Filmlerle, sinema sohbetleriyle geçen bir festivalin daha sonuna geldik. Boğaziçi, Meksikalı yönetmen Carlos Reygadas’ın masterclassı ve Louis Wain’in Renkli Dünyası filminin gösterimiyle bugün sona eriyor. Yarın gerçekleşecek kapanış töreninde ise ödüller sahiplerini bulacak.
Ulusal yarışma filmleri değerlendirmelerinin ikinci kısmına geçmeden önce farklı olaylar içerisinde varoluşsal sıkıntılar çeken kahraman filmleriyle karşı karşıyayız. Her birinin kendi dünyasına dair bir sözü var. Ama dünyanın kapıları herkese açık mı sorusunun cevaplar değişiyor. Tamamlanmamış senaryoların oluşturduğu bir kısır döngü var denilebilir. O zaman ikinci kısımda yer alan film değerlendirmelerine geçelim.
- Kafes
Filmin ilk sahnesinden hikayenin içine girip girmeyeceğiniz belli olur.Bazen sürprizler olur ve yanılabilirsiniz.Bazen ise tam da beklediğiniz gibi bir film izlersiniz.Cemil Ağacıkoğlu’nun yönetmen koltuğunda yer aldığı Kafes’in ilk andan itibaren dünyasına giremedim.Polislikten atılan Hasan, Laleli’nin arka sokaklarında yer alan İzmir Otel’de otelci olarak çalışmaya başlar. Polisliğe dönmek için yollar ararken en yakın arkadaşı,kız kardeşi ve herkesle karşı karşıya gelir.Bir yandan iade-i itibar isterken diğer yandan ölen silah arkadaşının intikamını almak ister. Suçluyu, suçluları arar.Onun arayışının arka fonunda Beyazıt’ın arka sokakları vardır. Hasan savrulmuş bir karakterdir.Ama savruluşunun yaratmak istediği ‘kafes’ içerisindeyiz bakış açısı kısıtlı kalıyor.O kısıtlılık hikaye ile aranızdaki mesafeyi arttırıyor.Filme dair başrol oyuncusu Tarhan Karagöz’ün rol için harika bir seçim olduğu eklenebilir.
- İki Şafak Arasında
Toplumumuzun erkeklerinin büyümelerine, sorumluluk almalarına dair başka bir hikaye ile daha karşı karşıyayız.Hikayenin başrolünde ailenin küçük oğlu Kadir var.Kadir sevdiği kızla evlenmek istediğini daha babasıyla konuşmamış ama kızın ailesiyle tanışmaya gidecek kadar kararlı bir genç.Ailesine, abisine inanıyor ve güveniyor.Herkesin ailesine inancının sarsıldığı ve gerçekleri gördüğü bir an vardır. Kadir içinse bu süreç fabrikalarında yaşanan bir işçi kazasıyla başlıyor. Bir yandan ailesinin yanında olmaya çalışırken diğer yandan sevdiği kızın babasıyla tanışmaya gidiyor.İki arada bir derede kalıyor.Ta ki sorgulamadan güvenme aşamasından sorgulama aşamasına geçene kadar.Anlattığım noktaya kadar filmin temposu ilerliyor, gerilim duygusu tırmanıyor.Tırmandığı noktada ise kala kalıyor.Çünkü yönetmen filmi bitirmemeyi tercih ediyor. İran sinemasında gördüğümüz adalet ve vicdan ikilemini yaratıyor ama sonunda bağlayamıyor. Kadir’in büyümesi yarım kalıyor.
- Anadolu Leoparı
Zaman değişirken düzeni korumak mümkün müdür?Dünya, düzen, sistem değişirken bir şeyler aynı kalabilir mi? Ankara Hayvanat Bahçesi Müdürü Fikret, yok olacak bahçesi içerisinde düzenin aynı kalmasını istiyor.Ama sisteme dahil olan herkes onu değiştirmek, bir Arap ortaklı lunapark haline getirmek istiyor.Bahçenin kapanmasının önünde sadece ülkemizde bulunan Anadolu Leoparı’nın varlığı engel. Ona bir şey olması durumunda bahçe kapanacak.Fikret bir yandan yıllar yılı devam eden düzeninin içine hapsolmuş bir yandan bu alışkanlıktan memnun.Ama yaşama tutunmak için üzerindeki ölü toprağını atmak için bir sebep arıyor.O sebepte onun için Anadolu Leoparı. Günümüzde geçen hikayede mimari anlamda da teknolojik anlamda da bir zamansızlık duygusu inşa ediliyor.İnşa edilen zamansızlık duygusu savcının anlattığı çeşitli hikayelerle ‘mezar kazıcıların’ her dair yaşayacağı düşüncesiyle tamamlanıyor.Fikret’in bir mezar kazıcısı olma durumu temellendirilirken yönetmenin müphem bir dünya yaratmaktaki başarısı karakterinin tamamlanmasında olmuyor.
- Bağlılık Hasan
Her yerde İstanbul’un mekan olduğu birçok filmin yapılması gerektiğini söylüyorum.Aynı zamanda taşra insanlarının varoluşsal sıkıntılarından usandığımızı belirtirim.Bağlılık Hasan’a da bu düşünceyle girdim.Hasan’ın hikayesinde bir şark kurnazlığı değil sistem içerisinde ezilen birisini görmeyi bekliyordum.Kaplanoğlu hikayeyi katman katman inşa edişinde ilk olarak bu noktada şaşırttı.Hasan’ın giderek sistemi kullanan, boşluklarını bulan bir kurnaz olduğunu gösterdi.Onun kurnazlığının vicdani muhasebesini ise rüyalarda elmaların isyanıyla anlattı. Diğer yandan ahlaki olarak yaşanan ikilemleri de helalleşme kavramı üzerinden anlatarak eleştirisini sakınmadı. Vicdani yükleri görmemek tercih edilebilir ama öte dünyaya dair bir inancın varsa zamanı geldiğinde gün yüzüne çıkar.Her şeyin kılıfına uydurulmaya alışıldığı günümüz dünyasına Kaplanoğlu inanç dünyasından bir cevap veriyor.Ahlaki olarak kendinizi temellendirdiğiniz noktadan vicdanınız gün yüzüne çıkar ve susturulan sesler kendini gösterir.İlk baştaki neden taşraya dönüş sorusuda kendini cevaplamış oldu.İnsan hangi sorunla hemhal ise ve oranın kökenini neresi görüyorsa orayla ilgili hikayeyi seyir zevki yaşatarak anlatıyor.O zaman taşranın hikayesini onu her şeyiyle gösterebilecek, orayla bir bağı olan yönetmenler anlatmalı.Çeşitliliğe o zaman ulaşabiliriz.Bağlılık Hasan ile ilgili bitirmeden Umut Karadağ’ın oyunculuğu için ayrı konuşmak gerek.Kendisini dizilerde hep aynı rollerde izlemeye alışığız.Ama bu filmde oyunculuğunun farklı bir boyutunu gösteriyor, karakteriyle bütünleşiyor.
Dokuz filmle biten festival sonrasında ulusal filmler arasında farklı biçim ve konuları deneyen filmler benim için bir adım daha öne çıktı.Denilen her yeni hikayenin, tarzının, çekim biçiminin sinemamızın ilerlemesi noktasında sağlayacağı katkı göz ardı edilemez.Onun dışında çoğu filmin senaryosunu katmanlandırmada sorunları olduğuydu.Bir süre daha beklese yönetmen, senaryo üzerinde daha fazla çalışsa çok daha iyi filmler izlemiş olacaktık.Teknik anlamda ilerlememiz senaryo anlamında da kat edildiğinde her sene sadece festivallerde gösterilen ve sonrasında yok olan filmler kervanından kurtulacağız diye umut ediyorum.