Doktorası almış ve 2010 yılında Mezuniyet Konuşmacısı oldu. Pounder, African Millennium Foundation Yönetim Kurulu’nda görev yapmakta ve Artists for a New South Africa’nın kurucu üyesidir. Bir sanat savunucusu olan Pounder, Yaratıcı Koalisyon ’da aktif olarak çalışmaktadır. Yakın zamanda aldığı ödüller arasında San Francisco’daki Afrika Diasporası Müzesi’nden (MOAD) Sahne Sanatlarında Vizyoner Liderlik Ödülü, 2015 Carney Ödülleri ve Baltimore’daki Chase Brexton Sağlık Merkezi’nden Yaşam Boyu Başarı Ödülü, 2015 Los Angeles Grand Performances Gala Onur Ödülü, 2016 New Orleans Çağdaş Sanatlar Merkezi SweetArts Sahne Sanatları Onur Ödülü, Ulusal Kent Birliği (National Urban League) 2017 Güçlü Kadın Ödülü (Women of Power Ödülü) ve 2018 AFUWI (West Indies Üniversitesi Amerikan Vakfı) Bob Marley Ödülü bulunmaktadır.
Pounder, başarılı oyunculuk kariyeri ve sanat savunuculuğunun yanı sıra bir sanat hamisi, koleksiyoner, galeri sahibi ve müze kurucusu olarak da sanatla yoğun bir şekilde ilgilenmektedir. Aslen Georgetown, Guyana’lı olan Pounder, Karayipli ve Afrikalı sanatçılar ile Afrika Diasporası sanatçılarından oluşan bir koleksiyona sahiptir. Koleksiyonu ağırlıklı olarak Çağdaş Sanat alanında yoğunlaşmakla birlikte geleneksel Afrika heykellerini de içermektedir.
Pounder ve eşi merhum Boubacar Koné, 1993 yılında Senegal’in Dakar kentinde özel sektöre ait ilk çağdaş müze olan Musée Boribana’yı kurmuş ve 2014 yılında Senegal’e hediye etmişlerdir. Pounder’in kişisel koleksiyonunda 500’den fazla sanat eseri bulunmaktadır ve bunların birçoğu bir dizi sergi için Xavier Üniversitesi’ne bağışlanmış, bazıları da yakın zamanda İngiltere’deki Somerset House ve Michigan, Detroit’teki Charles H. Wright Afro-Amerikan Tarihi Müzesi’nde sergilenmiştir.
EDIE FALCO (General Ardmore), daha önce “The Sopranos” dizisinde canlandırdığı Carmela Soprano karakteri ve “Nurse Jackie” dizisindeki performansıyla hem drama hem de komedi dallarında Emmy®En İyi Kadın Oyuncu Ödülü kazanan ilk aktris oldu. Falco ayrıca 22 SAG Ödülüne aday gösterildi ve aynı yıl aynı performansla Emmy®, Altın Küre® ve SAG Ödülü alan az sayıdaki oyuncudan biri oldu.
Falco bundan sonra New Line/HBO Max’in “The Parenting” filminde Brian Cox’la birlikte rol alacak. Ayrıca yapımcı Lorne Michaels’ın “Bupkis” adlı televizyon dizisinde Pete Davidson’ın annesi rolünde ve bağımsız film “I’ll Be Right There” filminin başrolünde yer alacak. Oyuncunun yakın zamanda rol aldığı diğer filmler arasında Jay Duplass’la birlikte rol aldığı “Outside In” filminde ve Ben Mendelsohn’la birlikte rol aldığı “The Land of Steady Habits” adlı bağımsız filmler yer alıyor.
Falco’nun televizyondaki son projeleri arasında Ryan Murphy’nin “Impeachment: American Crime Story” isimli mini dizisinde canlandırdığı Hillary Clinton karakteri ve Leslie Abramson performansıyla Emmy® adaylığı aldığı “Law & Order True Crime: The Menendez Murders” isimli mini dizi yer alıyor.
Falco, Broadway’deki ilk sahne çıkışını Tony Ödülü® kazanan “Side Man” oyunuyla yaptı, daha sonra “Frankie and Johnny in the Clair de Lune” oyunun beğenilen yeniden canlandırmasında rol aldı ve “The House of Blue Leaves” oyununda Ben Stiller’la birlikte sergilediği performansla En İyi Kadın Oyuncu dalında Tony Ödülü®’ne aday gösterildi. Falco yakın zamanda The New Group’un “The True” ve Manhattan Theatre Club’ın “Morning Sun” oyunlarındaki Off- Broadway performanslarıyla övgü dolu eleştiriler aldı.
JEMAINE CLEMENT (Dr. Ian Garvin) Yeni Zelandalı bir müzisyen, aktör, yazar ve yönetmendir. “Avatar: Suyun Yolu”nun yanı sıra Sony yapımı “Harold & The Purple Crayon”da da rol almıştır. “Wellington Paranormal” adlı komedi dizisinin yaratıcısı ve uygulayıcı yapımcısıdır.
Şu anda Terry Gilliam’ın 1981 yapımı filminden uyarlanan AppleTV+ dizisi “Zaman Haydutları “nı yazmakta ve uygulayıcı yapımcılığını üstlenmektedir. Aubrey Plaza ve Craig Robinson ile birlikte 2018 yapımı bağımsız film “An Evening with Beverly Luff Linn “de rol aldı. Jim Hosking’in yazıp yönettiği filmin prömiyeri 2018’de Sundance’te yapıldı ve Universal’a satıldı. Clement ayrıca prömiyerini 2017 Toronto Uluslararası Film Festivali’nde yapan Annapurna yapımı ‘Brad’in Durumu: Karmaşık’da Ben Stiller’la birlikte rol aldı. Clement televizyonda, Noah Hawley tarafından yaratılan FX’in drama dizisi “Legion”da Oliver Bird rolünde oynadı.
Clement belki de en çok müzikal komedi ikilisi Flight of the Conchords’un ortağı olarak tanınıyor. Grup, 2018 yazında biletleri satışa çıktıktan sadece birkaç dakika sonra tükenen bir Birleşik Krallık arena turnesini tamamladı ve HBO özel programı “Flight of the Conchords: Live in London” programında izleyiciyle buluştu.
BRENDAN COWELL (Yüzbaşı Mick Scoresby) ödüllü bir Avustralyalı aktör, yazar ve yönetmen olup uluslararası televizyon projeleri arasında HBO’nun “Game of Thrones”, Rönesans dönemi Showtime draması “The Borgias” ve BBC 1 dizisi “Press” yer almaktadır. “Love My Way”, BAFTA ve Emmy® adayı “The Slap”, aynı zamanda senaryosunu yazdığı Foxtel’in Frances O’Connor’lı “The End “i ve mini diziler “Howzat!” ve “Brock” da dahil olmak üzere çok sayıda Avustralya dizisinde rol almıştır. Cowell’ın uzun metrajlı film rolleri arasında suç draması “Noise”, savaş destanı “60. Tepenin Ardı” ve romantik komedi “I Love You Too” da bulunuyor.
Tiyatroda Brendan, 2017’de Londra’daki The Young Vic’te Joe Wright’ın Bertolt Brecht klasiği “Galileo’nun Yaşamı” uyarlamasında başrolü oynadı ve 2018’de New York’taki The Armoury’de Off Broadway sezonuna taşınan ödüllü “Yerma” oyunundada Billie Piper ile birlikte oynadı. Cowell’ın uluslararası tiyatro başarılarından önce Avustralya’daki sahne kariyerinde Bell Shakespeare şirketi için “Hamlet” (2008), Belvoir St Theatre’da “Matmazel Julie” (2013) ve Sydney Theatre Company’de Phillip Seymour Hoffman’ın yönettiği “True West” (2010) oyunlarındaki başrolleri dikkat çekiyor.
Tiyatro yazarlığı, Belvoir St Theatre’da (2009) sahnelenen ve daha sonra yönetmenliğini de yaptığı bir sinema filmine uyarlanan “Ruben Guthrie” ile başlar. Öne çıkan diğer oyunları arasında “Men”, “Bed”, “The Dog/The Cat” ve “The Sublime” sayılabilir.
Cowell, 2022 yılında başarılı Foxtel drama dizisi “The Twelve”de tehlikedeki bir jüri üyesi olan Garry’nin önemli rolünü oynadı. Ayrıca Londra’daki National Theatre’da “Cadı Kazanı”nda John Proctor rolüyle başrolde sahneye çıktı.
Cowell aynı zamanda 2010 yılında piyasaya sürülen ve çok satan “How It Feels” ve yakın zamanda 2022 Indie Book Awards’a aday gösterilen ikinci romanı “Plum” ile tanınmış bir yazardır. Son televizyon projesi “Little Earthquakes”, şu anda geliştirme aşamasında.
BRITAIN DALTON (Lo’ak) oyunculuk kariyerine tesadüfen, bir sinema öğrencisinin onu sokakta kalabalığa kart numaraları yaparken görmesi ve Chapman Üniversitesi filmi “Jude’s Tribute”da başrol için seçmelere katılmasını istemesiyle başladı. Dalton’ın doğal oyunculuk tarzı ve benzersiz imajı ona kısa sürede televizyon programı “Criminal Minds”ta, Switchfoot’un popüler şarkısı “When We Come Alive”ın klibinde ve “Uncharted 4: Bir Hırsızın Sonu” adlı video oyununda genç Nathan Drake rolünü kazandırdı. Dalton, David E. Kelley’nin hukuk draması “Goliath”ta, Steven Spielberg’in “Başlat: Ready Player One”ında ve suç gerilimi “Thumper “da Billy Bob Thornton ve William Hurt ile birlikte rol aldı. Dalton kısa süre önce yönetmen David Slade ile “Dark Harvest” filminin çekimlerini tamamladı.
JAMIE FLATTERS (Neteyam) “İyilik ve Kötülük Okulu”nda Charlize Theron, Michelle Yeoh, Ben Kingsley, Rachel Bloom, Laurence Fishburne ve Kerry Washington ile birlikte rol alıyor. İngiliz TV yapımları arasında 2021 yapımı mini dizi “Close to Me”, 2017 yapımı “Liar” ve 2020 yapımı devam dizisi, 2016 yapımı mini dizi “Flat TV” ve 2015’te gösterime giren “So Awkward” dizisinin ilk iki sezonu yer alıyor. Flatters ayrıca 2018 yapımı deneysel kısa film “What If the Suit Chokes?”un yönetmenliğini, yapımcılığını ve kurgusunu üstlendi.
TRINITY JO-LI BLISS (Tuktirey) çocukluğunun ilk yıllarından itibaren sahne sanatlarına ilgi duymuştur. Bliss yakında dramatik bağımsız film “Bone Cold”da karşımıza çıkacak ve popüler kitap serisi “Princess Wears Pants “a dayanan animasyon dizi “Princess Power”da Prenses Rita’yı seslendirecek.
Kısa süre önce Bliss, HBO Max’ın “The Brothers Garcia”nın yeniden başlatılan “The Garcias” isimli özel bir projede Alexa Garcia rolünü üstlendi. Yapımcılar Bliss’in şarkıcı, enstrümantalist ve söz yazarı olarak özel yeteneklerini keşfederek karaktere dahil ettiler. Ekranda orijinal şarkısı “Paradise”ı seslendirdi ve bu şarkı dizinin birkaç bölümünün kapanışını yaptı. Bliss daha sonra Apple TV + yapımı “Best Foot Forward”da Gabriella’yı canlandırarak bir başka düzenli dizi rolü daha kaptı. Kendisi, amputelere, ailelerine ve arkadaşlarına farkındalık oluşturan bu dokunaklı hikâyenin bir parçası olmaktan onur duyuyor.
JACK CHAMPION (Spider) Blacksburg, Virginia’da doğup büyüdü ve Champion henüz üç yaşındayken oyunculuğa ilgi duymaya başladı ve annesi onu bir tiyatro kursuna yazdırdı. Ekranlara çıkışını bir öğrenci filmiyle yaptı ve ilk profesyonel işini komedi/korku filmi “Night Sitter” ile gerçekleştirdi. O zamandan beri Champion, kısa film “Bulutların Üzerinde, televizyon dizisi “Gone” ve gişe rekorları kıran “Avengers: Endgame” da dahil olmak üzere çeşitli projelerde yer aldı. Sıradaki filmi “Retribution”nda Liam Neeson ile birlikte rol alacak ve kısa süre önce bir sonraki “Çığlık” devam filminin kadrosuna katıldı.
BAILEY BASS (Tsireya), 2 yaşından beri oyunculuk ve modellik yapıyor. New York doğumlu olan ve şu anda Fiorello H. LaGuardia Sahne Sanatları Lisesi’nde tiyatro eğitimi alan Bass, hem Afro-Amerikan hem de Beyaz Rusya kökenli. Müzik, Dans etmek, ailesi ve arkadaşlarıyla vakit geçirmek hobileri arasında.
FILIP GELJIO (Aonung) oyunculukla doğal yollarla tanıştı. İlk kısa filmini babası ünlü Avrupalı aktör Jasmin Geljo ile birlikte çekti ve kısa süre içinde PBS/TVO yapımı “Odd Squad”ın birinci sezonunda Ajan Otto rolünü üstlendi. “Odd Squad-The Movie”de yardımcı oyuncu olarak geri dönen sevilen karakteri Geljio’ya uluslararası beğeni kazandırdı. O zamandan bu yana Toronto Uluslararası Film Festivali’nin yanı sıra Locarno ve Torino Film Festivallerinde gösterilen ve ödül adaylıkları kazanan Kanada Ekran Ödülleri adayı uzun metrajlı film “The Waiting Room”da yardımcı oyuncu olarak çalışmalarını genişletti. Geljio’nun televizyondaki diğer rolleri arasında “Annedroids” ve “Kim’s Convenience”ın yanı sıra “Shazad” adlı kısa film de yer alıyor.
FİLM YAPIMCILARI HAKKINDA
JAMES CAMERON (Yönetmen, Yazar, Yapımcı, Editör) beğenilen bir film yapımcısı ve kaşiftir. Yönetmen, yazar ve yapımcı olarak son otuz yılın en unutulmaz filmlerinden bazılarından sorumludur. Bunlar arasında “Terminatör”, “Yaratık”, “Derinlik Sarhoşluğu”, “Terminatör 2: Kıyamet Günü”, “Gerçek Yalanlar”, “Titanik” ve “Avatar” filmleri yer alır.
“Avatar”, 2.8 milyar doları aşan küresel gişe hasılatıyla tarihin en çok hasılat elde eden filmi oldu ve bir önceki rekorun sahibi olan Cameron’ın kendi filmi “Titanik”i geçerek bu rekoru 12 yıl boyunca elinde tuttu. Cameron’ın filmleri aynı zamanda sayısız adaylık ve ödül kazanmıştır. Özellikle “Titanik”in 14 Akademi Ödülü® adaylığı (bir rekor) ve Cameron’ın En İyi Film, En İyi Yönetmenlik ve En İyi Kurgu dallarında aldığı üç Oscar® dahil olmak üzere 11 Oscar® (yine bir rekor) almıştır. Hem “Titanik” hem de “Avatar” En İyi Yönetmen ve En İyi Film dallarında Altın Küre® kazandı. “Avatar” dokuz dalda Akademi Ödüllerine® aday gösterildi ve üç dalda ödül kazandı.
Cameron, son 17 yılda film ve belgesellerin yanı sıra spor yayınları ve özel etkinlikler için son teknoloji 3D kamera sistemleri geliştirdi. Son yıllarda film endüstrisini dönüştüren 3D rönesansının öncüsü oldu. Ayrıca eşi benzeri görülmemiş derin okyanus keşif araçları, aydınlatma ve 3D kamera ekipmanları geliştirdi. Son olarak Cameron, dünyanın en derin çukurlarından bazılarına sekizinci derin okyanus keşif gezisini gerçekleştirdi. 26 Mart 2012’de kendi tasarımı olan bir araçla Mariana Çukuru’nda 10,908 metre ile dünyanın solo derin dalış rekorunu kırdı.
Cameron, National Geographic Kâşifi olarak görev yapmaktadır ve en prestijli ödülleri olan Hubbard Madalyası’nın yanı sıra Explorer’s Club Yılın Kâşifi madalyasının da sahibidir. Cameron ayrıca iklim değişikliği, enerji politikası, ormansızlaşma, yerli hakları, okyanusların korunması ve sürdürülebilir tarım konularında harekete geçmek için Avatar İttifakı Vakfı’nı kurarak sürdürülebilirlik konularıyla da tutkuyla ilgileniyor.
Yapım şirketi Lightstorm Entertainment, “Avatar” devam filmlerinin tüm enerjisini üretmek için Manhattan Beach Stüdyoları’ndaki ses sahnelerinin çatısına bir megavatlık bir güneş enerjisi dizisi kurdu. Her ikisi de çevreci veganlar olan James ve Suzy Amis Cameron, hayvansal tarımın çevre ve iklim üzerindeki etkileri konusunda farkındalık yaratmak amacıyla Plant Power Taskforce’u kurdular.
JON LANDAU (Yapımcı) Akademi Ödülü® ve iki kez Altın Küre® kazanmış bir yapımcıdır ve tüm zamanların en çok hasılat yapan iki filmi olan “Avatar” ve ondan önce “Titanik”in yapımcılığını üstlenmiştir. Landau’nun en karmaşık son teknolojilere dair kapsamlı kavrayışı, en yüksek kalibreli yaratıcı yeteneklerle el ele çalışma becerisi ve motivasyon yeteneğinin birleşimi, çok sayıda büyük sinema filminde önemli bir rol oynamasını sağladı.
Landau, yirmi yılı aşkın bir süredir Cameron’ın Lightstorm Entertainment yapım şirketindeki ortağıdır. Bu görevinden önce 20th Century Fox Studios’ta Başkan Yardımcısı olarak görev yapmıştır. Diğer yapımcılık görevleri arasında “Eyvah Çocuklar Küçüldü”, “Dick Tracy” ve “Solaris” yer alıyor.
Landau, kariyeri boyunca filmlerinin dünya çapında tüm platformlarda lisanslanması ve pazarlanmasında da çok etkili olmuştur. Sürecin bu alanlarına yenilik, çeşitlilik ve şovmenlik getirmek için uygulamalı bir yaklaşım benimsemiştir. Asla yerinde saymayan Landau, yeni hikâyelerin anlatılmasına ve daha ilgi çekici ve sürükleyici şekillerde sunulmasına olanak tanıyacak teknolojileri yeni seviyelere taşımak için eğlence sektöründeki şirketler ve bireylerle proaktif bir şekilde çalışıyor. Landau 2019’da James Cameron ile birlikte “Alita: Savaş Meleği” filminin yapımcılığını üstlendi.
RICK JAFFA (Senarist, Hikâye Yazarı) eşi ve ortağı Amanda Silver ile 25 yılı aşkın bir süredir birlikte çalışmaktadır. Şu anda, yeniden başlatılan “Maymunlar Cehennemi” serisinin dördüncü bölümü olan “Kingdom of the Planet of the Apes “in yapımcılığını üstleniyorlar. Niki Caro’nun yönettiği Disney animasyon filmi “Mulan “ın 2020’de Disney +’da gösterime giren canlı aksiyon versiyonunun senaryosunu yazdılar. 2015 yılında, dünya çapında 1,6 milyar dolardan fazla hasılat elde eden gişe rekortmeni “Jurassic World “ün senaryosunu birlikte yazdılar.
2011 yılında ikili, çığır açan görsel efektleriyle Oscar® adaylığı kazanan ve “Maymunlar Cehennemi” serisini başarılı bir şekilde yeniden başlatan sevilen film “Maymunlar Cehennemi: Başlangıç”ı yazdı ve yapımcılığını üstlendi. 2014’te devam filmi “Maymunlar Cehennemi: Şafak Vakti”ni birlikte yazdılar ve yapımcılığını üstlendiler. Yapımcılığını üstlendikleri üçüncü film “Maymunlar Cehennemi: Savaş” 2014 yılında gösterime girdi.
DeSoto, Teksas doğumlu olan Jaffa, Southern Methodist Üniversitesi Tarih ve Siyaset Bilimi bölümünden mezun oldu. Daha sonra Güney Kaliforniya Üniversitesi’nde işletme yüksek lisansı yaptı. Jaffa eğlence sektörü kariyerine William Morris Ajansı’nın posta odasında başladı. O dönemde sinema departmanının başında olan efsanevi menajer Stan Kamen’in yönetici asistanı oldu. Daha sonra menajer olarak yazar ve yönetmenleri temsil eden Jaffa, 1987 yapımı “RoboCop” ve 1985 yapımı “The Trip to Bountiful” gibi çeşitli filmleri paketledi.
Silver ile senaryosunu yazdığı “Beşikteki El”de uygulayıcı yapımcı olarak iş birliği yapmaya başladı. Daha sonra “Göze Göz” ve “Kalıntı”yı birlikte yazdılar.
AMANDA SILVER (Senarist, Hikâye Yazarı) eşi Rick Jaffa ile birlikte birçok başarılı film projesine imza atmıştır. Şu anda, yeniden başlatılan “Maymunlar Cehennemi ” serisinin dördüncü bölümü olan “Kingdom of the Planet of the Apes “in yapımcılığını üstleniyorlar. Niki Caro’nun yönettiği Disney animasyon filmi “Mulan “ın 2020’de Disney +’da gösterime giren canlı aksiyon versiyonunun senaryosunu yazdılar. 2015 yılında, dünya çapında 1,6 milyar dolardan fazla hasılat elde eden gişe rekortmeni “Jurassic World “ün senaryosunu birlikte yazdılar.
2011 yılında ikili, çığır açan görsel efektleriyle Oscar® adaylığı kazanan ve “Maymunlar Cehennemi” serisini başarılı bir şekilde yeniden başlatan sevilen film “Maymunlar Cehennemi: Başlangıç” yazdı ve yapımcılığını üstlendi. 2014’te devam filmi “Maymunlar Cehennemi: Şafak Vakti”ni birlikte yazdılar ve yapımcılığını üstlendiler. Yapımcılığını üstlendikleri üçüncü film “Maymunlar Cehennemi: Savaş” 2014 yılında gösterime girdi.
New York’ta büyüyen Silver, Los Angeles’a taşınmadan önce Yale Üniversitesi’nde tarih alanında lisans eğitimi aldı. Güney Kaliforniya Üniversitesi’nde sinema okuluna kaydolmadan önce TriStar ve Paramount Pictures’da yönetici asistanlığı yaptı ve burada senaryo yazarlığı alanında yüksek lisans derecesi aldı. Silver’ın tez senaryosu “Beşikteki El” adlı gerilim filmiydi. 1992’de popüler oldu ve filmin yapımcılığını üstlenen Jaffa ile iş birliğini başlattı. Bir sonraki yıl Alfonso Cuarón’un yönettiği Cable ACE Ödüllü “Düşkün Melekler” bölümüyle devam etti. Silver ve Jaffa o zamandan beri “Göze Göz” ve “Kalıntı” gibi filmlerin senaryolarını birlikte yazdılar.
JOSH FRIEDMAN (Hikâye Yazarı) “Avatar” devam filmlerinde James Cameron ile iş birliği yaptı. FriedmanFox’un “Terminator”ünü yarattı ve Yönetici Yapımcılığını üstlendi: The Sarah Connor Chronicles “ın yaratıcısı ve uygulayıcı yapımcısı olmasının yanı sıra “Terminator: Karanlık Kader” filminde hikâye yazarlığı yaptı. Ayrıca NBC’nin “Emerald City”, TNT/TBS’nin “Snowpiercer” ve Isaac Asimov romanlarından uyarlanan Apple’ın “Foundation” dizilerinin ortak yaratıcısıdır.
Friedman ayrıca Steven Spielberg’in H.G. Wells’in romanından uyarladığı “Dünyalar Savaşı” filmini ve James Ellroy’un kitabından uyarlanan “Cehennem Çiçeği” filmini yazdı. 20th ve Disney için yeni “Kingdom of the Planet of the Apes” filmini birlikte yazdı.
SHANE SALERNO (Hikâye Yazarı) James Cameron, Steven Spielberg, Ron Howard, Ridley Scott, Michael Mann, William Friedkin, Oliver Stone, Michael Bay, Jan DeBont, John Singleton ve Christopher Nolan gibi birçok isim için senaryo yazmıştır. Ulusal spot ışıklarıyla 17 yaşında bir lise öğrencisiyken “Sundown Çocukların ve Uyuşturucunun Geleceği” belgeselinin ödüller kazanması ve CNN’in Larry King Liveprogramında gösterilmesinin ardından ulusal medyanın ilgisini çekmesiyle tanıştı. Salerno film için Kongre’nin her iki kanadında da onurlandırıldı.
Profesyonel kariyerine liseden hemen sonra, çığır açan televizyon dizisi “NYPD Blue”nun ilk sezonunda dokuz kez Emmy® ödülünü kazanan yönetmen-yapımcı Gregory Hoblit’in (“Hill Caddesi Karakolu”) çırağı olarak başladı. Fox’un hit dizisi “New York Undercover”da bir sezon yazarlık yaptıktan sonra, Salerno’nun ilk uzun metrajlı film yazarlığı, 24 yaşındayken, Michael Bay’in yönettiği ve Jerry Bruckheimer’ın yapımcılığını üstlendiği, 1998’in en çok hasılat yapan filmi olan “Armageddon” ile başladı. Salerno, üç Oscar® ödüllü Oliver Stone’un yönettiği “Vahşiler” ve iki Oscar® adayı John Singleton’ın yönettiği “Shaft” filmlerinin ortak yazarı ve uygulayıcı yapımcısı ve Don Winslow’un beğenilen, ödüllü ve uluslararası çok satan suç üçlemesine dayanan yakında yayınlanacak FX televizyon dizisi “The Border”ın ortak yaratıcısı ve uygulayıcı yapımcısıdır.
Salerno son olarak Jeff Daniels ve Brendan Gleeson’ın başrollerini paylaştığı, Showtime tarihinin en yüksek reytingli özel dizisi olarak çıkış yapan ve iki Altın Küre’ye aday gösterilen “The Comey Rule”un uygulayıcı yapımcısı olarak görev yaptı.
Salerno, David Shields ile birlikte “Çavdar Tarlasında Çocuklar” kitabının yazarı J.D. Salinger’ın hayatını konu alan ve New York Times’ın en çok satanlar listesine giren “Salinger” kitabını yazdı ve PBS kanalında yayınlanan Emmy® ödüllü “American Masters” serisinin 200. belgesel filmi olan “Salinger”ın yapımcısı ve yönetmenidir.
Salerno, şirketi The Story Factory aracılığıyla, 25’ten fazla New York Times en çok satan kitabı (birden fazla kitap New York Times’ın 1 numaralı en çok satan kitabı olarak piyasaya çıktı), dört New York Times Eleştirmenlerin Seçimi Yılın En İyi Kitabı seçkisi ve dünya çapında 200’den fazla yayın tarafından Yılın En İyileri seçkisinin yanı sıra çok sayıda edebiyat ödülü ve adaylığı da dahil olmak üzere son on yılın en çok beğenilen kitaplarından bazılarının yaratılmasında ve yayınlanmasında başlıca rol oynamıştır. The Story Factory’nin dört kez Oscar® adayı olan Michael Mann ve Edgar ödüllü Meg Gardiner tarafından yazılan son kitabı “Heat 2” New York Times’ın en çok satanlar listesine 1 numaradan giriş yaptı.
The Story Factory, Leonardo DiCaprio, Will Smith, Matt Damon, Michael Mann, Ridley Scott, James Mangold, Billy Ray, Rian Johnson, Ron Howard, Scott Frank, Edgar Wright ve diğerleri ile büyük stüdyolarda, ağlarda ve yayıncılarda aktif olarak çok sayıda film ve televizyon dizisi geliştirmektedir.
Salerno, “Avatar: Suyun Yolu”ndan önce James Cameron ve Jon Landau ile Twentieth Century Fox için “Esrarengiz Yolculuk”un yeniden uyarlanmış filmlerini yazdı.
DAVID VALDES (Uygulayıcı Yapımcı/Ekip Yapım Müdürü) kariyeri boyunca çeşitli filmlerde yapımcı ve uygulayıcı yapımcı olarak çalıştı. “Alita: Savaş Meleği”, “Muhteşem Yedili”, “Kırılma Noktası”, “Tanrının Kitabı”, “Babil M.S.”, “Like Father, Like Son” ve Clint Eastwood’un başrolünü oynadığı “Ölüm Havuzu”, “Ateş Hattında” ve Eastwood’un yönetmenliğini de yaptığı “Affedilmeyen” gibi birçok filmin yapım aşamasında rol aldı.
RICHARD BANEHAM (Uygulayıcı Yapımcı/Sanal İkinci Ekip Yönetmeni) “Avatar”daki çalışmasıyla En İyi Görsel Efekt dalında Akademi Ödülü® ve BAFTA kazanmıştır. Ayrıca “Yüzüklerin Efendisi: İki Kule”de ve “Yüzüklerin Efendisi: Kralın Dönüşü”ndeki Animasyon Süpervizörü olarak yaptığı çalışmalarla ödül kazandı. Geleneksel animasyon geçmişine sahip olan Baneham, en sevdiği projelerden biri olmaya devam eden “Demir Dev” üzerinde çalışırken CG’ye geçiş yaptı. Diğer filmleri arasında “Narnia Günlükleri: Aslan, Cadı ve Dolap”, “Kediler ve Köpekler” ve “Alita: Savaş Meleği” yer almaktadır. Halen “Avatar” devam filmlerinde VFX Süpervizörü ve Ortak Yapımcı olarak görev yapmaktadır.
RUSSELL CARPENTER, ASC (Görüntü Yönetmeni) film yapımcılığını ilk kez Güney Kaliforniya’da bir PBS kanalında çalışırken öğrendi. Kariyerinin başlarında eğitim filmleri ve belgeseller çekti, düşük bütçeli korku filmlerine ve ardından aksiyon ve bilimkurgu filmlerine geçti. John Woo’nun aksiyon filmi “Zor Hedef”teki çalışması, James Cameron’la aksiyon komedisi “Gerçek Yalanlar”da iş birliği yapmasına yol açtı. Bir sonraki ortak çalışmaları olan “Titanik”, Carpenter’a hem en iyi sinematografi dalında Akademi Ödülü® hem de sinematografide üstün başarı dalında A.S.C. Ödülü kazandırdı.
“Charlie’nin Melekleri,” “Arabulucu”, “21”, “İyi Olan Kazansın”, “Dolaptaki Kızılderili” ve Marvel’ın gişe rekortmeni “Ant-Man” filmlerinde rol üstlendi. Diğer başarıları arasında “Yeni Nesil Ajan: Xander Cage’in Dönüşü” ve “Noelle” bulunmaktadır.
DYLAN COLE (Yapım Tasarımcısı) 2010 Sanat Yönetmenleri Birliği Mükemmellik Ödülü’nü “Avatar”da Yapım Tasarımcısı Robert Stromberg ve diğerleriyle paylaştı. Ertesi yıl “TRON Efsanesi” ve “Alice Harikalar Diyarında”da filmlerinde, önde gelen bir ekibin bir parçası oldu “Alice Harikalar Diyarında”da yine Stromberg ile birlikte çalıştı. Yapım tasarımcısı olarak ilk başarısı 2014 yapımı “Malefiz” filmi ile oldu.
Cole, 2019 yapımı “Alita: Savaş Meleği “nde konsept tasarım yönetmeni olarak görev yaptı ve “Dev Avcısı Jack”, “Muhteşem ve Kudretli Oz”, “Yüzüklerin Efendisi”, Kralın Dönüşü,” “Göklerin Hakimi”, “Aşkın Büyüsü”, “Transformers: Ayın Karanlık Yüzü”, “2012”, “Superman Dönüyor”, “Barbar Conan”, “Yol”, “Bir Geyşanın Anıları” ve “Altın Pusula” gibi filmlerde konsept sanatçısı veya mat ressam olarak çalıştı. Cole’un televizyon başarıları arasında ödüllü dizi “Taht Oyunları”, “Boardwalk Empire” ve beğenilen mini dizi “John Adams” yer alıyor.
UCLA’nın güzel sanatlar bölümünden mezun olan Güney Kaliforniya doğumlu sanatçı, uzay gemileri ve yabancı dünyalar çizerek büyümüş ve bu tutkusu ilk kitabı The Otherworldly Adventures of Tyler Washburn‘ün ortaya çıkmasını sağlamıştır. Cole, stüdyoda ve açık havada yağlı boya resim yapmanın yanı sıra seyahat etmekten ve dünyanın dört bir yanındaki çeşitli etkinliklerde ve okullarda atölye çalışmaları yapmaktan hoşlanıyor.
www.dylancolestudio.com
BEN PROCTER (Yapım Tasarımcısı), ödüllü çalışmalarıyla son yirmi yılın en büyük gişe rekortmeni filmlerinden bazılarının şekillenmesine yardımcı olan bir konsept sanatçısıdır. Gavin Hood’un Orson Scott Card’ın çığır açan bilimkurgu romanı “Uzay Oyunları” uyarlamasında Yapım Tasarımcısı olarak görev yaptı ve “Avatar “da konsept sanat yönetmenliği yaparak çığır açan 3D macerada film yapımcısı James Cameron ile birlikte çalıştı. Procter’ın sanat yönetmeni olarak başarıları arasında “Transformers” serisinin üç bölümü; “Transformers: Kayıp Çağ”, “Transformers 3: Ay’ın Karanlık Yüzü” ve “Transformers: Yenilenlerin İntikamı”nın yanı sıra “TRON Efsanesi” yer alıyor. “Prometheus”, “Superman Dönüyor” ve “Charlie’nin Çikolata Fabrikası” gibi filmlerin yanı sıra “Transformers” filminde de illüstratör olarak çalıştı.
STEPHEN RIVKIN, A.C.E. (Editör) James Cameron’ın gişe rekorları kıran “Avatar” filmindeki çalışmasıyla Akademi Ödülü®, BAFTA Ödülü ve ACE Eddie Ödülü’ne aday gösterildi. Daha önce Lightstorm Entertainment için yapımcılar James Cameron, Jon Landau ve yönetmen Robert Rodriguez ile birlikte “Alita: Savaş Meleği” filminin editörlüğünü yapmıştır. Rivkin ayrıca yapımcı Jerry Bruckheimer ve yönetmen Gore Verbinski için “Karayip Korsanları” üçlemesinin editörlüğünü yaptı. Üç film de ACE Eddie Ödülleri’ne aday gösterildi ve orijinal yaz hiti “Karayip Korsanları: Siyah İnci’nin Laneti” ödül kazandı.
Yönetmen Norman Jewison için dört filmin kurgusunu yaptı. Bunlar: Denzel Washington’ın Oscar® adaylığı ve Altın Küre® ödülü aldığı “Onaltıncı Raund”, “İnsanlık Suçu”, “Hayal Arkadaşım” ve “Sadece Sen” filmleriydi. “Ali”, “Dokuz Ay”, “Tehdit”, “Kuzenim Vinny”, “Gökyüzünde Ateş” ve “Kezesbanda” gibi popüler filmlerde yardımcı editör olarak çalıştı. Diğer kurgu çalışmaları arasında yönetmen Mel Brooks için “Salaklar Prensi Robin Hood”, “Görünmez Savaşçı”, “Kod Adı Kılıçbalığı”, “Tehlikeli Eller”, “Bagajdaki Melek”, “Yarasa 21” ve “Hot Dog… The Movie” gibi filmler yer almaktadır. Rivkin, “Genç Kan” ve “The Personals” filmlerinin kurgusunu yaptı ve yardımcı yapımcılığını üstlendi.
Amerikan Sinema Editörleri ve Sinema Editörleri Derneği’nin Yönetim Kurulunda görev yapmakta ve Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi’nin Yönetim Kurulunda yer almaktadır.
DAVID BRENNER, A.C.E. (Editör) “Batman v Superman: Adaletin Şafağı” filminde yapımcı/yönetmen Zack Snyder ile çalışmış, daha önce de gişe rekorları kıran “300: Bir İmparatorluğun Yükselişi” ve “Çelik Adam” filmlerinin kurgusunu yapmış Oscar® ödüllü bir editördür. Bundan önce Michael Bay’in “Transformers: Kayıp Çağ” ve bağımsız suç draması “Escobar: Kayıp Cennet”ta editörlük yaptı.
Brenner, Oliver Stone’un “Doğum Günü Dört Temmuz” filmiyle Akademi Ödülü® kazandı. Ayrıca Stone ile “Borsa: Para Asla Uyumaz,” “Dünya Ticaret Merkezi,” “The Doors,” “Cennet ve Yeryüzü” ve “Sırdaş Radyo” filmlerinde de Stone ile birlikte çalıştı. Brenner ayrıca, “2012,” “Kurtuluş Günü”, “Yarından Sonra,” “Vatansever” ve “Kurtuluş Günü: Yeni Tehdit” filmlerinin kurgusunu yaptığı yönetmen Roland Emmerich ile defalarca çalıştı.
Brenner’ın uzun kariyeri Rob Marshall’ın “Karayip Korsanları: Gizemli Denizlerde”; James Mangold’un “Kimlik” ve “Büyülü Çift”; Curtis Hanson’ın “Vahşi Nehir”; Adrian Lyne’ın “Lolita”; James Foley’nin “Saplantı”; Vincent Ward’ın “Aşkın Gücü” ve Irwin Winkler’ın “Gece ve Şehir” gibi çok çeşitli filmleri kapsadı.
“Avatar: Suyun Yolu” Brenner’ın son filmi oldu ve 17 Şubat 2022’de 59 yaşında öldü.
JOHN REFOUA, A.C.E. (Editör) James Cameron’ın gişe rekorları kıran filmi “Avatar “ın yardımcı editörlüğü için bir Akademi Ödülü®, bir BAFTA ve bir ACE Eddie’ye aday gösterildi. Refoua, Cameron’la Fox televizyon dizisi “Dark Angel”ın kurgusunu yaparken tanıştı ve dizinin iki yıl süren yayınından sonra Cameron ondan Titanik’in batışını anlatan 3D IMAX belgeseli “Ghosts of the Abyss”in kurgusunu bitirmesine yardım etmesini istedi. İkili daha sonra tamamlanması neredeyse üç yıl süren “Avatar”ın kurgusunu birlikte üstlendi. Film, Refoua’ya Yayın Eleştirmenleri Birliği’nden En İyi Kurgu dalında Eleştirmenlerin Seçimi Ödülü’nü kazandırdı.
Refoua, yönetmen Antoine Fuqua ile sık sık iş birliği yapan bir isim; ikili son olarak Denzel Washington’ın başrolünü oynadığı “Muhteşem Yedili” ve Jake Gyllenhaal’un oynadığı “Son Şans” filmlerinde birlikte çalıştı. Refoua, Fuqua ile ilk olarak başrolünde Gerard Butler’ın oynadığı “Kod Adı: Olympus” ve ardından yine başrolünde Denzel Washington’ın oynadığı “Adalet” filmlerinde birlikte çalıştı. Refoua, Fuqua’nın ekibinin önemli bir parçası ve ikili iş birliğinden büyük keyif alıyor.
Ayrıca Refoua, “Reno 911!”in yaratıcıları Tom Lennon ve Ben Garant ile iş birliği yaptı. Comedy Central televizyon dizisinin ilk beş sezonunda onlarla birlikte çalıştı ve uzun metrajlı filmleri “Reno 911! Miami” filminin kurgusunu yaptı. Bir sonraki filmleri “İntikam Maçı” üzerinde birlikte çalışmaya devam ettiler. Refoua ayrıca “Felekten Bir Gece” filminin senaristliğiyle tanınan Jon Lucas ve Scott Moore’un yazıp yönettiği “Çılgın Doğumgünü” adlı komedi filminde de çalıştı.
Refoua 19 yaşındayken Oberlin College’dan ekonomi lisans derecesiyle mezun oldu. Birkaç yıl seyahat ettikten ve iş dünyasında çalıştıktan sonra, bir arkadaşının editörlüğü önermesi üzerine sanat tutkusunun peşinden gitmeye karar verdi.
JOE LETTERI (Kıdemli Görsel Efekt Yönetmeni), görsel efektler alanındaki öncü çalışmalarıyla tanınıyor ve bu çalışmalarıyla “Avatar,” “Yüzüklerin Efendisi: Kralın Dönüşü,” “Yüzüklerin Efendisi: İki Kule” ve “King Kong” gibi filmlerle En İyi Görsel Efekt dalında dört Akademi Ödülü® kazandı. “Jurassic Park”taki dinozorlardan Gollum’a, “Avatar”daki Na’vi’ye ve “Maymunlar Cehennemi” serisindeki Caesar’a kadar ilgi çekici, gerçekçi yaratıklar yaratmaya uzun süredir ilgi duyuyor. Fotogerçekçi dijital efektler yaratmak için endüstri standardı haline gelen birçok teknik geliştirdi. Bunlar arasında Gollum’a hayat veren (Akademi® Teknik Başarı Ödülü kazanan) yüzey altı saçılma tekniğini birlikte geliştirmek ve büyük ölçekli sanal prodüksiyonun geliştirilmesini sağlamak da yer alıyor.
Lettieri’nin yaratıcı liderliği altında Wētā FX, “Hobbit” üçlemesi, “Tenten’in Maceraları” ve “The BFG” gibi filmlerle bu teknikleri genişletmeye ve geliştirmeye devam etti.
DEBORAH L. SCOTT (Kostüm Tasarımcısı), kostümlerini hazırladığı her karakteri yücelten olağanüstü tasarımları ve sezgisel görünümleriyle tanınan ödüllü bir kostüm tasarımcısıdır.
“Avatar: Suyun Yolu”ndaki benzersiz film yapım deneyimiyle Scott ve ekibi, Pandora’nın Na’vi’lerine hayat vermek için beş yıldan fazla bir süreyi dokuma, dikiş, boncuk, nakış ve örgü işleyerek, zanaat temelli örnekleme odaklı bir tasarım süreci kullanarak ve ardından bunu Wētā FX‘teki ekibin teknolojik yenilikleriyle harmanlayarak geçirdi. Hayali maddi gerçekliğe dönüştürerek, Okyanusya’nın yerli zanaat tekniklerinden ilham alan benzersiz, zengin bir kültür yarattı ve binlerce kostüm parçası ve sahne malzemesi üretti.
Scott daha önce Cameron’la “Titanik” (1997) filminde birlikte çalışmış ve bu filmle En İyi Kostüm Tasarımı dalında Akademi Ödülü® kazanmıştı. ACCA, OFTA ve Golden Satellite Ödülleri’nin yanı sıra bir de BAFTA adaylığı elde etti. Scott daha sonra “Avatar” (2009) filmine de dahil oldu ve üçüncü “Avatar” filminde de rol üstlenecek.
Kostüm tasarımcısı olarak ilk filmi “Never Cry Wolf” (1983) oldu. “E.T. the Extra-Terrestrial” (1982), “Geleceğe Dönüş” (1985), “İhtiras Rüzgarları” (1994), “Büyük Hesaplaşma” (1995), “Vahşi Vahşi Batı” (1999), “Vatansever” (2000), “Azınlık Raporu” (2002), “Transformers” (2007), “Aşk Sarhoşu” (2010) ve “Aloha” (2015) gibi filmlerdeki çalışmalarıyla da tanınıyor.
Scott, çalışmalarına dünya çapında saygı duyulan ve kabul gören bir tasarımcıdır. Scott’ın diğer ödülleri arasında “Avatar” ile Fantastik Filmde Mükemmellik dalında CDG Ödülü adaylığı; Roland Emmerich’in “Vatansever” filmi ile En İyi Kostüm Tasarımı dalında Altın Satellite adaylığı ve “Geleceğe Dönüş” ve “Azınlık Raporu” ile Saturn Ödülü adaylıkları yer alıyor. Prestijli bir kostüm tasarımcısı olan Scott, ister karanlık geçmişte uzak bir gezegende, ister çağdaş bir ortamda ya da uzak bir gelecekte geçsin, her türlü olay örgüsünü kusursuz bir şekilde tasarlayabilen yaratıcı bir tasarımcının yüksek standartlarını temsil ediyor. Minyatür insanlardan dev robotlara kadar çeşitli karakterler için kostümler yaratırken, çok yönlülüğü ve akıllı tasarımı filmlerini mükemmelliğe doğru yükseltiyor. Ayrıca, Kostüm Tasarımcıları Birliği’nin aktif bir üyesidir.
SIMON FRANGLEN (Müzik) filmi, klasik ve çağdaş müzik ve diğer görsel ortamların dünyasına taşıyor. Ödüllü besteci ve müzik yapımcısı, son üç yılın büyük bir bölümünü “Avatar: Suyun Yolu”nun üç saatlik müziğini besteleyerek geçirdi ve James Cameron ile iş birliği yapmak üzere Yeni Zelanda’ya gitti. Ayrıca Jean-Jacques Annaud’nun 2022 yapımı, katedralin kurtarılışını dramatik bir şekilde yeniden canlandıran “Nôtre-Dame on Fire” filminin müziklerini bestelemiştir. Gelecek çalışmalar arasında 2024’te gösterime girecek bir sonraki “Avatar” devam filmi, ABD’de uzun yıllar sürecek bir enstalasyon projesi ve 176 müzisyen ve şarkıcının yer aldığı 2019 tarihli 90 dakikalık oratoryosu “The Birth of Skies and Earth”ü takip edecek yeni bir orkestra çalışması yer alıyor.
Franglen çalışmalarıyla büyük övgü ve takdir topladı. Kısa süre önce “The Curse of Turandot” ile En İyi Drama Müziği (2021) dalında Uluslararası Film Müziği Eleştirmenleri Ödülü’nü kazandı. Başarıları arasında tüm zamanların en çok hasılat yapan filmlerinden dördü ve en çok satan albümlerden altısı bulunmaktadır. Diğer başarıları arasında “Avatar” filmindeki çalışmasıyla Altın Küre’ye aday gösterilmesi ve “Titanik” filmi için Celine Dion tarafından seslendirilen “My Heart Will Go On” şarkısının yapımcısı olarak Yılın Kaydı Grammy® ödülünü alması yer almaktadır.
Franglen’in müziğe katkıları arasında Los Angeles’ta yıllarca üst düzey bir oturum müzisyeni ve kayıt yapımcısı olarak Michael Jackson, Whitney Houston, Toni Braxton, Quincy Jones ve Celine Dion gibi sanatçılarla düzinelerce multi-platin albüm ve single çalışması yer almaktadır. Howard Shore’un David Fincher’ın “Yedi” ve David Cronenberg’in “Çarpışma” filmlerinin müzikleri için cesaret verici elektronik müzikler yarattı, “Kırmızı Değirmen” için vokaller üretti ve “Bodyguard” film müziği için düzenlemeler yaptı. “Avatar”, “İnanılmaz Örümcek Adam”, “Titanik” gibi filmlerde aranjör ve müzik yapımcısı olarak James Horner ile uzun süreli iş birliğiyle tanınıyor.
Horner’ın 2016’daki trajik ölümünün ardından Franglen, ASCAP ödülü aldığı “Muhteşem Yedili” filminin müziklerini tamamladı. Ayrıca Mayıs 2017’de Florida’daki Walt Disney World’de açılan “Pandora-The World of Avatar”ın müziklerinin yapımından ve bestelenmesinden de sorumlu olan Horner, 2015 yılında görevi Horner’dan devralmıştı.
Ayrıca şu anda dünya çapında sergilenen büyük 3D müzik enstalasyonları bulunmaktadır. Pink Floyd, dünya çapında turneye çıkmadan önce Londra’daki Victoria & Albert Müzesi’nde prömiyeri yapılan “Their Mortal Remains” için 3D ses miksleri üretmesi için onu görevlendirdi. Shanghai Tower, “dünyanın en yüksek sanat alanı” için kalıcı bir enstalasyon bestelemesi için onu görevlendirdi. 126. katta 600 metre yükseklikte 240 hoparlör dizisi içinde gerçek bir 3D deneyimi sunmak için birbirine kenetlenmiş 60 parçalık dört orkestranın kaydedilmesi gerekiyordu.