Doksanlı yılların başından iki binlerin ortalarına kadar yoğun biçimde çekilen ve Amerika Birleşik Devletleri’nin uluslararası politikasını eleştirel biçimde ele alan filmler seyirci nezdinde Amerikan karşıtlı bir algı oluşturdu. Amerika’nın Ortadoğu, Afrika ve kimi Asya ülkelerine yönelik müdahaleci, hatta işgalci tutumunu eleştiren bu filmlerin sayısı şimdilerde az. American Sniper örneğinde olduğu gibi alt metninde milliyetçi duyguların okunduğu filmlere bile rastlamak mümkün. Geçen hafta vizyona giren ‘No Escape/Kaçış Yok’, söylemiyle Amerikan emperyalizmini açık biçimde eleştirirken, biçimsel anlatımıyla bunun aksi yöndeki tavrıyla, kendini ilginç bir yere konumlandırıyor. ‘Şeytan’ ve ‘Karantina’ adlı iki korku/gerilim filmine imza atan genç yönetmeni John Erick Dowdle’nin imzasını taşıyan ‘Kaçış Yok’un başrollerini Owen Wilson, Lake Bell, Sterling Jerins, Claire Geare, Pierce Brosnan ile Thanawut Kasro paylaşıyor.
Amerikalı iş adamı ve su mühendisi olan Jack Dwyer, ailesiyle birlikte Güneydoğu Asya’ya gittiklerinde, kendilerini siyasi çatışmalar ve halk ayaklanmasının içinde bulurlar. Amerikan şirketinin ülkedeki su dağıtımını almasıyla başlayan isyan büyük bir şiddet girdabına dönüşür. Jack Dwyer, eşi ve çocuklarıyla birlikte bu çatışmanın içinden kurtulmaya çalışır. Gizemli bir ajanın da yardım ettiği aile ülkeden kaçmanın yollarını arar.
Hem Aksiyon, Hem Gerilim
Kaçış Yok, sinema diliyle Hollywood klişelerine sadık, enerjisi hiç düşmeyen iddialı bir aksiyon filmi. Oldukça etkileyici bir sahne ile başlayan film flashback yaparak baştan aldığı hikâyesini derli toplu bir anlatımla tamamlıyor. Filmin hemen her sahnesinde yoğun bir gerilim hissediliyor. Özellikle otelin işgal edildiği sahneler, gerilimin korku ve aksiyonla harmanlandığı, seyircinin belleğinde iz bırakacak düzeyde etkileyici bir doz yakalıyor. Filmde aile reisini canlandıran 46 yaşındaki ünlü oyuncu Owen Wilson oyunculuğuyla göz dolduruyor. Ailesini kurtarmak için her yola başvuran babanın kimi sahnelerdeki zor tercihleri gerilimi yükseltirken, duygusal açıdan da izleyenleri etkiliyor.
Her Sey Amerıka İçin
Güney Asya’da yaşanan şiddet ve tırmanan iç savaşa kamerasını çeviren genç yönetmen John Erick Dowdle, yaşanan karışıklığın baş aktörü olarak kendi ülkesi Amerika’yı işaret ediyor. Amerika’nın bu ülkedeki su ve diğer doğal enerji kaynaklarını çeşitli ayak oyunlarıyla ele geçirildiğini Amerikan ajanının dilinden açık biçimde ifade eden yönetmen, Amerika’nın birçok ülkede yaşanan trajedilerin de gerçek sorumlusu olduğunu söylüyor. Oteli işgal ederek Amerikalıları öldüren öfkeli eylemcilerin öfkelerinin doğal olduğu mesajı veren filmin sahnelerindeki algısı ise bunun aksi yönde. Betimleme ve diyaloglarda ayaklanmacıları katil sürüsü olarak yansıtması da büyük bir çelişki olarak bir kenara not edilmeli.
Son Ümit: Vietnam!
Film, söylemiyle açık biçimde eleştirdiği Amerika Birleşik Devletleri’nin çıkarlarını korumayı da ihmal etmiyor. Finale kadar tüm tanıdık yüzleri bir bir öldüren yönetmen, Amerikalı ailenin kurtuluş yolunu açık bırakıyor. Bu noktada ilginç bir ayrıntı da dikkat çekiyor. Ayaklanmacılardan kaçan aile, Vietnam sınırına sürüklenerek bu ülkeden sığınma hakkı istiyor. Amerika’nın cehenneme çevirdiği Vietnam’a kurtarıcı rol biçilmesi ironi mi yoksa iade-i itibar girişimi mi, buna seyirci karar verecek.
Pierce Brosnan Sürprizi
Filmin ilginç sürprizlerinden birisi olan James Bond yıldızı Pierce Brendan Brosnan, Amerikan ajanı Hammond’u canlandırıyor. Ailenin kurtarıcısı rolünü üstlenen Hammond, Amerika’nın enerji politikasını sert biçimde eleştiriyor ama ülkesine ‘hizmet’ emekten de geri durmuyor.