03 Eylül 2021 haftasının vizyon filmlerinden Tüp / Meander ismini, eğimli akarsu yataklarının ovalarda çizdiği S harfi şekline verilen “menderes” kelimesinden alıyor. Meander “labirent” anlamına da geliyor fakat son yıllarda ülkemizde gösterime sunulan dokuz filmin isminde bu kelime geçtiği için olacak, dağıtımcı Tüp ismini uygun bulmuş. Filmde tüple ilgili hiçbir şey olmadığını baştan söyleyelim.
Filmin ilk saniyelerinde, henüz şirket adları yazarken üç farklı radyo kanalının yayınlarını duyuyoruz. Dikkat ya da anlam vermenin zor olduğu bu cümlelerden biri uzaylılarla, biri tanrı inancıyla, sonuncusu ise ortalıkta gezinen, iki kadını öldüren bir katille ilgili. Sonra Lisa ile tanışıyoruz. Kaybettiği kızının 9. doğum gününde kendini dağlara vuran ve yoldan geçen bir araç onu ezsin diye yere yatmış acılı bir anne. Son anda bu intihar fikrinden vazgeçiyor ama kaybolduğu için eve dönüş yolunda bir yabancının aracına biniyor. Tahmin edebileceğiniz üzere üçüncü radyo kanalında bahsedilen katilin aracı bu ama beklenen olmuyor ve bayılıyor Lisa, uyandığındaysa sol kolunda, üzerinde 10 dakikadan geri sayan dev bir bilezikle, ölümcül tuzaklarla dolu bir labirentte buluyor kendisini.
Fransız yapımı kapalı alan gerilimi ilk bakışta 1997 yılının popüler filmi Küp / Cube’ü hatırlatıyor. Kapana kısılanların ölümcül tuzaklarla dolu, labirenti andıran, son teknoloji ürünü bir yapıdan “doğru hamleleri yaparak” çıkıp çıkamayacaklarını izleyeceğiz sanıyoruz fakat Tüp bambaşka bir yönde gidiyor. Evet, Lisa rengarenk LED ışıklarla dolu tünellerde sürünüyor, ilerledikçe çürümüş cesetlerle, lav silahlarıyla, oksijensiz bölmelerle, daralan duvarlarla, keskin bir pervaneyle, kötü kalpli bir adamla, insan formunda bir yaratıkla falan boğuşuyor fakat bulunduğu yapının insan işi olmadığını anlıyoruz sonunda. Senarist ve yönetmen Mathieu Turi seyirciye net cevaplar vermiyor fakat Lisa’nın babasını, henüz bebekken yattığı beşikten baktığı açıyla yeniden izleyebiliyor oluşu, labirentin deli dahi insanlar tarafından değil, ilahi ya da uzaylı yaratıklarca inşa edildiği düşüncesini sağlamlaştırıyor. Bu da bizi radyodaki yayınlardan ilkine götürüyor.
Lisa labirentte uyandığında üzerinde özel bir kıyafet var. “Nasıl kibar bir caniyse, kurbanı sürünürken dizleri ya da dirsekleri acımasın diye koruyucu takmış, yola içme suyu koymuş,” diye düşündürten bu görüntü, insan kafatası-robot karışımı sağlık personeli(!) geldiğinde hepten kafa karıştırıcı bir hale bürünüyor. Lisa’nın yaralarını bilmediğimiz bir teknolojiyle onaran labirent, eğer uzaylılar tarafından inşa edildiyse, nedeni konusunda yargıya varmamızı biraz daha zorlaştırıyor. Finalde Lisa’nın kızıyla birlikte ve tamamen iyileşmiş halde oturduğu şelale kenarıysa tam bir muamma. Yaralarından kurtulmuş Lisa kızına “öldüm mü” diye soruyor ve aldığı cevap “birçok kez” oluyor. Peki burası bir tür cennet bahçesiyse ve labirent de son sınavsa (bakınız ikinci radyo yayını), son karede gösterilen gezegenlerle neden uzayda olduğumuzu düşünmemiz isteniyor? Eminim Turi’nin bu konuda bir açıklaması vardır, ya da belki yoktur.
Hollywood filmlerinin deneyimli yönetmen asistanı Mathieu Turi’nin eleştirmenlerin seyirciden daha çok sevdiği ikinci uzun metrajı hikayesine inandıramasa da görsel anlamda tatmin edici ve felsefesini çözmeye çalışarak canınızı sıkmak yerine lunapark eğlencesi olarak yaklaşırsanız daha çok zevk almanız mümkün. Yine de bana sorarsanız “yas tutma, yaşamana bak” diyor ve Lisa’nın bunu öldükten sonra anlaması epey acımasızca.