!f Bağımsız Filmler Festivali’nde risk almayı sevmeyen festival takipçileri için 11 film
sıralamıştım. Şimdi ise !f’e ruhunu verdiğini düşündüğüm daha deneysel, keşfe açık, biraz
zorlayıcı ama çoğu zaman beklentilerin çok üstünde her dönüşlerin olduğu 11’lik liste
hazırladım. Tekrar iyi festivaller…
1-Ceset-Pınar Sinan
Festivalde geçen yıl yerli yapım olarak büyük bir prodüksiyon sayılabilecek Çekmeceler filmi
ve Motör: Kopya Kültürü & Popüler Türk Sineması gibi ilerleyen yıllarda kült olabilecek bir
belgesel gösterilmişti. Bu yıl ise Mustang filminin yanı sıra konuları ve türleri itibariyle umut
vaat eden uzun metraj filmlerin programda olduğunu görüyoruz. Pınar Sinan’ın Ceset filmi
kendi adıma en merak ettiğim yerli yapım. Festival yönetmeni Serra Civil’in Anayurt
Oteli’nin unutulmaz karakteri Zebercet’e benzettiği İhsan adlı, hastanede çalışan bir hademeyi
merkezine yerleştiren film, seyircinin sinirleriyle oynayan bir psikolojik gerilim olmaya aday.
Varoluşçu sularda gezinen karakterleri seven seyirciler kaçırmasın.
2-Crumbs – Miguel Llansó
Crumbs, Etiyopya’da geçen ilk sürreel bilimkurgu, üstelik post apokaliptik bir dönemde
geçiyor. Hikâyesi içerisine yerleştirdiği Madonna-Einstein-Justin Bieber-Carrefour gibi pop
ya da günlük hayata dair ikonlarla eleştirel bir atmosfer yarattığı tahmininde
bulunabileceğimiz yapım, seyirciye çok farklı bir sinema dünyası ve gelecek tasviri sunabilir.
En azından garip ve metaforlarını çözmesi zevkli bir atmosferle karışılacağımızı
söyleyebiliriz.
3-The Show of Shows – Benedikt Erlingsson
The Show of Shows çok ilginç bir belgesel olacağa benziyor. 19. ve 20. yüzyılda dünyanın
farklı yerlerindeki sirk sanatçıları, kabareler ve panayır eğlenceleri üzerine sahne arkası
görüntülerden oluşturulan belgesel, sirk ve kabarelerin büyülü olduğu kadar zorluklarla dolu
dünyaları aracılığıyla sarsıcı bir deneyim yaşatabilir.
4-Tekerleme – Merlyn Solakhan (Merlin Ecer)
1985 yapımı Tekerleme adlı film otuz yıl sonra ilk kez seyirciyle buluşacak. 12 Eylül sonrası
Türkiye ve özellikle İstanbul atmosferini gözlemci bir şekilde ele almaya çalışan yönetmen
Merlin Ecer, hem toplumsal hafızaya kaynaklık edebilecek bir külliyata imza atmış hem de
döneminin çok dışında konumlanan bir estetik düzeye ulaşmış olabilir
5-Notes on Blindness – Peter Middleton, James Spinney
Filmin adının da işaret ettiği üzere bir körlük deneyimi var karşımızda. Körlükle mücadele
eden karakterin yazar ve dinbilimci John Hull olduğu düşünülürse, körlük sonrası ses
kayıtlarının deşifresiyle malzemelerini toparlayan Notes on Blindness’ın zorlayabileceği
sınırlar da farklı düşünsel katmanlara kapı açabilir.
6-Theory of Obscurity: A Film About The Residents – Don Hardy
!f music bölümünün en ayrıksı yapımı olarak nitelendirebileceğimiz belgesel, ilginç
başlıklarını hiç çıkarmayarak bir imaj oluşturan The Residents grubunun sırlarla örülü müzik
yolculuğuna davet ediyor izleyiciyi. Bakalım yüzleri kadar kimlikleri de belirsiz olan grubun
sırlarına ne kadar vakıf olabileceğiz. Ve itinayla oluşturulan imajın altını kazıyınca neler
çıkacak? Kim bilir, belki de Ayna Grubu çıkar.
7-Der Bunker – Nikias Chryssos
Dış dünyanın tüm disiplinlerini reddedip kendine ait bir dünya inşa eden psikopat aile konulu
filmlere ayrı bir düşkünlüğü olan benim gibiler için Der Bunker biçilmiş kaftan olabilir.
Filmin fragmanından ve görsellerinden çıkardığımız üzere muazzam bir atmosfere,
birbirinden ürkütücü karakterlere ve nasıl bir yol izleyeceği merak uyandıran bir hikâyeye
sahip Der Bunker, kendi adıma festivalin en merak edilenlerinden.
8-Naciye – Lütfü Emre Çiçek
ABD’de Screamfest’te gösterilen ve usta oyuncu Derya Alabora’nın başrolde olduğu Naciye,
kısıtlı bir mekân üzerinden gerilim üretme çabasıyla ülke sinemamız için önemli bir film
olabilir. Filmin gerilim hususunda sırtını dayadığı ‘mekânı’ nasıl kullandığı ise merak unsuru.
Ayrıca yönetmen Lütfü Ömer Çiçek’in yerel unsurları hikâyesinde kullanma çabasına ilişkin
açıklamalarının altını ne kadar doldurabildiği ise korku sinemamız açısından çok önemli.
9-Yuki Yukite shingun – Kazuo Hara
Festivalin Özel Gösterimler bölümünde çok sıkı sinefillerin dahi bilmekte zorlanacağı kült
Japon yönetmen Kazuo Hara’nın iki filmi gösterilecek. Yuki Yukite shingun (İmparatorun
Çıplak Ordusu Hâlâ İlerliyor) filmi Japon imparatoruna yönelik suikast girişimiyle gündeme
gelmiş olan Kenzo Okuzaki’nin açıklanması zor, çıkıntılıklarla dolu yaşamını seyirciyle
buluşturuyor. Kesinlikle çok ilginç ve hazmı zor bir deneyim olacağını söyleyebiliriz.
10-Brand: A Second Coming – Ondi Timoner
Kabul edelim ki Russell Brand çok sempatik bir oyuncu değil. Onunla ilgili bir belgeseli
seyretmek çok cazip olmayabilir. Ama Brand’in hep en uçlarda gezinen, ani düşüş ve
yükselişlerle dengesini kaybeden yaşamı, seyircinin ilgisini çekebilir. Oyunculuk yaşamında
popülerliği yakalaması sonrasında uyuşturucu bağımlılığı ve narsisizmle boğuşması, ardından
da yeniden kendini bulma serüveni eminim birçok Hollywood yıldızından dolayı tanıdık
gelmiştir. Brand’in bilinçlenme sonrasında edindiği aktivist kimliği ise bu belgeseli bir adım
öne çıkartıyor sanki. Gösterildiği festivallerde büyük övgüler alan belgesel, acaba türdeşleri
arasında ne kadar fark yaratabilecek? Belki de asıl aramamız gereken cevap, belgesel
sonrasında Russell Brand’i sevmek için kendimize makul cevaplar bulabilecek miyiz?
11-Mów mi Marianna – Karolina Bielawska
Geçtiğimiz yıl festivalin en önemli filmleri arasında gördüğüm 52 Tuesday, evli bir kadının
cinsiyet değiştirme sürecine ve kızı ile arasındaki gelgitli ilişkiye odaklanıyordu. Ve bu yıl da
karşımızda bir kadının cinsiyet değiştirme kararı sonrası mücadelesini tek başına sürdürmesini
anlatan bir hikâye var. İkinci bir 52 Tuesday neden olmasın? Bir 52 Tuesday olmasa bile çok
sert ve sancılı bir filmle karşılaşmamız büyük olasılık.