30. Adana Altın Koza Film Festivali, Dünya Sineması programı yılın en parlak yeni yapımları ve unutulmaz klasiklerden oluşan 21 film sunuyor. Festivalde Türkiye prömiyerleri yapılacak filmler arasında Altın Palmiye kazanan Bir Düşüşün Anatomisi, Hamaguchi imzalı, Gümüş Aslan ödüllü Kötülük Diye Bir Şey Yok ve Carlos Saura’nın görsel şöleni Carmen’in yenilenmiş kopyası yer alıyor.
30. yılını kutlayan Adana Altın Koza Film Festivali’nin 18-24 Eylül tarihleri arasında Esas 01 Burda AVM, Cinema Pink salonlarında gösterime sunulacak uluslararası programı; Berlin, Cannes, Venedik ve Locarno gibi önde gelen film festivallerine seçilen ve ödüller kazanan yeni filmlerden ve vazgeçilmez klasiklerden oluşuyor.
Birçoğunun Türkiye prömiyerinin yapılacağı 21 muhteşem filmden oluşan Dünya Sineması seçkisi, Avrupa Rüyası, Özgürlüğün Yolları ve Anısına bölümlerini de kapsıyor. Geçen yıl 13 Eylül tarihinde Festival sırasında vefat eden Jean – Luc Godard ve bu yıl 10 Şubat kaybettiğimiz Carlos Saura da birer film gösterimiyle anılacak.
30. Festival, içinde yaşadığımız sıkışık dünya ahvalini ve duygusal fırtınalarımızı kara komediden gerilime uzanan muhtelif türlerde resmeden, Avrupa dediğimiz kıtanın geçmiş sömürgecilik suçlarını ifşa ederken günümüzdeki dağılmaya da ayna tutan filmleriyle dikkat çekiyor.
Altın Palmiyeli film ilk kez Adana’da gösterilecek
Kadın sinemacıların üstün başarıları ve hassasiyetleri de Dünya Sineması’nın bir başka dikkate değer yanı. Bu yıl Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye kazanan Bir Düşüşün Anatomisi/ Anatomie d’une chute Türkiye’de ilk kez Adana seyircisiyle buluşuyor. 76 yıllık Cannes Film Festivali tarihinde Altın Palmiye kazanan üçüncü kadın yönetmen olan Justine Triet, ise sebebi belirsiz bir düşme sonucu ölen kocasını öldürmekle suçlanan bir kadının dava sürecini konu alıyor. Mahkeme salonundaki acımasız sorgulamanın sebeplerini düşündürerek filmi sosyo-politik açıdan derinleştiren Triet, polisiye türünden evlilik dramasına uzanan bir çizgide insani açmazları sergiliyor. Başrolde Toni Erdmann ile yıldızlaşan Sandra Hüller’in performansıyla büyüyen film, yılın en iyilerinden.
Sararmış Yapraklar / Kuolleet lehdet ile Cannes Film Festivali’nde Jüri Ödülü kazanan Fin Usta Aki Kaurismaki kendine özgü Kuzey mizahıyla anlattığı romantik öyküsüyle içimizi ısıtıyor. Uluslararası Film Eleştirmenleri Federasyonu – FIPRESCI’nin yılın en iyi filmine verdiği Grand Prix’ye de değer görülen Sararmış Yapraklar Aki Kaurismaki’nin minimalist, incelikli ve dürüst sinemasının bir örneği.
Bastırılmış duygular ve ikircikli karanlık mevzular üzerine alaycı yorumlarıyla tanıdığımız Amerikalı üstat Todd Haynes, bu yıl Altın Palmiye için yarışan Bir Skandalın Ardından / May December filminde formunu koruyor. Melodramın sınırlarını zorlamaktan kaçınmadığı filmde iki Hollywood yıldızı Julianne Moore ve Natalie Portman’dan şahane performanslar alıyor.
Cannes’ın keşifleri
Bir başka İran yapımı ise yine Cannes’da Belirli Bir Bakış bölümüne seçilen Fani Dizeler /Ayeh Haye Zamini. İktidara alkış tutmayanın bertaraf olduğu günümüz düzeninde, toplumun farklı kesimlerinden sıradan insanların yaşadığı sıkıntıları resmeden Fani Dizeler öğretmenlerden bürokratlara kadar çeşitli sosyal otoriteler tarafından kendilerine dayatılan kültürel, dini ve kurumsal kısıtlamaları aşmaya çalışan insanları izliyor.
Yılın en etkileyici filmlerinden Sömürgeciler / Los Colonos Cannes Film Festivali Belirli Bir Bakış bölümünde FIPRESCI Ödülü aldı. Kısa filmleri ve kurgucu olarak çalışmalarıyla tanınan genç Şilili yönetmen Felipe Gálvez’in bu ilk uzun metrajlı filmi, 1901 yılına ve Avrupa’nın işgalci günahlarına uzanıyor. Şili’deki yerli halkların uğradığı soykırımdan kesitler sunan Western tarzındaki film, ‘medenileştirme’ adı altında yapılan mezalimi de gözler önüne seriyor. Bu bölümden bir başka çarpıcı yapım olan Hayvan Krallığı / Le règne animal, günümüz Avrupasındaki muhafazakar eğilimler, mülteci akını ve ‘öteki’ye bakışla kutuplara ayrılan toplumun fantastik bir yansıması. Bu Fransız yapımı, insanları yaratıklara dönüştüren mutasyon dalgasıyla sarsılan bir dünyada geçiyor. Aksiyon türünü aratmayan sahneleriyle heyecanı arttıran filmin başrollerini Romain Duris ve Adele Exarchopoulos paylaşıyor
.
Oscarlı yönetmenden Türkiye prömiyeri
En İyi Uluslararası Film Oscarını kazanan Drive My Car’ın yönetmeni Ryusuke Hamaguchi’nin yeni filmi Kötülük Diye Bir Sey Yok / Aku Wa Sonzai Shinai Türkiye prömiyerini Adana’da yapacak. Venedik Film Festivali’nde Jüri Büyük Ödülü Gümüş Aslan ve FIPRESCI Ödülü kazanan Kötülük Diye Bir Şey Yok’ta Japon yönetmen sınır tanımayan kapitalist ‘girişimin’ acımasız doğa tahribatını ele alıyor.
Fransa doğumlu Suriyeli yönetmen Soudade Kaadan, geçen yıl Venedik Film Festivali Ufuklar bölümünde İzleyici Ödülü kazanan Nezouh’ta savaştan kaçamayıp, patlayan bombalara ve çatışmalara rağmen ülkesinde kalanların direnişini ve hayallerini anlatırken gerçeküstü bir yaklaşımı tercih ediyor. Adını yersiz yurtsuz kalmaktan alan bu film, vatansız, kimliksiz kalan kalabalıkların acısına odaklanıyor.
Berlin’den mücevherler
Türk – Alman yönetmen İlker Çatak, dünya prömiyerini Berlin Film Festivali’nde yaptığı Öğretmenler Odası / Das Lehrerzimmer ile bu yıl Alman Film Ödülleri’nde baştacı edildi ve Almanya’nın Uluslararası Film kategorisinde Oscar adayı olmayı başardı. Gayet ilerici, sorunsuz gibi görünen sıradan bir Alman okulundaki minik bir hırsızlıkla başlayan olayların gittikçe büyümesi, iradenin ve idarenin kontrolünden çıkmasını anlatan filmde Çatak okulu bir mikrokozmos olarak kullanarak toplum dinamiklerini, sınıfsal ve ırkçı yaklaşımları tespit ediyor.
Adana’da Türkiye prömiyeri yapılacak olan Berlin filmleri birer mücevher gibi incelikle kesilmiş. Bu yıl Berlin Film Festivali’nde Panorama bölümünün açılışını yapan Deniz Kızı / La Sirene, Paris’te yaşayan İranlı sinemacı Sepideh Farsi’nin ilk canlandırma filmi. Her filminde bir kadın direniş öyküsü anlatan Farsi, bu kez 1980 yılının Abadan’nına, Irak kuşatmasına direnen İran’ın petrol başkentine götürüyor izleyiciyi. Kuşatmaya rağmen şehirden ayrılmayan ve büyükbabasının yanında kalan 14 yaşındaki gencin direnişini anlattığı öykü, bölgede günümüzde de süren gerilim ve huzursuzluğa ayna tutuyor.
Usta Çinli yönetmen Zhang Lu, Gölgesiz Kule / Ba the zhi guano ile babasıyla yıllar sonra buluşan orta yaşlı bir yemek eleştirmeni üzerinden bir arada olmanın, dayanışmanın ve birlikte yaraları sarmanın mümkün olabileceğini anlatıyor. Bu yıl Altın Ayı için yarıştığı Berlin Film Festivali’nde çok beğenilen bu incelikli film adını Beijing’de bulunan 13. yüzyıldan kalma bir Budist tapınağından alıyor.
Salvador kökenli Meksikalı yönetmen Tatiana Huezo Yankılar / El Eco ile Berlin Film Festivali Karşılaşmalar bölümünden En İyi Yönetmen Ödülünü aldı. Ücra bir köyde, doğanın kucağında hayvanlara ve yaşlılara bakan çocuklar hakkında benzersiz bir büyüme belgeseli olan Yankılar, Berlin Film Festivali Belgesel Ödülü’nün de sahibi oldu.
Avrupa Rüyası…
Dayanışma namına bir araya gelen, refahını layıkıyla paylaşan, ifade özgürlüğünün, sosyal hakların, insanca yaşamanın simgesi olarak düşünülen Avrupa fikrini sorgulayan iki filmin Türkiye prömiyerleri 30. Festivalde Avrupa Rüyası başlığı altında yapılacak. Uluslararası festivallerde büyük beğeni ve ödüller toplayan Europa ve Saman Altında Su / Piso apo tis thimonies, Avrupa idesindeki vahim dağılmayı tespit eden bu ironik başlığın altını mükemmel dolduruyor.
İran asıllı Avusturyalı yönetmen Sudabeh Mortezai’in Europa adlı filmi Arnavutluk’ta evine, köyüne, ekip biçtiği toprağa sahip çıkmaya çalışan bölge halkıyla hayırseverlik kisvesiyle ortaya çıkan çokuluslu bir şirketi karşı karşıya getiriyor. Filme adını veren Europa adlı şirketle olan eşitsiz mücadelenin ardındaki çıkar odakları aracılığıyla Avrupa’nın Batısının Doğusuna yaklaşımını eleştiren film, Saraybosna’da prömiyerini yaptı, Londra ve Zürih film festivallerinde yarışacak.
Genç Yunan yönetmen Asimina Proedrou, Saman Altından Su / Piso apo tis adlı filmiyle geçen yıl Selanik Film Festivali’nde FIPRESCI Ödülü’nü kazanmanın yanı sıra Yunanistan’ın hemen hemen bütün ulusal ödüllerini topladı. Özgün adı gizli saklı işler yapmak anlamına gelen Saman Balyalarının Ardında olan bu film, Doyran Gölü civarında geçen aynı olayları bir çekirdek ailenin üyelerinin bakış açılarından üç bölüm halinde anlatıyor. Türkiye üzerinden Avrupa’ya geçmeye çalışan mültecilerin kaçakçılar tarafından sömürüldüğü, aç ve açıkta kaldığı trajik durumu sergileyen film ailenin iç sorunlarını, muhafazakar görünen ataerkil toplumun riyakarlığını eleştiriyor.
Godard ve Saura, Adana’da ‘aşk’ ile anılıyor
Sinema tarihinin büyük ustalarından Jean-Luc Godard ve Carlos Saura 30. Adana Altın Koza Film Festivali’nde birer filmlerinin gösterimiyle anılıyor. Her ikisi de 91 yaşında hayata veda ettiklerinde yenilikçi filmler yapmayı sürdüren, benzersiz yönetmenlerdi.
20. yüzyılın hem kendi kuşağı hem ardından gelenler üzerindeki büyük etkisi yadsınamayan, filmleri ve sözleri sürekli referans alınan Godard’ı geçen yıl festivalin ikinci gününde, 13 Eylül’de kaybettik. Kadıköy Belediyesi Sinematek Sinemaevi ve İstanbul Fransız Kültür Merkezi işbirliğiyle gösterilecek olan 1960 yapımı Serseri Aşıklar / À bout de souffle, Fransız ve dünya sinemasında çığır açan Yeni Dalga akımıyla özdeşleşen ustayı dünyaya tanıtan film olmanın yanı sıra verdiği onlarca başyapıtın ardından bile hala en sevilen ve ikonlaşmış filmi kabul edilir. Kariyerlerinin başındaki Jean-Paul Belmondo ve Jean Seberg’in yıldızlaştığı bu film, dönemin ruhunu, gençliğinin ideallerini ve hayallerini yansıtarak bir manifesto haline getirdi. Truffaut’nun esin verdiği, Chabrol’un danışmanlık yaptığı, Raoul Coutard’ın görüntü yönetmenliğini üstlendiği Serseri Aşıklar, estetik açıdan alışılagelmiş kalıpların dışına çıkarak klasikleşti.
İspanya Sinematografi Sanatları ve Bilimleri Akademisi tarafından “modern İspanyol sinemasını şekillendiren yönetmen” olarak tanımlanan Carlos Saura’yı 10 Şubat’ta kaybettik. Franco diktatörlüğü devam ederken sinemaya başlayan ve İspanya tarihini alegorilerle anlatarak rejime direnişi filmlerine sindiren Saura, Franco’nun ölümünden sonra sahne sanatlarıyla sinemanın, gerçekle kurmacanın iç içe geçtiği, müzik, dans ve oyunculuğun kaynaştığı benzersiz filmlerle üstün bir başarıya erişti. 1983 yapımı Carmen yönetmenin bu döneminin en parlak eserlerinden biri. George Bizet’nin Prosper Merimee’nin aynı adlı novelasından operaya dönüştürdüğü Carmen’in İspanyol uyarlamasını sahneleyen bir ekip ekseninde gelişen film, Altın Palmiye için yarıştığı 1983 Cannes Film Festivali’nde hayranlık uyandırdı; Sanatsal Katkı Ödülü ve Teknik Büyük Ödülü kazandı. Yabancı Film Oscar, Altın Küre ve BAFTA adayı da olan Carmen’de Laura del Sol, Flamenko yıldızları Antonio Gades, Paco de Lucia ve Christina Hoyos ile birlikte oynuyor. Carmen’in bu yıl restore edilerek Cannes Classics kapsamında gösterilen 4K kopyası Türkiye’de ilk kez Adana’da izlenecek.