Son dönemde televizyon dizileri arasında bir adım öne çıkan Sol Yanım dizisinin Onur Hoca’sı oyuncu Taner Rumeli ile Film Arası okurları için oyunculuk serüvenini konuştuk.
Keyifli okumalar…
● Oyunculuk serüveninize dair konuşmaya başlamadan önce ilk olarak sizi tanıyalım. Kimdir Taner Rumeli?
1985’te Ankara’da doğmuş bir memur çocuğudur. Kendini tiyatro aracıyla “insan”a adamış, liseden beri tiyatroyla hemhal,meraklı, konuşkan,gülmeyi, güldürmeyi seven, adil olandan taraf olmaya çalışan bir insandır.
● Eğitiminizi Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’nde tamamladınız. Oyunculuk yolculuğunuzda tiyatroyu, televizyon dizilerini ve filmleri nasıl konumlandırıyorsunuz?
Tiyatro benim gerçek aşkım açıkçası. Mesleği de “oyuncu” olmak için değil “tiyatrocu” olmak için seçtiğimi söyleyebilirim. Tiyatronun kolektif üretimi beni kendine aşık eden. Bir olmayı değil biz olmayı tercih edenlerdenim ben.
Okul zamanlarımda ve ilk mezun olduğum yıllarda tiyatro dışında bir şey yapmayı hiç düşünmemiş hatta birçok ciddi teklifi de geri çevirmiştim. Bugün anlıyorum ki yalnızca bu alanların teknik koşulları birbirinden ayrılıyor. Sinema yönetmenin, dizi yapımcının, tiyatro tiyatrocunun sanatı bence. Oyuncu ise her yerde oyuncudur!
Son olarak eski ustalar “Tiyatro çorbamızı kaynatır, sinema kıyma parasını çıkarır” derdi. Bugün de sinemaya dizi eklendi onun dışında çok bir şey değişmedi bence.
● Son projeniz Sol Yanım yayın hayatına yeni başladı ve bir popülerlik yakaladı. Sizin için nasıl gidiyor?
Keyifli gidiyor. Çok güzel ekip arkadaşlarım var, bazen bir dizi setinde bu her şeyden önemlidir. Kibirsiz, açık yürekli ve canla başla işine sahip çıkmaya ve daha iyisini yapmaya çalışan bir ekip. Bu yüzden sete giderken seve seve çıkıyorum evden. Bazen işim erken bitse de sette fazladan vakit geçiriyorum.
● Sol Yanım’da babacan, anlayışlı ve ilgili bir karakter olan Onur Hoca’ya hayat veriyorsunuz. Daha öncesinde yer aldığınız projelerdeki karakterlerinize göre farklı bir karakter ortaya koyuyorsunuz. Siz nasıl yorumlarsınız bu farklılığı?
Zaten bu rolü, bu fark sebebiyle seçtiğimi söyleyebilirim. Arka arkaya asabi abiler oynadıktan sonra biraz da bu tarafımı göstermek istedim seyirciye. Daha doğrusu hatırlatmak istedim diyelim, çünkü daha önce de buna benzer roller oynamıştım. Öyle de oldu. Bu bakımdan olumlu geri dönüşler alıyorum.
Bir de Onur’un üniversite hocası olması ayrıca hoşuma gitmişti çünkü ben de uzun yıllardır oyunculuk eğitimi veriyorum. Çok çok severek ve isteyerek, çoğu zaman da gönüllü olarak yaptığım bir iş eğitmenlik. Arkadan gelen jenerasyona temas etmek, bedeller ödeyerek aldığım dersleri ve deneyimleri onlara anlatmak, onlardan yepyeni şeyler öğrenmek çok heyecan verici geliyor bana. Onur Hoca’nın da benzer bir pozisyonu var dizide. Son yıllarda oynadığım diğer rollerin gençlerin halinden anladığını pek söyleyemeyeceğim.
● Pandemi döneminde sette olmak nasıl bir tecrübe oluyor?
Zor bir tecrübe oluyor. Ben aynı zamanda Oyuncular Sendikası yönetim kurulu üyesiyim. Bu bağlamda pandemi döneminde çalışan-çalışmayan tüm oyuncular çok ciddi, hayati zorluklarla mücadele etmek zorunda kaldığını birinci ağızdan söyleyebilirim. Birtakım tedbirler alındı evet ama son tahlilde can sağlığımız yapımcıların insafına kalmış durumda. Çünkü maalesef setlerde devlet tarafından yapılan bir denetleme yok ve pandemi önlemleri çok maliyetli. Yapımcıların çoğunun zararına iş yaptığı ya da öyle olduğunu iddia ettiği bir ortamda da bu maliyeti göze almak tamamen vicdani bir sorumluluk. Bu bakımdan şanslı bir sette çalıştığımı söyleyebilirim.
● Karantina döneminde her şey olduğu gibi sanatsal üretimde evden ve online bir şekilde devam etti. Sizin için karantina dönemi nasıl geçti?
Benim için üretim dolu geçti. “Hayat eve sığar” demiştik ama sanat eve sığmadı. Biz de bir grup arkadaşımla “Sanat evden taşar” dedik ve @evindetiyatro adıyla bir youtube kanalı kurduk. İddiamız dijital tiyatro oyunları üretmekti. Online provalar, oyunlar yapmaktı, yaptık da.21 Mayıs’ta ilk oyunumuzun dünya prömiyerini youtube üzerinde ve canlı olarak yaptık. Aynı anda 4-5 farklı ülkeden izlendi.O dönem ana akım tiyatrolardan, yakın tiyatrocu arkadaşlarımızdan ciddi eleştiriler de aldık. Tiyatronun online olamayacağı konusunda sert eleştirilere, ağır yargılamalara maruz kaldık. O gün bizi yerenlerin tamamı bugün “online oyun” oynuyor bu arada. Bu bizi üzmüyor aksine sevindiriyor tabi. Biz de tam gaz üretime devam ediyoruz. Bunun dışında herkes gibi benim de kendi içime döndüğüm bir dönemdi ilk karantina. O süreçten de üretim sayesinde çok sağlıklı bir şekilde çıktığımı söyleyebilirim.
● Sosyal medya hesabınızda ‘oyun işçisi’ yazıyor. Biraz bu tabiri açar mısınız?
Aslında ilk aklınıza gelen neyse o. Ben oyun üreterek evini geçindiren bir işçiyim. Oyunculuk lüzumsuzca kutsallaştırılıyor bizim memlekette.Halbuki kutsallık ustalıktadır.Bir gün usta olmak istiyorsanız önce çırak, sonra kalfa olmanız gerekir. Bu da çok fazla emek ve alın teri dökmek anlamına gelir. Yani önce zanaat, sonra sanattır oyunculuk. İnce işçilik ustalıktadır. Kabul etsin etmesin tüm oyuncular işçidir. Öyle de olmalıdır. Bu yüzden de ben kendime “oyun işçisi “ diyorum. Umarım bir gün ustası da olurum.
● Oynamak istediğiniz hayallerinizde olan bir rol ya da roller var mıdır?
Her rolü oynamayı denemek isterim çünkü hepsi apayrı maceralar. Spesifik olarak şunu oynasam dediğim bir rol yok. Çalışmak istediğim yönetmenler, yazarlar var. Önemli olan rolden ziyade bütünde anlatılan hikaye benim için. Bu da ancak iyi yazarlar ve yönetmenlerle birlikte yapılabiliyor. Kendi hikayelerimi, kendi istediğim biçimde anlattığım bir sistemin içinde, “biz” diyebileceğimiz bir ekiple beraber olmak ve emek veren herkesin buradan kıyma parasını çıkardığını görmek en büyük hayalim diyebilirim.