Aile Olmadan Asla!

Mücadeleci ruhların anbean artan direncini merkeze alan filmler diken üstündedir genelde. Daimi istikrar ile izleyiciyi kendi tutkusuna ortak edebilmeyi başaran (örnek olarak Doğum Günü Dört Temmuz) filmlerin aksine finale varamadan ritmini kaybeden filmler de bir hayli fazladır ne yazık ki. Walter Salles yönetimindeki I’m Still Here (Hala Buradayım) filmi, kaybolan bir babanın ve yılmadan eşinin izini süren bir annenin öyküsünü anlatıyor. Brezilya’da 70’li yıllarda askeri diktatörlük tarafından tutuklanan eski milletvekili Rubens’ten bir daha haber alınamaz ve eşi Rubens’in ardından gözaltına alınan Eunice, serbest kaldıktan sonra kayıp eşini bulma mücadelesine girişir. Açılıştan itibaren ailenin gündelik yaşantısı, izleyicinin de dahil olabileceği bir doğallıkla yansıtılıyor ve yönetmen bu yolla izleyici ile film arasında sağlıklı bir köprü kurmayı başarıyor.

Eski bir milletvekili olan Rubens’in ailesi ile beraber geçirdiği yaşantısını yansıtarak başlayan film her ne kadar huzurlu bir aile ortamı tasvir ediyor olsa da, aralara serpiştirilen huzursuzluk emareleri, ilerleyen anlardaki yüksek tansiyonun habercisi niteliğinde. İzleyicinin merak dürtüsünü kamçılayan bu emareler, Rubens’in aile babası ve inşaat mühendisi hüviyetinin yanında bazı gizli ilişkiler içerisinde olabileceğine dair kuşkuları artırıyor. Huzurlu bir aile yaşantısı ile kuşkuları artıran emarelerin yol ayrımına gelmesi ile beraber esas öykü de başlamış oluyor. Zaman dilimi açısından üçe bölünen filmin ilk bölümü 70’li yıllarda geçiyor. Tutuklanan Rubens’in bir daha geri gelmeyecek olmasına dayanan genel öykünün en sert bölümü de ilk bölümü. Eşinin ardından kızı ile beraber gözaltına alınan Eunice’in filmi sürükleyen mücadeleci kişiliği, bu süreçle beraber perçinleşiyor. Koca bir aileyi çekip çeviren Eunice, kaybolan eşinin akıbeti için büyük bir mücadeleye başlıyor.

Yönetmenin gerilimli bir öyküyü ümitvar bir dille tasvir edişinin oyuncu kadrosu bakımından simgeleşmiş temsili Eunice. Yaşama tutunma konusunda evlatlarına her daim örnek olması ile beraber hayatı her şeyi ile bir bütün olarak kabullenme konusunda da cesur bir karakter Eunice. Evlatları için gerçeğin soğuk yüzünü kendi içinde eritip sadece sıcaklığını yansıtışındaki o güçlü duruş, Eunice’in içine attığı her bir haykırışın çarpıtılmış halinden ibaret. Aile kavramını kusursuzca hissettiren bu duruşun büyük kefareti ise fedakârlık. Geçmişe duyulan özlem ile teselli bulan bu büyük fedakarlık, ailenin hep birlikte olduğu günlerde çekilen ve artık belirli bir zaman dilimine hapsolan sessiz video bant kayıtlarının soluk görüntülerinde gizli.

Filmin ikinci bölümünü oluşturan 90’lı yıllar, Eunice’in büyük mücadelesinin meyvelerini topladığı yıllar oluyor. Tutuklandıktan sonra kaybolan eşi Rubens’in akıbetine dair resmi evrakı elde etme mücadelesi bir hukuk zaferi ile neticeleniyor. Yılların acımasızlığı Eunice’e iyice sirayet ederken evin tek oğlu Marcelo, filme esin kaynağı olan bu kayboluş öyküsünü kaleme alıyor ve gerçek hayat, gelecek adına da edebi bir eser olarak kayıt altına alınmış oluyor. Filmin 2010’lu yıllara uzanan son bölümü ise Rubens’in tüm evlatlarının tıpkı 70’li yıllarda olduğu gibi bir aile huzuruna eriştiklerini gösterirken Eunice’in büyük bir hayat mücadelesinin sonunda kendi içine kapanan yaşamını sergiliyor.

Filmin geçmişten günümüze uzanan öyküsü, salt bir mücadele ritminin yanında ister istemez nostaljinin hüznünü de beraberinde getiriyor. Mekanların, birlikteliklerin ve bazı hatıraların izleyicinin bamteline dokunan varlıkları bir duygu sömürüsü değil, akışı güçlendiren öğeler. Filmi sırtlayan Eunice karakterine hayat veren Fernanda Torres’in muazzam performansı şapka çıkartılacak türden. Bu yıl Yabancı Dilde En İyi Film dalında Oscar ödülünü kazanan filmin (Oscar ödül sisteminin sağlıklı olup olmamasından ari olarak) bu ödülü hak ettiği söylenebilir.

Aileye adanmışlığın en başarılı örneklerinden olan I’m Still Here, günümüz dünyasının birliktelikten hızla uzaklaşan ikliminde aile olmanın yüceliğini sergiliyor. Paiva ailesinin her şeye rağmen var olan birlikteliği, beyazperdeden uzanan teskin edici bir el misali.

1986 yılında İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nden 2008 yılında mezun oldu. Öğrencilik yıllarından itibaren çeşitli film atölyeleri ve akademi çalışmalarına katıldı. Çeşitli kurumsal firmalarda sürdürdüğü profesyonel iş yaşantısı ile birlikte 2012 yılından bu yana Film Arası Dergisi’nde film kritikleri ve çeşitli sinemasal araştırmalar yazmaktadır. Aralık 2013 döneminden itibaren derginin Yayın Kurulu Üyesi’dir. İngilizce bilmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir