Evil Dead, 1981’den günümüze kadar uzanan uzun soluklu bir seri. Sam Raimi’nin en ses getiren işlerinden olan ilk film ve altı yıl sonra gelen devam filmi korku ile komediyi dozunda harmanlamasıyla ayrı bir köşede durur. 1992 yapımı Army Of Darkness da Raimi – Campbell ortaklığının devamıydı. Sonrasında uzun yıllar seriye ara verildi ta ki 2013 yapımı Evil Dead adlı serbest uyarlamaya kadar. Film bir remake değil ancak köklerine sıkı sıkıya tutunan her dakikasında ilk filme saygıyı eksik etmeyen bir işti. Yönetmen Fede Alvarez seriyi iyi özümsemiş ve öncülünün komedi dozajını tamamen projeden çıkararak salt bir korkuya imza atmıştı. Şahsen bu yapımı epey beğenmiştim ve gore bir korku izlemek istediğimde elimin gittiği filmlerden biri oldu. On yıl ileri sararak bugüne gelelim ve Evil Dead Rise’ın nasıl bir film olduğuna gelelim.
Evil Dead külliyatı yapı olarak sırtını gore temasına dayayan bir seri. Özelliklerinden biri de hikayelerin orman gibi açık alanda geçmesi. Vizyona giren yeni filmin bir apartmanda geçmesi cesur bir tercih ve seriye yeni bir soluk getirmiş. Riskli bir karar zira filmin ağırlıklı tek mekan filmi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Tek mekan korku çekmek altından kolay kalkılabilecek bir yük değil. Tempo düşme tehlikesi her daim kapıdadır. Film bu tuzağa düşmüyor. Bir korku için ortalamanın üstündeki oyunculuk performansları artılardan biri. Özellikle Kassie rolündeki Nell Fisher bir çocuk oyuncu için fazlasıyla doyurucu. Castın kalanının da hakkını teslim etmeliyim. Yönetmen Lee Cronin’e gelirsek genelde kısalarıyla ve dizi projeleriyle kariyerine yön vermiş. The Hole In The Ground gibi bana göre ortalamanın üstü bir korkuyla kendisini hatırlıyorum. Bu filmde kendisini geliştirmiş. Senaryoya gelelim. Yine Ölüm Kitabı bulunuyor ve kötü ruh uyandırılıyor. Bu sefer apartmanın temeline kasa içine konulmuş ve kilise içine plak koyarak insanları uyarmaya çalışmış. Meraklı başrolümüz yine kaşınıyor ve merakının sonucu olaylar akıyor. Olayların fitilini ateşleyen kişinin ailenin dj olmaya hevesli ergeni olması da bana göre bir artı. Önceki filmde saçı sakalına karışmış birindense bir ergenin meraklı olmasını daha mantıklı buluyorum. Kitap okunuyor ve çalınan plak sonrası ruh serbest kalıyor. Sonrasında kız kardeşine de şefkatli bir figür olan annemiz, üç çocuğu ve kız kardeşiyle evde kıyasıya bir mücadeleye girişiyorlar. Kan su gibi akmaya başlıyor. Gore düzeyi dakikalar ilerledikçe sertleşiyor ve finalde zirve yapıyor. Midesi hassas olanların filmde epey zorlanacağını düşünüyorum. Vahşetin her türlüsü filmde mevcut. Buradaki tercihleri de hayli cesur buldum. 4-5 yaşında bir kız çocuğuna ablasının kafasına uzun bir sopa sokturacak kadar hem de. Çocukların korku filmlerinde artık daha cesur kullanıldığı da artık bir realite. Eskiden çocukları bu vahşete alet etmek çokça eleştirilirken artık yeni normal oldu sanırım.
Başrolde dehşet saçan ablamızın hamile olduğunu öğrenen kız kardeşinin, kulaklık takarak plakları dinlemeye başladığındaki sekans filmin en gergin anlarını temsil ediyor. Evin farklı iki odasında iki tehlike baş gösteriyor ve gerilim tırmanıyor. Bu kısımları fazlaca sevdim. Ailemizin fertleri olayların artık geri dönülemeyecek boyutlara ulaştığını fark ediyorlar. Karşılarında kurtarılacak birinin kalmadığını fark ediyorlar ve kan banyosu artık nihayet başlıyor. Kan banyosunda seyirci olarak adeta biz de yıkanırken yönetmen ilginç tercihleriyle açıkçası beni şaşırttı. Bir korku filmi için ortalamanın üstü kullanılan close-up (yakın) çekimler çok başarılı. Sinematografi olarak temiz bir korkuyla karşı karşıyayız. Öncesinde belirttiğim gibi oyunculuklar ve senaryo da geçerli olunca filmi beğenmemek mümkün değil. Burada filmin çözüm yani finaliyle ilgili hayal kırıklığıma gelelim. Filmin seriminde göl kenarında tatil yapan farklı bir grupla karşımıza çıkan kız, filmin çözümünde otoparkta karşımıza çıkıyor. Bu kısımda ciddi bir mantık hatası olduğu kanaatindeyim. Plaktaki pederin söyledikleriyle finalde olan olaylar uyuşmuyor. Öğütme makinasında hücrelerine ayrılan ve kan pıhtısı şeklinde otoparkın zemininde olan yapı canlanıp genç kıza saldırıyor. Bu ruh ya da form nasıl adlandırırsak canlıysa neden mücadele ettiği kız kardeş ve evin en küçüğü kıza saldırmaya devam etmedi. Vücut bütünlüğünün bozulması bu ruhu pederin söylediği gibi yok etmiyor muydu? Bu kısımlar biraz muğlak ve beni tatmin etmedi. Bunun dışında eleştireceğim noktalardan biri de gerilimin tavan yaptığı anlarda karakterlerin Hollywood klişesi haline gelen saçma tirat atma durumu. “Bana sadece kız kardeşim böyle seslenebilir” gibi bir cümleyi karşısında ahtapot gibi kolları ve üç kafası olan bir yaratık varken kim yapabilir? Bu rahatlık beni benden alıyor ve irrite oluyorum. Keşke bu klişelerden kaçılsa ancak neredeyse her filmde buna maruz kalıyoruz. Genel olarak toparlarsak kaliteli bir korkuyla karşı karşıyayız. Gore seven bünyeler sinemaya diyorum. Finalindeki sıkıntılar olmasa daha üst düzey bir film olabilirmiş. Proje biraz direkten dönmüş diyorum. Yine de sinemada keyifle izlenir.
İncelememi okuduğunuz için teşekkür ederim.
Sinema dolu günler dilerim.