Alman sinemasının usta yönetmenlerinden Wim Wenders’in Onursal Altın Ayı ödüllü filmi ‘Her Şey Güzel Olacak’, geçirdiği kazayla hayatı altüst olan genç bir yazarın kişisel dramına yoğunlaşıyor. Finalinde umuda göz kırpan film, şiirsel anlatımıyla haftanın en iyi yapımı olarak anılmayı hak ediyor.
Yeni sezonun iyiden iyiye salonlara yansıdığı bu hafta ikisi yerli olmak üzere, vizyona on yapım girdi. Animasyon severlerin de iki filmle unutulmadığı haftanın en dikkat çeken yapımı ise Alman sinemasının önemli yönetmenlerinden Wim Wenders imzasını taşıyan Her Şey Güzel Olacak (Every Thing Will Be Fine) adlı film oldu. Genç bir yazarın mesleği, sevgilisi ve babasıyla yaşadığı sorunlara yoğunlaşan film, yeni romanı için yolculuğa çıkan ve bu yolculukta yaşadığı bir kazayla sarsılan yazarın geçirdiği zorlu sürecin izini sürüyor. Ünlü oyuncu James Franco’nun genç yazarı etkileyici bir performansla canlandırdığı filmin diğer başrol oyuncuları ise Rachel McAdams, Peter Stormare ve Charlotte Gainsbourg.
Film, genç yazar Tomas’ın yeni romanını yazmak için çıktığı yolculukla başlıyor. Bu süreçte aynı evi paylaştığı sevgilisi ile yaşadığı sorunlara da kafa yoran yazar, dönüş yolunda trajik bir kaza geçirir. Olaydan çok etkilenen Tomas, bir yandan kazanın etkisinden kurtulmaya, diğer yandan da sevgilisi ve babasıyla yaşadığı sorunları aşmaya çalışır. Aradan geçen zaman zarfında yeni bir ilişki ile yoluna devam eden genç yazar, kazanın tanıklarından birinin yeniden karşısına çıkmasıyla birlikte daha büyük bir hesaplaşmanın içine girer.
Acıdan malzeme çıkarmak..
Geçirdiği kazayı unutmaya çalışarak yeni romanına başlayan ve kazadan arta kalanları da romanına konu eden Tomas’ın bu tavrı bunun bir tür çıkarcılık olup olmadığı sorusunu getiriyor akla. Tam da bu noktada, tecrübenin sanata aktarımı ile yaşananları kazanca dönüştürme arasındaki ince çizgiye dikkat çeken yönetmen, olan biteni vicdan eksenli sorularla bir hesaplaşmaya dönüştürüyor. Romanın yayımlanmasının ardından kazanın tanıklarından birinin geri dönmesiyle birlikte bu hesaplaşma farklı bir boyuta taşınıyor. Geride bıraktığını düşündüğü kimi hatalarla yeniden yüzleşmek zorunda kalan yazar, onarılmayan her hatanın büyüyerek yolumuza çıkacağı gerçeğini bir kez daha hatırlatıyor. Terk ettiği eski sevgilisi, birlikte yaşamaya başladığı yeni hayat arkadaşı ile kaza nedeniyle tanıdığı acılı anne arasında sıkışıp kalan Tomas’ın yaşadıkları, seyirciyi insan ilişkileri konusunda bir dizi soruyla baş başa bırakıyor. Kurgu, senaryo ve oyunculuklarıyla başarılı bir kompozisyon örneği sergileyen film, yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen finalinde umuda göz kırpmayı da ihmal etmiyor.
Görsel bir şölen
Resim, fotoğraf ile görüntü yönetmenliğini tecrübe eden ve çok sayıda ödüllü belgesele imza atan 70 yaşındaki ünlü yönetmen Wim Wenders, birikimini filmine ustalıkla yansıtıyor. Açılış sahnesindeki şiirsel görüntülerle peşi sıra gelen birbirinden şık kadrajlar ve kamera hareketleriyle deyim yerindeyse ‘döktüren’ usta yönetmen, filmini şiirsel bir şölene dönüştürüyor. Yazarın yaşadığı psikolojik gerilim ve buhranı görsel açıdan başarıyla beyazperdeye taşıyan filmin Berlin’de Onursal Altın Ayı ile ödüllendirildiğini de hatırlatalım.