Söz Kısa Filmcilerde röportaj serisinin 74. haftasından herkese merhaba. Tıpkı bir önceki röportajda olduğu gibi toplumsal gerçeklerden beslenen hikayeyi anlatan bir yönetmenle söyleşeceğim bu hafta da. Ekonomik krizin etkilerinin her geçen gün daha da hissedildiği ve derinleştiği ülkemizin gerçeklerine bir bakış atan Göksel Tuzun imzalı Temassız, bu hafta üzerine konuşacağımız film olacak. Film, ekonomik kriz nedeniyle işini kaybeden Halil’in, sınırsız alışveriş yapabileceği temassız kredi kartı bulması sonucu kendisinin ve ailesinin hayatının bir süreliğine nasıl değiştiğini konu ediniyor.
Filmin yönetmeni Göksel Tuzun ile gerçekleştirdiğim bu röportajda filmi, hikayesi, çekimleri, gelecek hedefleri ve merak ettiğim başka noktaları da konuşma fırsatı buldum.
Herkese keyifli ve ilham veren okumalar.
Film hakkında konuşmadan önce ilk olarak sizi tanıyalım. Kimdir Göksel Tuzun?
Tanıtmadan önce soyadımı düzgün yazdığınız için teşekkür etmek istiyorum. Genelde Göksel “Tüzün” şeklinde yazsalar da ben Göksel Tuzun. Çocukluğumda kurduğum hayalleri gerçekleştirmenin yolunun filmler olduğunu keşfettikten sonra sinemaya yöneldim. Yurt içinde Karabük ve Ankara Üniversitesi’nde sinema öğrenimi aldıktan sonra önce Romanya’da daha sonra da dünyanın ilk sinema enstitüsü olan Tarkovski ve Sokurov gibi ustaları yetiştirmiş olan Moskova’daki VGIK’te sinema öğrenimimi tamamladım. Türkiye’ye döndükten sonra birçok projede kurgucu ve yönetmen olarak yer aldım. Hayatın akışı ve sektörün hızı nedeniyle “kendim için” bir şey çekmem uzun vaktimi aldı ve nihayet “Temassız”la karşınızdayım.
Filmin yazım, hazırlık, çekim ve post prodüksiyonu ne kadar sürede tamamlandı?
Bu tarz sorulara genelde “bir ömür” olarak yanıt verme taraftarıyım. Çünkü çektiğimiz ve yazdığımız tüm işler her durumda kendi hayat tecrübemize dayanıyor, bu da koca bir ömrü kapsıyor. Temassız özelinde ise, 2021 Ağustos’unda Antalya’da gerçekten başımıza gelen bir olay sonunda (Ben de filmdeki Halil gibi kart buldum) yazmaya başladık. Eşim Aliye Tuzun’la kaleme aldığımız ilk taslak daha çok ahlak ve haram kavramı üzerineydi. Senaryo geliştikçe ve üzerine çalışıldıkça, güncel olaylar da dahil olunca senaryo son şeklini buldu. Aralık ayında teknik ekibimiz ve oyuncularla son toplantılarımızı yaptık. Neredeyse her şey hazırdı ama marketi bir türlü bulamıyorduk çünkü o ay zamların nedeninin marketler olduğu haberleri yayılmıştı ve hiçbir market çekime yanaşmıyordu. Nihayet o sorunu da çözdük. Hazırlık aşaması, teknik ekip toplantıları, çekim ve post derken Mart 2022’de film her haliyle hazırdı ve festival süreci başladı. Şöyle hesap edince yedi ayı bulmuş.
Filmde ekonomik kriz nedeniyle işini kaybeden Halil’in, sınırsız alışveriş yapabileceği temassız kredi kartı bulması sonucu kendisinin ve ailesinin hayatının bir süreliğine nasıl değiştiğini izliyoruz. Hikayenin çıkış noktası neye dayanıyor?
Az önce de bahsettiğim gibi kartın bulunuş hikayesi bizim başımıza geldi. Ancak kartın kullanma ve diğer hikaye kısımlarında sinema devreye girdi. Kart üzerine hikayeler oluşturup Aliye ile birbirimize anlatmaya başladık. Bu kart sınırsız olsa neler alırdın, gerçekten paraya ihtiyacı olan ve sınırsız bakiyeli bir kart olsa, bir insan neler yapar gibi beyin çalıştıran sorularla farkında olmadan filmin temelini atmışız. Bunları konuşurken bir senaryo oluştuğunun da farkındaydık ve tamam deyince başladık yazmaya.
Sinema sanatında filmler her ne kadar kurmaca olsa da kendi toplumunun o dönemki toplumsal, ekonomik, siyasi ve kültürel durumuna da ışık tutabiliyor. Temassız, bu anlamda ekonomik krizin gittikçe derinleştiği Türkiye’nin gerçekliğinden besleniyor. Senaryoyu yazarken ve filmi çekerken şu an içinde yaşadığımız ekonomik koşullar sinema dilinizi ne yönde etkiledi?
Yakın dönem Türkiye tarihine oldukça meraklı birisiyim ve size şunu söyleyebilirim ki bu film 2065 yılında da güncelliğini koruyacak çünkü bu ülke hiçbir zaman değişmemiş. Yönetenler, idareciler ve yaşayanlar değişse de ekonomik durum, siyaset ve sorunlar hep aynı kalmış. Yazarken de çekerken de ülkedeki yerel gündemden uzak kalmak imkansız olduğu için her ana yansıyor ülkenin ve toplumun durumu. Bu da etkiliyor kaleminizi ve kameranızı.
Filmde yanlış siyasi politikalar sonucu ülkeye doldurulan milyonlarca mültecinin iş yaşamında yarattığı yıkıcı etkiye de şahit oluyoruz. Bu nedenle asgari ücrette dahi iş bulamayan Halil’in saplandığı bataklık onu iyice dibe çekiyor. Bu bataklıktan çıkışın bir simgesi olarak gördüğümüz Halil’in bulduğu kayıp kredi kartını aynı zamanda bir yasak elma olarak da tanımlayabilir miyiz?
Eğer istediğin açıdan bakabilirsen en büyük suç bile masum gelebilir, o yüzden bunun yanıtını izleyenler versin görüşündeyim. Filmin önermesinde de bunu sorgulamak istemiştik, gerçekten muhtaç olan bir insan sınırsız bir güç bulduğunda işin ahlaki boyutunu düşünür mü? Bizim filmimizde Halil düşünmüyor. İnsan aynı olayı dışarıdan yorumlarken daha ahlaklı olabiliyor ama bu sınava kendisi dahil olduğunda işler değişebiliyor. Nice ahlak ve eşitlik dersi verenlerin güç eline geçince ne kadar zalim olabildiğini her alanda görmek mümkün.
Ailesini geçindirmek için iş arayan fakat çaresizliği gittiği her kapıdan geri çevrilince daha da artan Halil’in bulduğu kredi kartı ahlak değerleri arasına ciddi bir çatışmayı ortaya çıkarıyor. Kartı kullanmaya devam edip etmeyeceği konusunda eşiyle de fikir birliği yapan Halil’in nihayetinde almış olduğu kararı tamamen eleştirmek veya hak vermek ne derece doğru olur?
Karnınız açsa ve karnı aç bir kişinin yaptığı hırsızlığı görürseniz ona hak verme durumunuz vardır. Halil tek olsa aynı şeyleri yapar mıydı, bilemiyorum. Kişi tek başına olduğunda belki farklı durumları da düşünebilir ama işin içine bakmakla yükümlü olduğu insanlar, çocuklar girerse orada ahlaktan önce karnı tok mu ona bakmak lazım. Yaşadığım bölgedeki ev sahipleri savaştan kaçan Ukraynalılara 1 liralık evleri 20 liraya kiraya verdi. Bu ev sahiplerinin birçoğu da yine Ukraynalıydı. Ahlak konusunda sıkıntı sadece bizim toplumuzda yok, insan olan her yerde bu böyle sanırım.
Zor durumda insanın aklına son gelen şey ahlak olabilir bana göre, önce güvenlik ve karın tokluğu gelir görüşündeyim. O yüzden dilediğiniz eleştiriye de hak vermeye de açık Halil karakteri.
Halil’in kartla ilk alışverişini yaptıktan sonra tedirginliğini atlatması, kendisi açısından önemli bir dönüm noktası oluyor. Sonrasında yaptığı yüklü harcamalar ise mevcut durumu ileri noktaya taşıyor. İnsanoğlunun var oluşundan bu yana gözünü bürüyen para hırsı ve açgözlülüğüne dair neler söylemek istersiniz?
İlk günahı işlemek en zorudur, daha sonra gelen günahlar o kadar kolaylaşır ki kendiniz bile tanıyamayabilirsiniz kendinizi. Yakın zamanda okuduğum bir kitapta şu an gücü elinde bulunduran ama o dönem azınlıkta kalan insanların konuşmalarını okudum. Hepsi maddi eştliği, hak ve özgürlüğü öyle güzel ve inanarak savunuyorlar ki… Aynı kişiler bugün güçleri eline aldılar ve eleştirdikleri kişilerden daha zalim kişilere dönüştüler maalesef. Dünyada da en fakir ülkelerin yöneticileri en zenginler listesinde, demek ki para ve güç çok değişik şeyler yaptırıyor insana.
Film, seyirciyi ters köşede bırakan bir final sahnesine sahip. Bu noktada film bitse de hikayenin devamı seyircinin zihninde farklı biçimlerde akmaya devam ediyor. Bu final tercihinizin altında yatan sebep ne oldu?
Senaryodaki finalimizde de dediğiniz sonuç çıkıyordu. Filmin şu anki final sahnesi aslında filmin tam ortasındaydı. Filmin ilk kurgusunu bitirdikten sonra final kurgusu için Emir Atminan ile oturduk. Kendisi başka bir proje için Türkiye’ye gelmişti, bu konuda çok şanlıyız. Hem başlangıç hem de final için birkaç “son” denedik ve bu halinden oldukça mutluyuz.
Dünya sinemasına baktığımızda kısa filmlere uzun metraj filmler kadar değer verildiğini görüyoruz. Nitekim Safdie Kardeşler, Luca Guadagnino, Yorgos Lanthimos, David Lynch ve Pedro Almodóvar gibi usta isimler kısa filmler de üretiyorlar. Bizim sinemamızda ise kısa filmlere daha çok uzun metraj çekmeden önce bir sıçrama tahtası olarak bakılıyor fakat son yıllarda bu durum değişmekte. Sizin bu konudaki düşünceleriniz neler?
Ben kısa film ile uzun metrajın hikaye, çekim, yazım ve final haliyle oldukça farklı ilerlediğini düşünüyorum. O yüzden saydığınız isimler de kendi hikayelerinin kısaca anlatılacağını düşündüğü için kısa çekmeye devam ediyor bana kalırsa. Benim görüşüme göre “Uzun çektim artık kısaya dönülmez” diye bir şey yok. Kaldı ki değişen teknoloji ile belki 10 yıl sonra 30 dakikalık bir filme uzun dersek hiç şaşırmam. Hem algılar hem hikayeler hem de gösterim dili oldukça değişti ve bu değişiklik devam etmekte, bakalım nereye doğru gidecek. Bence bir hikaye hangi şekilde daha iyi anlatılabilirse o şekilde çekilmeli. Ülkemizde de önce kısa olup daha sonra uzunu çekilen ama keşke kısa kalsaydı dediğim birkaç film izleyince bu fikrime iyice tutunur oldum. Ayrıca uzun çekip sonra kısa çeken isimleri de görünce “İyi ki yine kısa çekti” dediğim işler de var.
İlerleyen süreç için üzerinde çalıştığınız başka projeler varsa ufak tüyolar alabilir miyiz?
Üzerine çalıştığımız, bitirdiğimiz, maddi imkan yeterli olsa yarın sete çıkacağımız birçok projemiz var. O projeleri hazırlarken bir yandan da maddi olarak üretimi biraz daha kolay olan belgesel projelerimize yoğunlaştık. Bu sezonu da birkaç belgesel ve en az bir kurmaca ile kapatmak hedefindeyiz. Üretmek bizi zinde tutuyor. İnşallah onlar için tekrar bir araya gelip sizlerin güzel sorularını yanıtlayabiliriz.