Suça bulaşmış bir ailenin kaçışını sürükleyici bir dille anlatan Helâk: Kayıp Köy, korku ve gerilimi başarıyla harmanlayan bir yapım. Yönetmen Özgür Bakar, bazı klişe ve zaaflara rağmen doğal anlatımı ve başarılı görsel sahneleriyle dikkat çeken bir iş çıkarmış ortaya.
Geçtiğimiz yıl ‘Azazil; Düğüm’ isimli filmiyle ikinci korku denemesini yapan genç yönetmen Özgür Bakar, cin klişesinden arındırılmış hikâyesi ‘Helâk: Kayıp Köy’le bir kez daha sinemaseverlerin karşısına çıktı. Önceki filmine oranla daha iyi bir dil yakalamayı başaran Özgür Bakar, hikâye ve tekniğiyle olgun bir iş çıkarırken, oyuncu performansları ve doğal atmosferiyle dikkat çeken film, kimi zaaflarına rağmen seyirciyi korkulu bir yolculuğa çıkarıyor.
Suat ve ailesi, karıştıkları bir suç olayı nedeniyle dört günlüğüne gözden kaybolmaya karar verir. Arkadaşlarının yardımıyla 19. Köy denilen yere geldiklerinde, bazı paranormal olaylara tanık olurlar. Artan gariplikler kısa sürede içinden çıkılmaz bir hale dönüşmeye başlayınca, kurtulmak için köyden ayrılmaya çalışan aileyi korku dolu saatler bekliyordur.
Azazil; Düğüm’de olduğu gibi bu yeni filmde de orijinal jenerikle dikkat çekiyor. Etkileyici bir sahneyle başlayan Helâk: Kayıp Köy, daha ilk andan itibaren seyirciyi gizemli bir olay örgüsünün içine çekiyor. Genel planların yoğunlukta olduğu ilk sahneler yerli korku filmlerinde görmeye alışık olmadığımız düzeyde etkileyici görüntüler barındırıyor. Gizemini büyük ölçüde finale kadar koruyan film, yer yer zayıflasa da hikâyesini iyi bir kıvamda tutmayı başarıyor.
Filmin anahtar kelimesi doğallık. Senaryo başta olmak üzere ses, müzik, mekân ve kostümlerle doğal bir atmosfer oluşturan yönetmen, anlatımda da yerel bir tavır tutturmaya çalışıyor. Korku unsuru olarak kullanılan pek çok karakter ve ayrıntı özenle seçilmiş hissi verirken, ses ve müziklerin makul ölçülerde kullanılması filmin doğal atmosferine büyük katkı sağlıyor. Klişe sayılabilecek kurgusuna rağmen ağır ağır ilerleyen olay örgüsü, senaryodaki günlük konuşma dilinin doğallığı, yerli korku filmlerinden aşina olduğumuz yapaylığı önemli ölçüde gideriyor.
Bunun yanında yıldırım ve gök gürültülerinin kullanıldığı sahneler ile az sayıdaki ani ses efektleri, korku klişelerinin bir nevi tekrarı olmuş. Çocuk oyuncunun tutuk performansı, imam karakteri ile muhtarın finale doğru oyunculuk ciddiyetini kaybettikleri kimi sahneler, sarkmalara neden olmuş. Filmin belki de en büyük zaafı yine finale doğru artan didaktik üslup. İlk sahnelerden itibaren makul biçimde ilerleyen film, sona doğru verilmek istenen mesaj ve derslerle ivme kaybediyor.
Türk korku sinemasında görmeye alışık olduğumuz yapay oyunculuklar, Helak: Kayıp Köy’de son derece az. Filmin başrolünü üstlenen genç oyuncu Soydan Soydaş, doğal ve gerçekçi oyunculuğuyla en başarılı performansı sergilerken, eşi rolündeki Tuğçe Aksum tam aksine, tutuk ve yapay oyunculuğuyla adeta partnerine ayak bağı oluyor. Filmin diğer bir önemli performansını sergileyen muhtar rolündeki Süleyman Kabaali, özellikle ses ve mimikleriyle seyircide korku uyandırıyor. Suat’ın kayınbiraderini canlandıran genç oyuncu Ömer Güney, kimi sahnelerde enerjisi düşse de, büyük ölçüde rolünün hakkını veriyor.