Cambazlıktan, dublörlüğe, oradan spagetti westernlerine ve en sonunda Yeşilçam’ın aksiyon dolu yıllarına uzanan bir hikâyenin kahramanı olan Robert Widmark ya da halk arasında bilinen ismiyle Piç Rıza’nın Türkiye günlerine göz atmaya ne dersiniz? Ülkemizde Baş Belası, Üçkağıtçılar, Babanın Evlatları filmlerinde başrol oynayan, aksiyon ve mizahı harmanlayıp yıllarca evlerimize misafir olan Robert Widmark’ın–gerçek adıyla anmamız gerekirse Alberto Dell’Acqua- aradan geçen onca zamana karşın hala hafızlardakini yerini korumasının dışında, Yeşilçam döneminin en üçkağıtçı ve en sıra dışı karakterlerinden olarak dikkat çekmeyi başarıyor.
Türkiye’ye yolunun nasıl düştüğü hala muamma olan Robert Widmark, cambazlık kökenli olmasının avantajlarını başlarda spagetti westernlerinde kullansa da biz onu Yeşilçam’da kültleşmiş Piç Rıza karakteri ile hatırlıyoruz. Karakterin bu denli hafızalarda yer almasının sebepleri arasında şüphesiz yer aldığı üç filmde de dolandırıcı, üçkâğıtçı ve bunu yaparken de şeytanın aklına gelmeyecek yolları kullanmasının yanı sıra lakabının getirdiği cesurluğu sayabiliriz. Aslına bakılırsa bir karaktere “Piç” lakabını takmak dönemine göre normal sayılabilecek bir olay gibi dursa da günümüzde bu tarz benzetmelere karşı soğuk yaklaşıldığı aşikâr. Hal böyle olunca lakabının mecazi hakkını sonuna kadar veren, düzenbazlıkta bir Yeşilçam markası olan Piç Rıza’nın günümüze kadar ulaşması şaşılası güç bir durum olmaktan çıkıyor.
Robert Widmark’ın oynadığı filmlerin hala hafızlarımızda yer almasının diğer nedenleri arasında ise şüphesiz hikâyelerin içinde barındırdığı birçok farklı metayı başarıyla harmanlayabilmesi olarak sayabiliriz. Filmlerin; herkesin rahatlıkla anlayıp, zevk alabileceği, tabir-i caizse tam bir izle-geç filmi olmasının, başarısının altında yatan yegâne sebeplerden olduğunu rahatlıkla dile getirebiliriz.. Filmler izleyenleri hem para odaklı bir hayalin peşinden sürükleyebilmeyi başarıyor hem de bunu yaparken içinde bulundurduğu absürt metalarla bol bol güldürebilmeyi başarıyor. Robert Widmark’ın filmlerine baktığımız zaman en büyük şansı; dönemin popüler ve usta oyuncularıyla karşılıklı oynama fırsatını yakalayabilmesi. Baş Belası’nda Sadri Alışık ve Gülşen Bubikoğlu, Üçkağıtçılar’da Cüneyt Arkın, Babanın Evlatları’nda ise Tarık Akan ve Öztürk Serengil ile karşılıklı oynaması onu tek başına bir yıldız yapmaktan ziyade bir bütünün parlayan parçası haline getiriyor..Usta oyuncularla karşılıklı yaptığı alışveriş ise filmin başarısına özellikle mizah unsurlarına birebir katkı sağladığını söyleyebiliriz.
Baş Belası filminde pamuk kalpli bir mafya babasını canlandıran Sadri Alışık’a karşı yaptığı türlü hilelerle her defasında onun parasına el koyan Piç Rıza, üstüne bir de “Baba”nın kızına aşık olmasıyla olayları iyice işin içinden çıkılamaz bir hale getiriyordu.. Filmin yönetmen koltuğunda oturan Atıf Yılmaz’ın kendine has anlatış tarzı hikâyenin absürtlüğüyle birleşince ortaya güldürü unsuru bol bir kovalamaca filmi çıktığını söyleyebiliriz.. Robert Widmark, Üçkağıtçılar filminde ise bu sefer Cüneyt Arkın (Horoz Ali) ve kendisi gibi bir başka devşirme aktör olan Reza Fazeli(Deve Ömer) ile Hulusi Kentmen’in paralarının peşinden koşarlar. Piç Rıza bu sefer sadece azılı mafya babasıyla değil hapisten birlikte çıktığı arkadaşları Horoz Ali ve Deve Ömer ile de farklı bir kovalamacanın içinde bulur kendini. Babanın Evlatları’nda ise Robert Widmark bu sefer Pire Mehmet isimli üç kafadardan birini canlandırır. Bu filmde ismi değişse de yaptıkları ve yapacakları asla değişmez. Tarık Akan(Fırıldak Ömer) ve bir başka devşirme kontenjanından üçlüye dâhil olan Beyk İmanverdi(Cin Ali) ile birlikte bu sefer Öztürk Serengil’in paralarını çalmak üzere başka bir kovalamacanın içine atılırlar. Görüldüğü üzere Robert Widmark’ın Türkiye sınırları içerisinde yaptığı işlerin birbirine bu kadar benzemesi, aslında ülke sinemasında başarılı olan bir formülün üstüne ne denli gidildiğinin de bir göstergesi.
Özellikle 70’lerin sonuna kadar Yeşilçam’da unutulmaya yüz tutmuş polisiye türü, dünyadaki Godfather etkisiyle tekrar gündeme gelirken, sinemamızda da kendine has bir gangster resmi oluşuyordu. Siyah takım elbiseli, fötr şapkalı, sakar, aklı beş karış havada, zaman zaman da pamuk kalpli olan bu gangsterlerin karşısına onları alt edecek kurnaz, güçlü ve bildiğini okuyan üçkâğıtçılar çıkıyordu. Özellikle Robert Widmark’ın başı çektiği bu akım bir yandan kendi yarattığı gangsterle dalga geçiyor, bir yandan da Yeşilçam’da o dönem sıkça karşılaştığımız devşirme oyuncu oynatma politikasıyla farklı bir pazarlama stratejisi deniyordu. Tüm bu gelişmelerin ışığında sinemamız belki de tarihinin en kurnaz, iş bilir karakterlerinden Piç Rıza ile tanışıyor ve birbirini ardını izleyen benzer filmlerle karşımıza çıkmaya devam ediyordu.
Robert Widmark’ın oynadığı üç filmi ele alacak olursak; Baş Belası’nın Natuk Baytan’ın yönettiği diğer iki filmden ayrıldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Şüphesiz bunda Atıf Yılmaz’ın, Natuk Baytan’a oranla aksiyondan uzak ve daha hikâye odaklı çalışmasını sayabiliriz. Baş Belası’ndaki Piç Rıza; kurnazdır, tek başınadır ve en önemlisi de karışık bir olay örgüsünden ziyade bir kedi-fare oyunun içerisindedir. Ancak Üçkâğıtçılar ve Babanın Evlatları’nda savaş verilen asıl gangsterin dışında Piç Rıza gibi düşünen, birbirlerinin kuyusunu kazan, tamamen çıkar odaklı arkadaşlıkların varlığı dikkat çekiyor.. Bu iki filmi daha çok aksiyon odaklı olarak tanımlamamızın nedeni Yeşilçam’ın aksiyonu en çok seven adamı Natuk Baytan’ın yönetmenlik koltuğunda oturması olarak belirtebiliriz. Özellikle ülke sinemamızda yıllarca aksiyon filmlerinin açık ara en iyisi olarak görülen Cüneyt Arkın’ın Üçkağıtçılar filminde kendi tarzına en yakın oyuncu olarak nitelendirebileceğimiz Robert Widmark ile karşılıklı oynaması hem onlar için hem de biz izleyenler için ayrı bir tecrübe kaynağı olduğunu söyleyebiliriz.
Her ne kadar Türkiye’de hepi topu 3 gibi az sayılabilecek miktarda projenin içinde yer almış olsa da gerek hayat verdiği karakterlerle, gerekse aksiyonu bol işlerin altından başarıyla kalkışıyla Robert Widmark Yeşilçam döneminin en özel adamları arasında yer alıyor. Yeşilçam’ın tatlı-sert atmosferi içerisinde kendine yer bulabilen bir Akdenizli olan oyuncu; paranın, kavganın, kurnazlığın ve en önemlisi mizahın içe içe geçtiği filmlerle hafızalara kazınmış olsa da hiç şüphesiz onu en çok Sadri Alışık’ın “can evladı” olarak hatırlayacağız.
Yazar: Polat Öziş