Talk To Me yılın sürpriz korku filmlerinden biri. Danny ve Michael Philippou adlı Kanadalı YouTuber kardeşlerin ilk uzun metrajı. İlk filme göre oldukça iyi bir iş çıkardıkları ve korku janrına hakim olduklarını net olarak söyleyebilirim. Yine de sonraki projelerini görmeden erken hüküm vermek doğru olmaz zira sinema sektöründe ilk filmle sıkı bir giriş yapıp sonrasında piyasada tutunamayan çokça yönetmen gördük.
En başta Talk To Me türler arasında iyi gezen bir film. Film sağlam bir açılış sahnesiyle izleyiciye kemerlerinizi bağlayın ben iyi bir filmim dedirtiyor. Bir süre korku janrında devam eden film bir yerden sonra tür değiştirip aile dramasına bağlıyor. Bunu da iyi başardığını söyleyebilirim. Dram filmi mi izlemeye geldik diyen seyirciyi sıkmadan korkuya dönüyor ve her izleyiciyi memnun etmeyi başarıyor. Aile dramı korku sinemasıyla sıkça akrabalık kuran bir tür. The Others, The Sixth Sense, Psycho, The Exorcist hep alt tür olarak aile dramını barındırır. Talk To Me’de de küçük kardeşin yaşadığı trajedi sonrası Miranda Otto’nuninandırıcı anne performansıyla bir yas evresi izliyoruz. Bunun yanında başrolümüz Miaannesinin ölümünü atlatamayan sorunlu bir ergen. En yakın arkadaşının sevgilisine aşık ve bu sorunlar yumağında çırpınıp duruyor. Filmin bu dramı da iyi işlediğini düşünüyorum.
Filmi özel kılan etmenlerden biri de çıkış noktası olarak hayli orijinal bir fikir barındırması. Mumyalanmış el süper bir fikir ancak bu elin evveliyatının bilinmemesi fikri daha da parlatmış. Tekinsiz, ne olduğu bilinmeyen bu el aracılığıyla diğer dünyayla bağlantıkuruluyor. Burada en sevdiğim nokta yönetmenlerin yeni neslin kafa yapısına inanılmaz hakim olması. Yaşı otuzları geçmiş olanlar gençliğinde video oyunu oynamak, sinemaya gitmek, kitap okumak gibi basit aktivitelerden hoşlanırken, tüketim toplumunun hobilere de yön vererek artık gençlerin ekstremlikten zevk alması iyi işlenmiş. Başrolün eski bir madde bağımlısı olması ve bu el aracılığıyla öbür dünyaya bağlanıp karşısında bir ruh gördüğünde korkmak yerine keyif alması fazlasıyla inandırıcı. Ruh çağırma işine girişen kişilerin çocuk olmaları ya da orta yaş üstü bireyler olmaları durumunda inandırıcılık sorunu yaşayacak senaryo gençleri kullanarak sonuna kadar inandırıcı olmayı başarmış. Bu da senaryoyu rayına oturtuyor. Burada güzel bir fikir de senaryoya eklenmiş. Mia’nın intihar etmiş annesinin,küçük kardeş Riley’nin bağlantı kurduğunda karşısına çıkması senaryoyu katmanlandıracakbir etmen. Burada senaryo farklı kapılara açılabilecekken yönetmen buradan yürümeyi pek tercih etmemiş. Filmin bir yerden sonra Mia’nın annesinden bir şekilde kopmamak için,Riley’i uyandırmamasını beklemiştim ancak Riley kendine zarar vererek komalık duruma gelince bu kapı kapanmış oldu.
Filmde oldukça sert sahneler de mevcut. Yönetmen bu açıdan elini korkak alıştırmamış. Belli bir yaş altındaki izleyiciler için film sakıncalı sahneler içeriyor. Riley’nin kendine zarar verdiği sahneler, cehennem tasviri, Mia’nın babasıyla olan sahnesi gerçekten gore sahnelerdi. Bunun yanında elin gizemli yapısı merak unsurunu hep tetikte tutmuş. Bir yerden sonra filmin nasıl bağlanacağını düşünmeye başlamıştım. Burada yönetmen ikilisi gerçekten ustalıklarını konuşturmuşlar. Kötü bir finalle gücünü fazlasıyla kaybedebilecek bu yapım iyi bir finalle damakta hoş bir tat bırakarak sonlanıyor. Filmin finali biraz tartışmalı. Mia’nın kaza sahnesinde ölerek ruhlar dünyasına geçerek başka bir el aracılığıyla Hispanik genç bir grupla bağlantı kurması devam filmi kapısını ardına kadar aralıyor. Burada akıllara gelen soru bu grubun bağlantı kurdukları elin nereden çıktığı. Biliyoruz ki hastaneden çıktıklarında ele sahip olan asi genç, bu eli bir daha görmek istemediğini ve atılması gerektiğini söylüyor ve eli kızlara bırakıyor. Sonraki sahnelerde kızlar hep hastane ve ev ekseninde hareket ediyor yani bu elin filmin finalindeki gruba geçmiş olma olasılığı yok denecek kadar az. Bu durumda birden fazla el olduğu teorisi inandırıcı geliyor. Devam filmi için mantıklı bir seçenek değerlendirilmiş. Mia’nın da ruhlar alemine geçmiş olması üzerinden iyi bir senaryo pekala mümkün.
Filmi teknik olarak da değerlendirmeden bitirmeyelim. Sinematografi olarak close-up yani yakın çekimler sıkça kullanılmış. Karakterlerinin yüzüne, gözünün içine kadar giren kadrajlar sık tercih edilmiş. Kurgu da başarılı. Filmin süre olarak da oldukça ideal olduğunu düşünüyorum. Film bir 10 – 15 dakika uzasa etkisini kaybedebilirmiş. Genel olarak bakarsak Talk To Me yılın en iyi korku filmlerinden biri. Eylül ayına girdiğimizi düşünürsek yıl sonukorku filmi listelerinde en üst sıralarda kendine yer bulacaktır. Bana göre şu ana kadar değerlendirirsem yılın korku filmi olmayı hak ediyor. Tekinsiz atmosferi, başarılı oyunculukları ve klas finaliyle vizyonda izlenmeyi hak eden bir film olduğunu düşünüyorum.
Keyifli seyirler dilerim.