Uzak İhtimal ve Yozgat Blues filmlerinin ödüllü yönetmeni Mahmut Fazıl Coşkun’la, geçtiğimiz yıl Malatya Uluslararası Film Festivali’nde, 2018 yapımı Anons filmi ve yapım süreçleri üzerine konuşmuştuk. Anons filmi, hem Türkiye’de hem de yurt dışındaki festival yolculuğunda övgüler aldı, ödüller kazandı. Türkiye- Bulgaristan ortak yapımı filmin başrollerinde Ali Seçkiner, Murat Kılıç, Nazmi Kırık, Hayrullah Tarhan Karagöz gibi simleri var. Ordudan tasfiye olan dört askerin, 1963 Mayıs ayında başlayacak darbe hazırlıklarını ve bu girişimin esrarengiz macerasını anlatan film, İstanbul’da geçiyor. Anons ile seyircisine trajikomik denebilecek bir deneyim yaşatan yönetmen, film öncesinde yoğun bir hazırlık yaptığını ve biçimsel olarak da risk almaktan korkmadığını belirtiyor. Son dönem Türkiye sinemasının başarılı yönetmenlerinden Mahmut Fazıl Coşkun’un kendisine gelen eleştirilere ve filmin detaylarına dair söyleyecekleri var.
Söyleşi: Döndü Toker
Tepkilerden başlayalım istiyorum. Anons’a nasıl tepkiler aldınız?
Valla Anons’la ilgili bu güne kadar iyi tepkiler aldım ben. Niyet ettiğim anlatmaya, göstermeye, söylemeye çalıştığım şeylerin çoğu anlaşıldı. Tabii ki eleştirenler ya da sevmeyenler de var. Çok doğal. Açıkçası Anons diğer iki filme göre daha zor bir film benim açımdan. Filmin anlatım dilinin farklı olması biraz da riskli. Hem biçimsel olarak hem de konu olarak riskli bir konuydu. O nedenle filmin bu tür bir karşılık görmesi hoşuma gidiyor. Tabi Türkiye’de bir şeylerden soyutlayarak film izlemek, Türk seyircisi için çok mümkün değil. Çünkü bir sürü şey yaşıyorsunuz, politik bir ortam var ve bir filmi soyutlamak ve özellikle de Anons gibi bir filmi soyutlayarak izlemek imkânsız. Bazı sinema yazarları filmin politik olmadığı gibi, bir takım benim çok anlamadığım şeyler söylediler. Ben onlara pek katılamayacağım açıkçası ve o eleştiriyi de tam anlamadım. Ben yabancı seyircilerin çok daha iyi anladığını düşünüyorum, çünkü onların bu bahsettiğim tarzda dertleri yok.
Kodlamasının olmadığı gibi.
Evet, kodlamasının olmaması gibi. Bu açıdan da iki bakış arasında net bir fark gördüm diye düşünüyorum.
Eleştiriler mevzusuna dönersek; Bilinçli bir şekilde izlemiş, belli şeylerin farkında fakat yine de size de belli kritikler getirmiş izleyiciler ya da eleştirmenleri dikkate alıyor musunuz? Ya da bu sizi etkiliyor mu?
Gayet tabi. Eleştiri özellikle bir sinemacı, hele bir yönetmen için çok gerekli bir şey. Eleştiri bizde ya yersin ya da övsün şeklinde anlaşılıyor. Yerenleri sevmiyoruz, övenleri seviyoruz bu yüzden ama ben asla öyle düşünmüyorum. İyi bir eleştiri bekliyoruz. Olumlu ya da olumsuz olabilir. Sözünü ettiğim gibi, eleştirile genelde olumluydu. Hatta bu eleştirileri yapanlar da filmin iyi olduğunu belirtiyorlardı çoğu yazıda. Ben o yönden düşünmedim. Ben sadece filmin politik olmadığı yönündeki yaklaşımı gerçekten anlamadım. (Gülüyor)
Anons, Uzak İhtimal’den farklı çizgide ilerleyen bir film. Uzak ihtimallerle birleşebilecek iki karakterin bir arada olduğu daha sade bir hikâye vardı. Yozgat Blues’da gündelik hayatın ayrıntılarına yoğunlaşmış, insan ilişkilerinin öne çıktığı bir atmosfer vardı. Anons’ta ise daha belirgin hatları olan, toplumsal bir mesele var eksende. Yansımalarda da ifade edildiği üzere biçimsel yönü ve atmosferi hayli öne çıktı. Projenin gerektirdiği bir tarz mıydı bu?
Yozgat Blues, Uzak İhtimal ve Anons, aralarında üçer dörder yıl olan filmler. Ve bu arada siz de değişiyorsunuz, büyüyorsunuz, hayatla ilişkiniz ve pek çok şey değişeme uğrayabiliyor ve doğal tabii ki yaptığınız filme de yansıyor bunlar. Bunun çok bilinçli alınan kararlarla yürüyen bir süreç olduğunu düşünmüyorum. Benim açımdan öyle değil en azından. Ben gerçekten böyle bir film yapmak istediğim için yaptım ve bundan sonra nasıl olacağını da çok bilemiyorum. Ama şunu görebiliyorum; mesela diyelim ki Yozgat Blues ya da diyelim ki Uzak İhtimal filminde çeşitli nedenlerle içime sinmeyen ya da yapmak isteyip de yapamadığım ve aslında niyet ettiğim ama başka türlü gelişen şeyler var. Dolayısıyla Anons’ta ben onu gerçekleştirmeye çalışıyorum ya da onu tamamlamaya çalışıyorum ya da çalıştım. Belki bir sonraki filmde benzer bir durum olacak ve daha farklı bir film çıkacak. Ve ben bir akademisyen gibi temellendiremem bunu.
Siz onu bir yönetmen gibi yapıyorsunuz. Biz biraz galiba kitap gibi okumaya niyet ediyoruz filmleri.
E tabii.
Fakat buna imkân verilmesi güzel bir şey zaten. Bütün bu soruların ya da o eleştirel noktaların oluşması, düşünmek için küçük çentik attırıyor bize. Çünkü bütün anlatımların tamamlandığı ya da bütün boşlukları tamamlanıp bir düşünme alanı bırakmadığında o film tahakküm edici bir hale dönüşüyor. Bu yüzden bu şekilde eleştirilmesi değerli diyebiliriz sanırım.
Evet, doğru.
Senaryoda Ercan Kesal ile çalıştınız. Bir yandan görüntü yönetmeniniz, Krum Rodrigues. Farklı coğrafyalardan insanlarla çalışmak nasıl bir tecrübe kazandırıyor?
Bu tür durumlar veya tercihler de sonuçta sizin hayatınızla ilgili bir şey. Şöyle düşünmedim; bir proje yapacağım ve bu projenin senaryosunu Ercan Kesal ile yazacağız, Krum Rodrigues görüntü yönetmeni olacak. Bizzat hayatımızda yaşarken bir takım tercihler ve kararlar veriyoruz. Ve ortaya büyük bir şey çıkıyor. İnsan sonuçta geriye dönüp ben bunların hepsini aslında çocukken planlamıştım diyemez. O karşına çıkan bir takım durumlarda aldığın karalarla ilgili . Ama tabii ki bu isimler benim yine yapmak istediğim film üzerinde çalışmak istediğim isimlerdi ve onların çok büyük katkısı oldu. Zaten işlerinin de çok profesyoneller ve çok da başarılılar.
Belki de böyle ihtimali açık bırakmak hayatta daha güzel şeylere yol açabiliyor bir yandan.
Evet tabii. Hayat zaten öyle bir şey. Yani hayatta hiçbir şeyi tasarlayamıyoruz vaktinde ama kararlar veriyoruz. Ve o kararlar bizi bir yere taşıyor. İyi ya da kötü oluyor, bilemiyorum.
Biraz da filmin konusuyla ilgili konuşmak istiyorum. 1963 Mayısında geçen bir darbe kalkışmasını konu ediyor Anons. Bu konuya nasıl karar verdiniz?
Valla ben cesaret iddiası olan biri değilim. Öyle kendi adıma bu işte birilerinden hesap sorma gibi bir niyetim hiç olmadı. Yani filmin de öyle bir iddiası yok. Ama tabii ki başka türlü anlaşılması kolay. Yaşadığımız ülkenin şartlarını biliyoruz. Ben işin tematik risklerinden ziyade anlatımla ilgili risklerinden endişe ettim. Yani anlatım, benim için aslında bana riskli gelen tarafıydı. Şöyle olur, böyle olur falan filan denmesinden ziyade bu film nasıl bir film olacak diye endişe ettim. Ben bi de çok kolay olduğunda çok hoşuma gitmiyor. Biraz daha zorlayan şeyler yapmak bana daha iyi geliyor. O yüzden de bir takım üslup kararlar aldım biçimsel olarak.
Bu hikâyede son derece politik bir meseleyi, çok farklı bir bakış açısıyla yansıtıyorsunuz. Trajikomik bir atmosfer var filmde. Çok kolay drama dönüşebilecek bir şeyi mizahın etkin biçimde öne çıktığı bir şekilde anlatmayı tercih ettiniz.
O baştan alınmış bir karardı. Beni zaten çeken hikâyenin bu tarafıydı. Yoksa ben bu hikâyeyi yapmayabilirdim. Ama benim biraz da kişiliğim ile ilgili. Ben böyle durumları, hikâyeleri seviyorum ve benim hoşuma gitti.
Filmin hazırlık sürecinde tarih noktasında nasıl bir çalışma yaptınız? Talat Aydemir olayı var, nitekim bu konuda da yazılıp çizildi. Bir hikâyeden mi yararlandınız yoksa konunun sizi çeken temel bir noktası mı vardı?
Onunla ilgili anılar ve yazılmış şeyler üzerine epey okudum. Başka bir karakter, enteresan bir adam. O kalkışma sırasında İstanbul’daki dört albay ya da dört subayın radyo yayınını ele geçirme hikâyesi. Bu bir takım anı kitaplarında var. Anı kitaplarında bu hikâyeden kısaca bahsediliyor. Fakat olayın akıbeti ne oldu falan çok belli değil. Mesela Hürriyet Gazetesi’nde de Radyo Evi ile bir fotoğrafı var. İstanbul Radyo Evi’nde de küçük olaylar oldu diyor. Ondan sonra, ertesi günü 1. Kalkışma da İstanbul’da olmuyor Radyo Evi’ne müdahale ama 2. kalkışma da oldu. Esas olaylar Ankara’da oluyor. Ercan Kesal ile o dönemin epeyce bir taramasını yaptık. Hem de bu darbe girişimi üzerine baya okudum. Onların mahkeme kayıtları, bir takım videoları da var ve mahkeme kayıtları baya önemli iki olay, Türkiye tarihinde. Çok da bilinmiyor galiba ya da detayları bilinmiyor. Bir de tabi dönemi anlamaya çalıştık. Yani dönemin sadece siyasi, politik olayları değil, pek çok farklı tarafı var. Çok enteresan. Türkiye tarihinde 60’lı yıllarda değişimin olduğu, Amerikan markalarının geldiği ve bunun çok büyük etkilerinin olduğu dönem ve onları araştırdık, filmler izledik.
Asıl kalkışmanın Ankara’da olması gerekiyor filmde ve oradan haber bekleniyor sürekli. Bir yandan dört kişi kendi kendilerine gelin güvey olmuş. Haberin geleceğinden eminler. Fakat işin aslında öyle olmadığını görüyoruz. Yani Ankara’da böyle bir durum yok. İşin bu kısmında kurgu ne kadar var?
Gerçek hikâyede Ankara tabi. Diğer kısım bizim eklediğimiz bir şey. Yani daha doğrusu onlar ne yapıyor bilmiyoruz yani. Geceyi böyle çok ayrıntılı anlatan bir şeyleri yok. Planlar yapılıyor iki taraftan da. Şöyle olacak onlar buraya gidecek falan. Sürekli bir iletişimde kalmak gibi bir şeyleri yok.
Birçok festivalden ödül alarak geldiniz. Adana’da da zannediyorum dört ödül almıştınız. Malatya’da da tabiri caize ödülleri topladınız. Yurt dışında da iyi tepkiler aldınız. Filmin festivallerdeki yolculuğunu nasıl buluyorsunuz?
Ödül meselesi çok göreceli bir şey. Jürilere göre değişiyor. Ödüle büyük anlam yüklemek doğru değil diye düşünüyorum ama şu da bir gerçek, bir sonraki film için bir yerlere başvuruyorsunuz, onlar da bu tip şeyler önemli. Ben o açıdan önem veriyorum ya da en azından böyle bir fonksiyonu var. Onun dışında çok bir anlam yüklemiyorum. Benim için doğrusu karşılık bulduğunu görmek ya da bir takım eleştiriler okumak. Seyirciden tepki görmek daha mutluluk verici.
Yeni bir projeniz var mı diyerek son sorumu yöneltmiş olayım.
Her sinemacının yeni bir projesi vardır tabi . Bizim de var. Şuan çalışıyorum.