Türk sinemasının bu toprakların kadim değerleriyle sorunlu ilişkisi hayli derin ve çok boyutlu bir tartışma ancak sinemamızın dünyada eşine az rastlanır zenginlikteki bu tarihi ve kültürel mirası taşıyamadığı, öyle ya da böyle hikayemizi anlatma konusunda yetersiz kaldığı su götürmez bir gerçek. UNESCO’nun 2021 yılını ‘Yunus Emre Yılı’ ilan etmesiyle bu gerçekle bir kere daha yüzleşmek zorunda kaldık. Zira hayatı ve görüşleriyle evrensel boyutta geniş kabul gören Yunus Emre’nin yaşadığı bu topraklarda, 100 yılı geride bırakan Türk sinemasında biri orta, ikisi uzun metraj, 3 film dışında, Yunus’a dair kayda değer bir yapım ne yazık ki bulunmuyor. Utanç duyulası bu tablonun yanında televizyon alanında yalnızca bir dizinin çekilmiş olduğunu görmek ise ayrı garabet elbette.
Gönül isterdi ki farklı tür ve nitelikteki çok sayıda yapımı bu yazıda ayrıntılı biçimde ele alalım. Ne var ki az sayıda yapımla yetinip, bu filmlerde Yunus Emre’nin ele alınış şekillerine kısaca değineceğiz ama öncesinde bu üç filmin bazı ortak noktalarını hatırlatmakta yarar var.
Buğday mı, himmet mi?
Yazıda sözünü edeceğimiz “Gönüller Fatihi Yunus Emre”, “İçimizden Biri: Yunus Emre” ve “Yunus Emre: Aşkın Sesi” isimli üç film, temelde aynı hikâye üzerin inşa edilmişler. Başta kurgu olmak üzere teknik yaklaşımları farklılık arz etse de üç film de Yunus Emre’nin kıtlık sebebiyle Hacı Bektaş-ı Veli’ye giderek ondan köylü için erzak talep edişiyle başlıyor. Hacı Bektaş’ın Yunus’a ‘buğday mı istersin, himmet mi?’ diye sorması, onun da ‘buğday’ cevabını verişiyle ilerleyen hikâyeler, yine her üç filmde de Yunus’un sonraki pişmanlığı ve geri dönerek Hacı Bektaş’tan Tapduk Emre’nin dergâhına uzanan yolculuğunu konu ediyor.
Üç filmin diğer bir ortak özelliği de Yunus Emre şiirlerinin yoğun biçimde kullanılması. Tapduk Emre’nin dergahında aşkın duygularla içsel bir yolculuğa çıkan derviş Yunus’un terennüm ettiği şiirler, hikayeler boyunca senaryolara eşlik ediyor. Dönemin siyasi çekişmeleri, beylikler arasındaki iktidar mücadeleleri, Moğol istilası ve Anadolu’nun sosyoekonomik yapısına dair yorumlar, üç film (farklı tonlarda) yansıyor.
Öte yandan gerek süreleri ve gerekse hikayelerdeki çeşitli ayrıntılarıyla üç yapımın farklı özellikleri de öne çıkıyor. Kiminde Yunus’un etrafındaki bazı kahramanlar değişiklik gösterirken kiminde de siyasi ve dini konulardaki tutum ve yan hikayeler dikkat çekiyor. Finalleriyle de farklılık arz eden bu üç filme biraz yakından bakalım.
Gönüller Fatihi: Yunus Emre
Yapımcı, senarist ve yönetmenliğini Özdemir Birsel’in üstlendiği ‘Gönüller Fatihi: Yunus Emre’, 1973 yapımı, kurmaca bir film. Üç film arasında süre bakımından en uzun olan filmin öyküsü, sinemamızın önemli senarist ve oyuncularından İhsan Yüce’ye ait. Filmin ilginç özelliklerinden biri de bu aslında. Zira İhsan Yüce Bedrana, Kanal, Fazilet gibi önemli filmlerin yanı sıra Kemal Sunal’ın başrolünü üstlendiği Kibar Feyzo, İnatçı ve Öğretmen gibi kara komedi filmlerinin de senaristi aynı zamanda. Hatta 70’lerin başlarında çekilen bazı cinsel içerikli filmlerde de İhsan Yüce’nin imzası var. Bu tarz filmlerle aynı zaman diliminde yapılmış olan Yunus Emre temalı bir filmde Yüce’nin hikâye ve danışman sıfatıyla senaryoda adını görmek enteresan bir durum. Bununla birlikte gerek hikâye ve gerekse senaryo bakımından, Gönüller Fatihi: Yunus Emre’nin, diğer iki filme nazaran daha olgun ve nitelikli olduğunu belirtmek gerekiyor.
Tam da bu noktada önemli bir polemiği de hatırlatmakta yarar var. Dönemin yayınlarına da yansıdığı gibi, önemli edebiyat tarihçilerinden Abdülbaki Gölpınarlı, o yıllarda Yunus Emre’nin hayatının filme aktarılmasına karşı çıkar, hayatı filme alınırsa Yunus Emre’nin maskaraya döneceğini savunur. Buna karşın İhsan Yüce, ‘Yunus Emre’ye övgü yazmadım, onun insan sevgisi ve övgüsünü yansıtmaya çalıştım’ diyerek hikayesini ve dolayısıyla Yunus Emre’nin hayatının filme yansıtılmasını savunur. İhsan Yüce, verdiği cevapta Yunus Emre’nin Allah ve insan sevgisinin filmlerle daha büyük kitlelere ulaştırılması gerektiğini söyler.
1974’te vizyona gören ‘Gönüllerin Fatihi; Yunus Emre’ filminin kadrosu da dönemin önemli isimlerden oluşuyor. Yunus Emre’yi canlandıran Hakan Balamir’in başarılı performansı, aynı yıl düzenlenen Antalya Uluslararası Film Festivali’nde, ona ‘En İyi Erkek Oyuncu’ ödülünü kazandırır. Filmde Balamir’in yanı sıra Ali Şen, Atıf Kaptan, Şükriye Atav gibi usta oyuncular rol alırken, Şener Şen de filme sesiyle katkıda bulunuyor.
Film, kıtlık sebebiyle köyün ileri gelenleri tarafından, Yunus Emre’nin Hacı Bektaş-ı Veli’ye elçi olarak gönderilişiyle başlıyor. Hacı Bektaş, buğday isteyen Yunus’a, ‘Buğday mı istersin, himmet mi’ diye sorar. Köyün erzaka ihtiyaç duyduğunu söyleyen Yunus, buğdayda ısrarcı olur. Dönüş yolunda pişman olan Yunus, buğdayı köylüye teslim ettikten sonra, yeniden Bektaşi Dergahı’na döner. Ancak Hacı Bektaş, bu kez Yunus Emre’yi Tapduk Emre’ye yollar. Yolculuk esnasında yaşananları da ele alan film, Yunus’un Tapduk Emre Dergahı’nda yaşadıklarını, sonrasında Anadolu’da baş gösteren beylikler arası mücadeleler ve paralelinde yaşanan Selçuklu – Moğol ilişkileri ve Moğol istilasını da ayrıntılı biçimde beyazperdeye yansıtıyor. Yunus Emre’nin şeyhin kızı Bacım Sultan’a gönlünü kaptırması, Bacım Sultan’ın bir başkasına sevdalı olmasıyla Yunus’un büyük acılar çekişi filmde etraflı biçimde yer buluyor. Film, Yunus Emre’nin Allah aşkıyla derin bir içsel yolculuğa çıkışı Allah’a, insana ve tabiata dair şiirlerini terennüm edişiyle son buluyor. Diğer iki filmden farklı olarak siyasi çekişmeler ve sosyal sorunlara geniş yer veren “Gönüllerin Fatihi: Yunus Emre” eksik, klişe ve tartışmalı yanlarına rağmen bu konudaki en olgun yapım olarak öne çıkıyor.
İçimizden Biri: Yunus Emre
TRT tarafından 1989’da yaptırılan ‘İçimizden Biri: Yunus Emre’, yönetmenliğini Arslan Kaçar’ın yaptığı bir televizyon filmi. Kaçar’ın aynı zamanda senaryosunu da yazdığı filmde Yunus Emre’yi, ünlü oyuncu Rutkay Aziz canlandırıyor. Menderes Samancılar, Güzin Çorağan, Ahmet Uz ve Dilaver Uyanık gibi usta oyuncular, filmin diğer karakterlerini canlandırıyor.
46 dakikalık orta metraj filmin dökü drama tarzında olması onu diğer yapımlardan ayıran en önemli farkı. İstanbul Üniversitesi’nden bir grup akademisyenin sohbetiyle açılan film, bu akademisyenlerin aynı zamanda filmde bazı karakterleri canlandırmalarıyla devam ediyor. Rutkay Aziz’in teatral oyunculuk tarzını önemli ölçüde yansıtan Yunus Emre karakteri, film boyunca çeşitli şiir ve deyişlerle derviş Yunus’un mesajlarını seyirciye aktarıyor. Filmin başında seyirciyi Esin Afşar’ın Yunus Emre şiirinden beslediği bir şarkı karşılıyor.
‘Gönüllerin Fatihi: Yunus Emre’ filminde olduğu gibi, bu filmde de Yunus Emre’nin Hacı Bektaş’a buğday için gidişi ve sonrasında yaşananlar ele alınıyor. İlk filmden farklı olarak hikayesini Hacı Bektaş, Tapduk Emre karşılaşmalarıyla sınırlandıran film, Yunus’un şiirlerinin okunduğu, aralara bazı diyalog ve küçük hikayelerin serpiştirildiği bir tür dinleti formatında ilerleyerek sona eriyor.
Öte yandan Kültür Bakanlığı’nın katkılarıyla yapılan filmin yapımcıları arasında, Türk sinemasının iki büyük ustası Atıf Yılmaz ve Ömer Kavur’un yanı sıra, onlara bir dönem asistanlık yapan yapımcı Sadık Deveci’nin isimleri var.
Aşkın Sesi: Yunus Emre
Senaryo ve yönetmenliğini Kürşat Kızbaz’ın üstlendiği “Yunus Emre: Aşkın Sesi”, gösterişli tanıtımlar eşliğinde 2014’te vizyona giren Yunus Emre temalı bir başka uzun metraj film oldu. Tarih itibariyle üç yapımdan en yenisi olan filmde Yunus Emre’yi Devrim Evin canlandırıyor. Filmde Ahmet Mekin, Altan Erkekli ve Bülent Emin Yarar gibi önemli oyuncular da rol alıyor.
Diğer iki örnekte olduğu gibi kıtlık sebebiyle Hacı Bektaş-ı Veli’ye gidişi, oradan pişmanlık duyarak geri dönüşü ve Tapduk Emre’nin dergahına ulaşarak burada bir dönem kalışı, bu filmin de ana aksını oluşturuyor. Yönetmenin ilk uzun metraj deneyimi olan ve bir yıllık sürede, Anadolu’nun 12 farklı şehrinde çekilen film, görüntü başta olmak üzere, teknik yönleriyle başarılı bir yapım olarak dikkat çekiyor. İlk sahnede Moğol istilasını rüya üzerinden gösteren film, dönemin sosyal ve siyasal ikliminden mümkün oldukça uzakta, daha ziyade Yunus Emre’nin gittiği dergahlarda yaşadıkları ve içsel yolculuğu esas alıyor. Bacım Sultan’ın diğer iki filmdekinin aksine Yunus Emre’ye gönül vermesi gibi bazı noktalarda ise farklı bilgilere yaslanmayı tercih ediyor. (Bu yazı Lacivert dergisinin Mart-2021 sayısında yayımlanmıştır.)