59. Antalya Uluslararası Film Festivali’nde Ulusal Yarışma heyecanı 2 Ekim Pazar günü başladı. Festivalin ilk günü Ümit Köreken’in Bir Umut filmi, ekip katılımıyla beraber AKM Aspendos salonunda izleyici ve eleştirmenlerle buluştu.
Mavi Bisiklet adlı ilk filmiyle Altın Portakal kazanan Ümit Köreken tek filmle kalan yönetmenlerden biri olmadı ve T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü desteği ile TRT, Almanya ve Slovenya ortak yapımı ikinci bir film çekme şansına kavuştu. 44. Moskova Film Festivali’nin Ana Yarışma Bölümüne seçilen 9 filmden biri olan Bir Umut’un başrollerinde Halef filmindeki performansıyla 2018 Malatya Uluslararası Film Festivali’nde En İyi Erkek Oyuncu ödülünü kazanan Baran Şükrü Babacan ve Eğreti Gelin filmindeki performansıyla 2005 Adana Altın Koza Film Festivali’nde Umut Vadeden Kadın Oyuncu ödülünün sahibi olan Eylem Yıldız ile tecrübeli dizi ve sinema oyuncusu Funda Eskioğlu yer alıyor. Bosphorus Film LAB, Cinelink Ortak Yapım Marketi, Apulia Film Forum, First Cut LAB ve First Cut+ platformlarında da Bir Umut’un “bir umut” desteklendiği ancak sonucun hüsran olduğu kanaatindeyim.
Senaryosunun Anton Çehov’un Martı adlı oyunundan esinlenerek yazıldığı söylenen Bir Umut, okuma provası sahneleri de düşünüldüğünde Drive My Car’la benzerlikler taşıyor. Ancak bu benzerlik, yedi göbek uzaktan iki akrabanın olduğu kadar bile değil. Ayrıca Özcan Alper’in Netflix’e yaptığı Aşıklar Bayramı’na da benziyor. O bizi üzmüştü, bu daha da üzdü. Dante’nin İlahi Komedya adlı eserinin Inferno bölümünden bir kısım, orijinal Latince metni ile Ozan Türkyılmaz tarafından film için özel olarak bestelenmiş. Aylardır setten haberler geliyordu, basın mensupları sete davet edilmişti, büyük bir ihtimam ve beklenti vardı özetle ama dağ fare doğurdu.
Oyunculuk kariyerini ilerletmek için çırpınan 35 yaşında bir adam, eşinin yönettiği tiyatro oyununun provalarından izin alıp bir sinema filminin seçmelerine katılmak için yola çıkar. Ne var ki gözlerini belerterek şaşırdığı bir haber alır, triplere girer, saçma sapan davranışlar sergiler, eşi aldatıldığını bile düşünür bu garip hallerden ama meğerse 20 senedir görmediği annesi tedavi olmak için şehre gelmiştir ve dayısının işi çıktığı için kendisi ilgilenmek zorundadır. (Yaklaşık 20 dakikalık bu bölüm atılsa, filmden hiçbir şey eksilmez. Çünkü Umut’un oyuncu olması da okuma provaları da ana hikayeyle ve karakter gelişimiyle alakasız.) Yapacağı annesini otele yerleştirmek ve hastaneye götürmekten ibarettir ama 20 senelik hırs ve sinir, adamı yer bitirir. Fena bir çıkış noktası değil diye düşünülebilir ancak senaryo kısır. Hiçbir yere gitmiyor. Büyüyememiş bir adam başkarakter Umut, suçu da annesinin sevgisizliğine atıyor ancak elimizde başka hiçbir veri yok. Kıskandığı bir eşi var, kariyeri kör topal ama bu kadar. Uzun bakışmaların, ağdalı sözlerin vardığı bir yer yok. Anneyle 20 sene önce dile getirilen kavgayı tekrarlamak dışında bir diyaloğa girmiyor. Karısıyla derdi tam olarak ne, çocuk mevzusuna bakışı nasıl, anlaşılmıyor. Çocuk istemiyor belli, çünkü kendisi sevgisiz büyümüş ama bu “sürpriz hamilelik” sahnesiyle beraber senaryoya şöyle bir yapıştırılıyor, tutkal yetmiyor.
Bir Umut’u baştan sona nefes aldırmayan bir iç sıkıntısıyla izledim. Hayır, yönetmen öyle bir atmosfer kurup amacına ulaştığı için değil. Sinemamızın kendi kuyruğunu kovalayan bir topal hayvan oluşunu bir kez daha gördüğüm için. Ne akılda kalıcı bir sahne çekebilmişler, ne unutulmaz bir replik yazabilmişler. Ne karakterler nevi şahsına münhasır ne de hikâyenin beklenmedik bir açılımı var. Bunca fon, destek, insan gücü ve zaman… Bunun için mi diyorsunuz izledikten sonra. Seneye bu zamanlar kimsenin adını hatırlamayacağı, sönük, incelikten uzak bir tomar sahne için mi toplandı(k) bunca insan…