Söz Kısa Filmcilerde röportaj serisinin 75. haftasından merhaba. Kısa film türünün kısıtlı süresinde bazı konuları işlemek yönetmenler açısından büyük emek ister. Bunların başında da gerilim faktörünün ön planda olduğu hikayeler gelir hiç kuşku yok ki. Seyirciyi diken üstünde tutma görevini süreyi en verimli şekilde kullanmak da filmin kurgusu, yönetmenin tempoyu iyi ayarlaması ve oyuncuların performanslarında saklı oluyor çoğu zaman. Bu haftaki röportaj konuğum Ali Özgür Baltaoğlu’nın kısa filmi Yaş Günü ise türünün tipik örneklerinden biri olarak hatırlanacak nitelikte. Film, mafyaya borcu olan Sinan ve borcu tahsil etmesi için gönderilen Cemal’in bir yaş günü akşamında farklı iki kişiye dönüşümünü gerilim unsurunun her dakika hissedildiği bir yapıda aktarıyor.
Filmin yönetmeni Ali Özgür Baltaoğlu ile gerçekleştirdiğim bu röportajda filmi, hikayesi, çekimleri, gelecek hedefleri ve merak ettiğim başka noktaları da konuşma fırsatı buldum.
Herkese keyifli ve ilham veren okumalar.
Filmin yazım, hazırlık, çekim ve post prodüksiyonu ne kadar sürede tamamlandı?
Angel Mirou senaryoyu 2010 yılında benimle paylaşmıştı. Yıllar içinde birkaç kez uyarladım ama çeşitli nedenlerle prodüksiyonu erteledim. Hazırlık iki ay kadar sürdü. Dört gecede çektik. Post prodüksiyon da üç aylık bir süreye yayıldı.
Kısa film türünde yönetmenler çoğunlukla kendi yazdıkları senaryoyu çekiyor. “Yaş Günü”nde ise senaryoda Angel Mirou imzası bulunuyor. Senaryonun yazımı ve filmin çekim aşamasındaki iletişiminiz ve süreci yönetmeniz nasıl ilerledi?
Angel’le şu an finansman aşamasında olduğumuz uzun metrajın senaryosunu yazarken Yaş Günü aklıma geldi. Pandeminin ortasındaydık ve bir şeyler çekmenin bize iyi geleceğini düşünerek bu senaryoyu tekrar gündeme aldık. Kısayı yapmaya karar verdiğimde zaten bir yıla yakındır uzun metrajın senaryosu üzerinde çalışıyorduk ve halihazırda aynı dili konuştuğumuz, birbirimizi iyi anladığımız bir ilişki kurmuştuk. Angel, pandemi nedeniyle ne yazık ki sette olamadı ama bir yapımcı gibi filmin diğer tüm aşamalarında eleştiri ve önerileriyle yanımdaydı.
Mafyaya borcu olan Sinan ve borcu tahsil etmesi için gönderilen Cemal’in bir yaş günü akşamında farklı iki kişiye dönüşümünü anlatan film, aksiyon ve gerilimi bir arada sunuyor seyircisine. Bir noktada ise karakterleri filmin belli anlarındaki kısa boşluklarda tanıyoruz. Olayın ön plana çıktığı böyle bir anlatı biçimini nasıl kurgulayıp hayata geçirdiniz?
Biçim tamamen Angel’in tasarımı. Üç perdeden oluşan bu klasik formu kısa filmde de işlevsel bir şekilde kullanabilen bir senaryoydu. İzleğin dışında, ufak karakter anlarıyla, yarattığı gerginlikle, tür atmosferi olanaklarıyla zengin bir kısa film hikayesiydi ve amacımız bunu inandırıcı bir şekilde filmleştirmekti.
Film bir bakıma iki erkeğin birbirine üstünlük kurma hikayesi. İlk anlarda her ne kadar Cemal’in üstünlüğü hakim olsa da ilerleyen dakikalarla birlikte Sinan ağırlığını ortaya koyarak aradaki oyunu doğru yönetiyor. Hikayenin bu değişken yönü arasındaki mücadeleyi duygusallığın güce karşı üstünlüğü olarak nitelendirebilir miyiz?
Şüphesiz Sinan ve Cemal arasındaki bir üstünlük mücadelesi var ama bu türden nitelendirmeleri seyirciye bırakmayı tercih ederiz açıkçası.
Sinan’ın annesinin yaş gününde hayatta kalma çabası onu zorlu bir karakter çatışmasının içerisine dahil ediyor. Bu da filmin tonunu belirleyen ana unsur oluyor. Siz hayatta kalma içgüdüsünü nasıl tanımlarsınız?
İçgüdü bağlamında hayatta kalmak, üremek vb. dürtüleri dramatik açıdan çok anlamlı bulmuyorum. İçgüdülerine ket vurmayı oldukça iyi başaran bir türüz sonuçta. Öte yandan korku, bencillik, çıkarcılık, aidiyet, zafiyet gibi duyguların insanlara aptalca kararlar aldırıp onları dönüşü olmayan hatalara itmesini daha ilginç buluyorum.
Film boyunca hikayenin gerilimi hep üst perdede ve bu durum da seyircinin dikkatini bir an olsun kaybetmemesini sağlıyor. Kısa metraj dahi olsa bir hikayenin yüksek dinamiğini film boyunca korumak büyük emek ister. Siz de bunun altından ustalıkla kalkmışsınız. Buradaki başarınızın altında ne yatıyor?
Bu tamamen Angel’in senaryodaki incelikli işçiliğinden kaynaklanıyor. Ben sadece atmosferi yaratmaya ve durumun inandırıcı olmasına uğraştım.
Filmi bir suç hikayesi olarak da tanımlayabiliriz. Senaryonun da bu anlamda bazı karanlık noktaları, şaşırtan tarafları ve bazı sürprizleri olması gerekiyor. Yaş Günü de bunlara sahip olduğu için nitelikli bir iş ortaya koyuyor. Bir kısa filmde suç hikayesi anlatmak ve bunun evrenini yaratmak sizin için nasıl bir deneyimdi?
Sevdiğimiz tür filmlerinin hissettirdiklerini kısa film formunda denemek yeni ve ilginç bir deneyimdi. Stilize bir evrende, inandırıcı performanslar yaratmaktı amacımız.
Filmin görüntü yönetimine de ayrı bir parantez açmak gerekiyor kanaatimce. Bu noktada alanında son derece yetkin olan Gözde Koyuncu farkını her bir sahnede hissettiriyor. Kendisiyle çalışmak nasıl bir deneyimdi?
Gözde’yle birlikte birçok reklam çektik. Kendisi yeteneği, profesyonelliği ve eli açıklığıyla beni çok etkileyen bir çalışma arkadaşımdır.
Dünya sinemasına baktığımızda kısa filmlere uzun metraj filmler kadar değer verildiğini görüyoruz. Nitekim Safdie Kardeşler, Luca Guadagnino, Yorgos Lanthimos, David Lynch ve Pedro Almodóvar gibi usta isimler kısa filmler de üretiyorlar. Bizim sinemamızda ise kısa filmlere daha çok uzun metraj çekmeden önce bir sıçrama tahtası olarak bakılıyor fakat son yıllarda bu durum değişmekte. Sizin bu konudaki düşünceleriniz neler?
Kısa film her ikisi de; hem sıçrama tahtası hem de kendi başına bir form. Kim, nasıl isterse kullanır. Bazı edebiyatçılar kısa öykü evrenlerinde bir romandan beklenecek duygusal ve düşünsel derinliğini ustalıkla okuyucuya aktarmayı becerebiliyor. Belki bu kısa hikayeler roman olsalar bu kadar etkili olmazlar çünkü okura bıraktıkları o geniş alan üzerinde büyüyüp, zenginleşen bir anlatıya sahipler. Kısa filmde de meselenin özü bu diye düşünüyorum.
İlerleyen süreç için üzerinde çalıştığınız başka projeler varsa ufak tüyolar alabilir miyiz?
Şu anda bir psikolojik gerilim hikayesi olan ilk uzun metrajımın finansman aşamasındayım, onun da senaryosunu Angel Mirou ile birlikte yazdık. Ayrıca bu yıl içinde çekmeyi düşündüğüm iki kısa film hikayesi var. Biri 5-6 yıl önce yazdığım bir kısa öykünün uyarlaması olacak. Diğeri fikir aşamasında, yani henüz bir hikaye yok ortada. Bir yandan da senarist Özgür Ağaoğlu ile birlikte geliştirdiğimiz dizi projesini sektöre sunma aşamasındayız.