Romanya sinemasından harika filmler izlemeye alışkınız, fakat Întregalde yine de bizi şaşırtmayı başardı.
Çıkış noktası gayet basit: Belediyede çalışan üç görevli, ücra noktalardaki ihtiyaç sahiplerine erzak götürmek için yola çıkıyor. Karşılaştıkları yaşlı adam yorulduğunu, yakınlarda bir değirmen olduğunu ve orada ihtiyaç sahibi arkadaşları olduğunu vs. söyleyince, başta biraz gönülsüz de olsalar ekip yollarını değiştirip daha dar ve çamurlu bir patikaya sapıyor. Evet, bu bir Hollywood usulü teen-slasher olsa ne yaşanacağını az çok bilirdik. Ya yaşlı adam katil çıkardı ya da götürdüğü yerdeki biri ve gençler birer birer avlanırdı. Öyle olmuyor ama çok geçmeden yolda kalıyorlar. Battıkları çamurdan kurtulmaya çabalarlarken yaşlı adam, şu andan itibaren ismiyle hitap edip Kente diyelim, arabanın önünde duruyor ve cipin ani bir sıçrama yapıp adamı ezeceğinden korkuyoruz. Bu da olmuyor. Kente’nin, kadınlardan birinin atkısına gösterdiği ilgi nedeniyle sapık olabileceğini düşünüyoruz ama çok geçmeden gey olduğu söyleniyor.
Sonra daha kötü bir çamura saplanıyorlar, Kente kaçıyor, belediye çalışanlarının survival (hayatta kalma) filmlerindeki gibi bir soğukla, açlıkla mücadeleye girişeceklerini düşünüyoruz fakat araç erzak dolu, benzin bitmiyor, kimse ölümüne üşümüyor. Dan, Kente’nin peşinden gittiğinde kadınlara yardımcı olmak üzere, çingene diliyle konuştukları için ne dedikleri anlaşılmayan bir adam ve bir genç geliyor. Tamam diyoruz, bu adam gergin. Kendisine erzak yardımı gelmediği için laf da sokuyor, kesin bir şey yapacak! Bu da olmuyor. Hatta ortamı yumuşatmasını beklediğimiz, adamın yanındaki genç oğlan daha sinirli çıkıyor ve gerçekten yardım etmeye çalışıyorlar.
Dan gittiği değirmende Kente’den hafif bir kötek yiyor, sinirlenip dönüyor, bu kez de duyarlı olan kadın onu orada bırakamayız, ölür diye söylenerek Kente’nin peşine düşüyor. Geride kalan genç kadına mı bir şey olacak derken, o da olmuyor. Kente’nin demans hastalığından mustarip olduğunu ve gençliğindeki eşcinsel aşk öyküsüyle içinin kavrulduğunu öğreniyoruz. Senaryoyu da yazan yönetmen Radu Muntean, bir an bile beklentilerimizi karşılamıyor, sürekli şaşırtıyor. Bir filmi şaşkınlık içinde izleyebiliriz, türlerle oynayan ya da türler arasında dolaşan çok film gördük ancak tüm bunları bu kadar doğal bir şekilde bir araya getirebilen, bir an bile yapmacık durmayan, akışta en ufak bir hesapçılık hissettirmeyen böyle bir iş kırk yılda bir çıkar karşımıza. Yönetmenin upuzun tek planları, zorlu çekimleri kesmeden yapabilmesi ve izlediğimiz insanların oyuncu olup olmadıklarından şüphe ettiren performansları da bu gerçeğe dokunma hissini güçlendiriyor. Bu noktada Kente’yi oynayan Luca Sabin’e bir parantez açmak lazım. Kendisi oyuncuysa Daniel Day-Lewis hasetinden tüm filmlerini yaktırabilir. Böyle bir doğallık, rolüyle fiziksel benzeşme, gözbebeklerinin donukluğuna kadar rolüyle bütünleşme olamaz. Oyuncu değilse, “çok iyi oyuncu yönetirim” diye övünen yönetmenler mesleği bırakabilir. Radu Muntean o replikleri gerçek birine nasıl böyle doğal söyletti, uzun tek planlardan nasıl hatasız çıkıldı bilmiyoruz. Böyle bir şey görmedik.
Întregalde, 41. İstanbul Film Festivali’nin Dünya Festivallerinden / Best of the Fests bölümünde gösterilecek.