Sudan’ın iç savaş ortamından kurtulup Amerika’ya sığınan dört kardeşin hikayesini anlatan İyi Bir Yalan (The Good Lie), kardeşlerin Amerikan toplumuna entegre çabalarına dikkat çekiyor. Film, alt metninde Amerika’nın barış, refah ve özgürlükler ülkesi olduğu mesajını veriyor.
Bu hafta 8 filmle birlikte vizyona giren 2014 yapımı İyi Bir Yalan, Sudan’da yaşanan iç savaşı ünlü yönetmen Philippe Falardeau’nun vizöründen beyazperdeye aktarıyor. Film, şiddet ve ölümün kol gezdiği ülkeden kaçmak için önce BM kampına, ardından da Amerika’ya sığınan dört kardeşin buraya entegre olma çabasını yalın bir dille anlatıyor. Başrollerini Reese Witherspoon, Arnold Oceng, Ger Duany, Emmanuel Jal, Corey Stoll ve Kuoth Wiel ve Femi Oguns’un paylaştığı filmin gerçek bir hayat hikayesine dayandırıldığını da hatırlatalım.
İçsavaşı Başarıyla Yansıtıyor
Gerillaların saldırısında evini ve ailesini kaybeden Theo, bir grup genç ve kız kardeşi Abital’i tehlikeden uzak tutmak için şef kimliğine bürünür. Grup Kenya’daki toplama kampına ulaşır, orada Jeremiah ve Paul ile tanışırlar. 13 yıl sonra bu gençlere Amerika’ya yerleşme fırsatı verilir. Kansas’a vardıklarında iş kaynakları ajansından Carrie onlara iş bulmak için görevlendirilir.
Sudan’da yaşanan şiddeti başarılı biçimde yansıtan film, toplama kampındaki umutlu bekleyişi de aynı gerçeklikle perdeye yansıtıyor.
Theo ve beraberindekilerin yaşama savaşı verdiği filmin ilk yarısı gerek ülkedeki şiddet ve çatışmaları aktarması ve gerekse çocukların hayatta kalma mücadelesini yansıtması bakımından oldukça etkileyici. Ancak gençlerin bu yeni topluma entegre çabalarının anlatıldığı filmin ikinci yarısı, Amerikan güzellemesine dönüştürülerek film, ciddi biçimde zaafa uğratılmış. Afrikalı gençlerin kendi geleneklerinden beslenen mütevazı ve doğal davranışları iyi tasvir edilirken, hemen her sahnede Amerika’nın toplumsal bakımdan ideal bir noktaya ulaştığının mesajı veriliyor.
Barış ve Esenlik Yurdu Amerika!
İyi Bir Yalan’ın sinemasal özellikleri böyle. Ancak bir de filmin ele aldığı meselenin siyasi ve uluslararası boyutu var. Amerika’nın genelde Ortadoğu ve Afrika, özelde de Sudan’da yürüttüğü politikanın bu coğrafyada iç savaş ve istikrarsızlıkları beslediği bilinen bir gerçek. Tarafları karşılıklı ya da tek taraflı destekleyen Amerika’nın silah, petrol ve diğer yer altı kaynakları uğruna şiddeti körüklediği, diplomatik çıkarları için buralarda ölümlere göz yumduğu pek çok uluslararası kuruluşun resmi kayıtlarına geçti. Elinin uzandığı coğrafyalara iç savaş, istikrarsızlık ve ölüm götüren Amerika’nın buralardan kaçan insanlara bağrını açan ‘cennet vatan’ olarak sunulması yeterince trajik değil mi?
Özellikle 80’li yıllardan itibaren, uluslararası TV ve ajansların an be an duyurduğu işgal, saldırı ve çok boyutlu operasyonlarla müdahale ettiği ülkelerde geçici iktidar eliyle iç kıyımlar gerçekleştiren Amerika’nın bu gerçeğini bir kenara bırakmak ve bu temalara ilişkin filmleri yalnızca teknik/sinematografik yanlarıyla ele almak en başta sinemanın kendi gerçekliği ile bağdaşmaz. Dolayısıyla Amerikan Sniper örneğinde ayan beyan kendisini gösteren “Kötü Ortadoğu, barış, özgürlük, refah ülkesi Amerika’ imajının İyi Bir Yalan türü filmlerin alt metnine işlenişini dillendirmek kaçınılmaz oluyor.