İlk yılında #HerŞeydenBirazKalır sloganıyla farklı kültürleri, gelenekleri ve görenekleri diaspora toplulukları aracılığıyla Atlas Sineması’nda sinemaseverlerle buluşturmaya başlayan Diaspora Uluslararası Kısa Film Festivali’nin ilk gününde yarışma filmlerinin gösterimi ve diaspora sinemasının konuşulduğu söyleşi gerçekleşti.
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) tarafından Tü
Festivalin ilk günü saat 14.00 seansında Cemalettin Baş‘ın Almanya’ya gelin giden Reyhan’ın bir fotoğraf stüdyosunda yaşadığı hayal kırıklığını anlatan Düğün Fotoğrafı, Sandra Desmazieres‘in Vietnam’da büyüyen fakat savaş nedeniyle Kuzey ve Güney’e savrulmak zorunda kalan iki kız kardeşin birbirlerine gönderdikleri mektuplarda yazanları işleyen Flowing Home, Hüseyin Aydın Gürsoy‘un eşiyle Fransa’da çalışan Elif’in, oğluna daha iyi bir gelecek sunmak için Türkiye’ye dönüp dönmeme konusunda yaşadığı çatışmaya odaklanan Toz Olmak ve Hatip Karabudak‘ın savaştan kaçarak İstanbul’a gelen 12 yaşındaki Ali Raşid’in var olma mücadelesini işleyen Zamanın Rengi filmlerinin gösterimi gerçekleşti.
“Bu Filmle Fotoğrafın Değerini Göstermek İstedim”
Günün ilk söyleşisi, yönetmenliğini Cemalettin Baş’ın yaptığı Düğün Fotoğrafı filmi üzerine oldu. Filmin hikayesini annesinin başından geçen bir olaydan dolayı yazdığını söyleyen Baş, tüm karakterlerin kendisinin ailesini temsil ettiğini belirtti. “Gerçekte yaşanan bu hikayeyi seyirci olarak nasıl izlerim?” sorusundan yola çıkarak filmi çektiğine değinen yönetmen, üç aylık iyi bir ön hazırlık süreci geçirdikleri için filmin çekiminin bir günde tamamlandığına dikkat çekti. “Telefonda taşıdığımız ve bastırmaya dahi tenezzül etmediğimiz bir fotoğrafın zamanında ne kadar önem arz edebileceğini göstermek istedim bu filmle” diyen Baş, annesinin gelinlikle çekilmiş bir fotoğrafının olmamasının bunda etkili olduğunu vurguladı.
“Final Sahnesi Üzerine Bir Hafta Çalıştık”
Bir diğer soru cevap etkinliği ise Toz Olmak filminin yönetmen yardımcısı Alexandra Kan’ın katılımıyla gerçekleştirildi. Filmin gerilim dolu final sahnesi hakkında söyleşiye başlayan Kan, seyirciye o duyguyu yaşatmak için sahne üzerinde bir haftalık çalışma süreci gerçekleştirdiklerini anlattı. Filmde yalnızca baba karakterinin Türkçe konuştuğunu, diğer oyuncuların ise Fransızca konuştuklarını belirten Kan, yönetmen Hüseyin Aydın Gürsoy ile film çekmenin oldukça öğretici ve zevkli olduğunu belirterek on yıldır birlikte çalıştıklarını söyledi. Filmin Türkler’in de yoğun olarak yaşadığı Fransa’nın kuzeyinde çekildiğine dikkat çeken Kan, filmin gerçek bir hikayeden uyarlandığını belirtti.
Festivalde saat 17.00 seansında ise Gülden Gevher Öz ve Olcay Seda Özaltan‘ın Müslüman ve Yahudi ailelere mensup olan iki yakın arkadaşın ayrılmadan önce yaptıkları teselli sohbetini işleyen Cennet, Roman Hodel‘in bir futbol maçını yöneten hakemin karşı karşıya kaldığı baskılar sonucundaki reaksiyonunu anlatan Hakem, Yasemin Demirci‘nin üniversite eğitimini tamamlamak için Londra’ya giden İklim’in yaşadığı yabancılaşma hissini sunan İklim Değişimi ve Jason Park’ın mobil hediyelik eşya dükkanı sahibi olan ve Chicago şehrinde satış yapan genç bir Koreli Amerikan dolandırıcının hikayesini anlatan Bj’s Mobile Gift Shop filmleri seyirciyle buluştu.
Gösterim sonrası sahneye çıkan ilk ekip Cennet filminin yönetmenleri Gülden Gevher Öz ve Olcay Seda Özaltan oldu. Uzun süreden beri arkadaşlık yaptıklarını söyleyen yönetmenler filmin hikayesinin çıkış noktasının ise İzmir’de Yahudi, Hristiyan ve Müslümanlar’ın birlikte yaşadıkları Kemeraltı bölgesindeki çocuklar olduğunu söylediler. Çocukları birbirleriyle uyum içinde ve arkadaşça oynadıklarını gördüklerinde bundan çok etkilendiklerini vurgulayan ikili, birlikte film çekmekle alakalı kendilerine yöneltilen soruya “Uzun zamandan beri arkadaş olduğumuz ve hayata çok benzer noktalardan baktığımız için neredeyse hiç zorlanmadık” cevabını verdiler.
Soru cevap etkinliğinin ikincisinde ise sahnedeki isim İklim Değişimi filminin yönetmeni Yasemin Demirci oldu. Yıllarca yurt dışında eğitim aldığını söyleyen ve ilk olarak bir geri dönüş filmi çekmeyi düşündüğünü ifade eden Demirci “Etrafımda yurt dışına gelip yeni bir hayata başlama, yaşadığı yeni yere adapte olma sıkıntıları yaşayan insanları tanıdıkça bir gidişin sancılarını anlatmaya dönüşen bir film oldu” dedi. Filmin hikayeden çok bir karakter filmi olduğunu da vurgulayan Demirci, bunun da gidilen başka bir coğrafyada yaşanılan depresif hallerinden dolayı gerçekleştiğini söyledi. Filmin hikayesine bir son yazmak istemediğini de belirten yönetmen, bu hikayelerin bir sonu olmadığını ve hayatın içerisinde sürekli var olduğunun altını çizdi.
Yönetmenliğini Roman Hodel’in yaptığı Hakem de söyleşisi yapılan bir başka film oldu. Filmin yapımcısı Franziska Sonderfilm sayesinde futbolla alakalı birçok bilgiyi edindiğini söylerken bu hikayeyle birlikte yüksek baskı altında çalışan insanların hikayesini anlatmayı amaçladıklarını belirtti. Futbol takımlarının güvenini kazanmak için çekim öncesi çok fazla iş yaptıklarını belirten Sonder, takımlara erişim sağlamanın kendileri açısından kolay olmadığını söyledi. Maç esnasında sadece 90 dakika çekim şansları olduğunu ifade eden Sonder, filmin çekimini üç günün sonunda elde ettikleri sağlıklı görüntülerle yaptıklarını vurguladı.
Bj’s Mobile Gift Shop filminin başrol oyuncusu Johnnyboy Tellem de sorulara cevap veren isimlerden biri oldu. Filmin baş karakteri, rolünü oynarken zorlanmadığını ve yönetmenin yakın arkadaşı olduğu için de senaryonun yazım sürecinde kendisinin rolüyle alakalı çok fazla bilgi edindiğini söyledi. Yaşam mücadelesi veren ve sürekli koşturmak zorunda olan karakterinin dışarıdaki yaşamın yüksek tempoda olduğunu ifade eden Tellem, ailesinin yanına eve geldiğinde ise gerçeklerle yüzleştiğini ve ev içindeki hikayenin işleyişinin de bundan dolayı biraz daha yavaşladığını vurguladı.
Festivalin ilk gününde saat 20.00 seansında ise Mahdi Fleifel’in Filistinli gençlerin kamplardaki kötü yaşam koşullarını ortadan kaldırmak amacıyla başvurduğu farklı çözüm yolları ve yaşadıklarına dair sosyolojik bir inceleme sunan 3 Logical Exits, Nazim Şerbetov’un Karabağ’da çıkan savaş sırasında hatıralara dalıp uyuyan bir kadının rüyasında gördüklerini anlatan 28, Maximilian Badier-Rosenthal‘ın gece banliyödeki evlerine dönen Mourad ve Harrison’ın Vietnam kökenli yaşlı bir adamla karşılaşmasını işleyen Malabar ve Emir Külal Haznevi‘nin 8 yaşındaki Zehra’nın Almanya’da işçi olarak çalışan dayısının hayatını tesadüfi bir şekilde kurtardığını anlatan Yüksek İrtifa ya da Şeylerin Tuhaflığı filmleri gösterimini gerçekleştirdi.
Gösterim sonrasında soruları yanıtlayan ilk isim, Yüksek İrtifa ya da Şeylerin Tuhaflığı filminin yapımcısı Emrah Tellioğlu oldu. Filmin bir dönem hikayesi anlattığını belirten Tellioğlu, kısa film çekmek isteyen yönetmenlerin böyle bir tercihte bulunması halinde çok ciddi maliyetlerden dolayı zorluklarla karşılaşacakları hakkında bilgi verdi. Almanya’ya gidenlerle gelenlerin kültür karmaşasının en net biçimde yaşadığı dönemleri filmde işlediklerini ifade eden Tellioğlu, iki karakterle Türkiye’nin o yıllardaki atmosferini de verdiklerinin vurgusunu yaptı.
Bir diğer soru cevap etkinliği de Malabar filminin yönetmeni Badier-Rosenthal ile gerçekleştirildi. Filmi çekerken genç ve yaşlı jenerasyon arasındaki farkı anlatmayı; kültür farklılıklarını göstermeyi amaçladığını anlatan yönetmen, bu hikayeleri anlatmaktan hoşlandığını söyledi. Paris’in arka sokaklarının filmdekinin aksine çok daha karışık olduğunu söyleyen ve kendisinin de orada yaşadığını ifade etti. Malabar’ın Fransa’da bir sakız markası olduğunu ifade eden yönetmen bunun yanı sıra hem Fransızca’da hem de Hint dilinde “güçlü” anlamına geldiğinin de bilgisini verdi.
Seyircilerden gelen soruları yanıtlayan bir başka isim 3 Logical Exits filmiyle Mahdi Fleifel oldu. Filmin verdiği doğallık duygusunun başarısını filmdeki herkesi tanımaktan geçtiğini ve çekim sürecinin yıllara dayandığını ifade eden yönetmen, bunun da kendisini daha rahat hissettirdiğini belirtti. Kariyerinde farklı türlerde filmler çektiğini söyleyen Fleifel, birçok proje üzerinde çalıştığını ve hangisi önce biterse onun üzerinden kariyerini ilerlettiğini vurguladı. Filmi çektikten sonra gerçek hayatta benzer sorunların devam edip etmediğini cevaplayan Fleifel, “Evet bir şeyler değişti ama daha kötü oldu”dedi.
Günün son soru cevap etkinliği ise 28 filminin yönetmeni Nazim Şerbetov ile gerçekleştirildi. Filmdeki başrol karakterinin gerçek hayatta da Şuşalı olduğunu ve Karabağ’daki savaşta evlerinden göçmek zorunda kaldıklarını belirten yönetmen, bu yüzden de çocukken travma geçirdiğini söyledi. “Hikayede bir taraf seçmeden sadece savaşın insanların ve çocukların üzerinde ne gibi travmalara sebep olduğunu göstermek istedim” diyen Şerbetov, savaşın gerçekleştiği bölgelere giderek tüm olanların izlerini birebir gördüğünü belirtti.
“Diaspora Olmak İki Toprağa İki Ayakla Basmaktır”
Festivalin ilk gününde film gösterimlerinin yanı sıra saat 16.00’da Akademi Beyoğlu’nda Sinema Yazarı Rıza Oylum, Yönetmen ve Oyuncu Haluk Piyes ile Yönetmen Maryna Er Gorbach’ın katılımıyla Gitme Kal Bu Şehirde: Diaspora Sineması söyleşisi gerçekleştirildi. Farklı ülke sinemalarının diaspora temsilleri üzerinden ele alındığı söyleşide, diaspora sinemasının özellikleri ve yönetmenlerin sinema diline etkileri konuşuldu. Söyleşide ilk söz alan isim Rıza Oylum oldu ve diaspora kavramını İran Sineması üzerinden açıkladı. İran’daki Şah Dönemi’nde yönetmenlerin yurt dışında çıktığını ve eğitimlerini burada tamamladığını söyleyen Oylum, yönetmenlerin kendilerine yakın gördüğü kültürün hikayelerini çektiğini belirtti. Bunun yanı sıra yurt dışına giden bazı yönetmenlerin de ilerleyen dönemlerde yurtlarına olan özlemle geri döndüklerine de dikkat çeken Oylum, yönetmen Sales’in ise Amerika’da yaşadığı dönemde İran sinema dilinden uzaklaştığını vurguladı. “Çeşitli baskı unsurlarını üstünde hissedip ülkesini terk eden ve gittiği yerde o baskının dışına çıkmış olmasına rağmen yaratıcılıkla ilgili sıkıntılarla karşılaşıyorlar” diyen Oylum, Abbas Kiarüstemi ve Asghar Farhadi’yi örnek göstererek bu iki ismin yurt dışında çektiklerin filmlerin kendi ülkelerinde çektiklerine göre daha zayıf bir anlatıma sahip olduğunu vurguladı.
Söyleşide söz alan diğer isim de Haluk Piyes’ti. Diaspora olmanın farklı yönleri üzerine bir konuşma gerçekleştiren Piyes, yurt dışında yer alan yönetmenlerin en büyük sıkıntısının kendi hikayelerini anlatamamak şeklinde ifade etti. Yurt dışında üretim gerçekleştiren yönetmenleri zorlayan bir başka faktörü demotivasyon kelimesiyle tanımlayan Piyes, olumsuz düşünceler ve ön yargıların başarısızlığa yol açtığının altını çizdi. “Film yapmak bir savaştır” diyen Piyes, pes etmeden film çekilmesi gerektiğini söyledi ve diasporada olan yönetmenlerin yapması gerekenin de günlük hikayeleri anlatmak olduğunun vurgusunu yaptı.
Söyleşinin bir diğer konuşmacısı Maryna Er Gorbach da film yapma süreci hakkında bilgi verdi ve diasporada film yaparken ilk olarak kendisine dokunan bir konu üzerine yoğunlaştığını söyledi. Kendisini etkileyen bir olaya uzun bir süre maruz kaldığında filminin hikayesinin yavaş yavaş oluşmaya başladığını da anlatan Gorbach, senaryosunu oluşturmaya başladığını belirtti. Konuşmasında kendi deyimiyle diasporayı da tanımlayan Gorbach “Diaspora olmak iki ayakla iki toprağa basmaktır” dedi.
Festivalde İkinci Günün Programı
Diaspora Uluslararası Kısa Film Festivali’nin ikinci gününde toplam 12 filmin gösterimi yapılacak. Atlas Sineması’nda saat 14.00 seansında Number 10, The Affected, Ward’s Henna Party ve Teslimat filmlerinin gösterimi gerçekleştirilecek. Saat 17.00’de sinemaseverlerle buluşacak filmler ise Leftovers, Temmuz, A Year in Exile ve Susam olacak. Saat 20.00’deki günün son seansında ise sinemaseverler Brigitte Bardot, I Don’t Feel At Home Anywhere Anymore, Nha Mila ve The Virgin, The Old Lady, The Journey filmlerini takip edebilecekler.Festivalde ikinci gününde film gösterimlerin yanı sıra Akademi Beyoğlu’nda saat 14.00’te TRT 1 Kanal Koordinatörü Cemil Yavuz, Yönetmen Reis Çelik ve Yönetmen Nazif Tunç’un katılımıyla Kültür Taşıyıcısı Olarak Sinema söyleşisi gerçekleştirilecek. Söyleşide sinemanın birçok farklı işlevinden birisi olan kültür aktarımı konusu ele alınacak ve bu bağlamda filmlerin farklı toplumları tanımayı sağlayan özelliği üzerinde durulacak.
Saat 18.00’deki günün ikinci söyleşisinde ise Yönetmen Ensar Altay, Yönetmen Ümit Köreken, Yönetmen Banu Sıvacı ile Senarist ve Yazar Tarık Tufan’ın katılımıyla Sinemada Evrensel Hikaye Anlatıcılığı söyleşisi gerçekleştirilecek. Sinema aracılığı ile anlatılan insanlık hallerinin evrensel ölçekte değerlendirilmesinin yapılacağı söyleşide, anlatılan hikayelerin farklı kültürler üzerinde bıraktığı etkiler ve hikayeyi evrensel kılan unsurlar ele alınacak.
Festivalde Tüm Gösterimler Ücretsiz!
Dünyanın farklı ülkelerinden 24 filmi sinemaseverlerle buluşturmaya devam eden festivalde tüm gösterimler ücretsizolarak gerçekleştiriliyor. Seyircilerin sağlığı ve salonlarda dezenfeksiyona zaman ayırmak amacıyla günde üç seansın gerçekleştirileceği festivalde gösterim saatleri 14.00, 17.00 ve 20.00 olarak belirlendi.
Festival Çevrim İçi de Takip Edilebiliyor
Programda yer alan tüm filmler salondaki gösterimlerin yanı sıra festivalscope.com
Bu yıl Atlas Sineması’nda ilki düzenlenen Diaspora Uluslararası Kısa Film Festivali hakkında daha fazla bilgiye festivalin web sitesi diasporafilmfestival.