Film festivalleri ulusal sinemayı besleyen önemli hayat damarları olmalarının yanında, ev sahibi kentlerin ulusal ve uluslararası ölçekte tanınırlığını arttırması bakımından da hayati önem taşıyor. Bir yandan farklı coğrafyalardan filmleri seyirciyle buluşturan festivaller, diğer yandan film üretim aşamasındaki aktörleri seyirciyle bir araya getiriyor. Kentlerin sosyokültürel, ticari ve turist değerlerine katkıda bulunan festivallerin, sinemacılar için maddi-manevi motivasyon kaynağı olduğu, teorik ve düşünsel boyutlarıyla da sinema sektörü için ayrı bir önem taşıdığı biliniyor.
Dünyanın farklı ülkelerinde düzenlenen ve her biri sanatsal, ekonomik ve kültürel boyutlarıyla birer cazibe merkezi haline gelen film festivalleri özellikle son yıllarda çeşitli atılım ve yeniliklerle sinemaseverlerin karşısına çıkıyor. Filmleri, jürileri, tartışmaları ve ödül törenleriyle medyanın ilgi odağı olan uluslararası film festivalleri teknolojik gelişmeler ve dijitalleşmenin getirdiği yeni olanaklarla entegre biçimde varlıklarını pekiştiriyor. Sistematik olarak imajları güçlenen yurtdışındaki festivaller, 2019 yılını başarılı biçimde kapatırken, 2020 yılında dünyayı kasıp kavuran coronavirüs film festivallerine büyük darbe vurdu.
Peki, bu bağlamda 2019’daki gelişmeler ve 2020 yılına damgasını vuran coronavirüs, Türkiye’deki film festivallerini nasıl etkiledi? Bu soru ülkemiz festivallerinin kronik sorunlarını su yüzüne çıkarırken, dünyada (özellikle de Batıda) saygınlık kazanma çabasındaki festivallerimizin aşması gereken badireleri de bir kere daha bizlere hatırlatmış oldu.
Hiç kuşku yok ki, 2019 yılı tıpkı önceki yıllarda olduğu gibi festivallerin büyük sorunlarla boğuştuğu bir yıl oldu. İrili ufaklı 50’ye yakın film festivalinin düzenlendiği Türkiye’de öncülüğü Antalya, İstanbul ve Adana olmak üzere üç büyük festival üstlenirken, festivallerin hemen tamamının aynı sorunlar sebebiyle ciddi sıkıntılar yaşadığı gözlendi. Bazıları yarım asrı geride bırakan, kimi on yıllardır düzenlenen film festivallerinin belli başlı sorunları neler? Bu sorunlar son iki yılda festivalleri nasıl etkiledi?
Türkiye’deki film festivallerinin yapısal sorunu pek çok sıkıntıya zemin hazırlayan temel bir problem. Bilindiği üzere ülkemizde film festivalleri belediyelerin ev sahipliğinde ve yine belediye yönetimince belirlenen direktör ve ekibi tarafından gerçekleştiriliyor. Organizasyondan içeriğe kadar hemen her aşamasında belediye yönetimlerinin baskın biçimde sürece dahil olmaları pek çok sorunu da beraberinde getiriyor. Festival yönetimi organizasyonun her aşamasında onay almak zorunda kaldığı bürokrasinin etkisiyle sinemasal kaygıları kısıtlama hatta örseleme durumuyla baş başa kalıyor. Belediye yönetimlerinin değişimi, bürokratik atamalar, görevlendirmelerdeki hareketlilikler festival yönetimini de doğrudan etkilediğinden, festivaller de sinemadan ziyade belediyelerin kendi içindeki gelişmelere entegre hale geliyor. Böylece filmler, jüriler, konuklar, etkinlik ve programlar, kısacası festivalin tamamı, adeta söz konusu belediyenin kararlarıyla şekillenirken, çok farklı bir sistematiğin işlemesi gereken bu organizasyonlar uluslararası örneklerin aksine yerel dengelerle şekillenen lokal etkinlikler haline dönüşüyor. Sıklıkla değişen direktörler, kimi kurumların ısrarcı olduğu içerikle ilgili bazı başlıklar, farklı kaygılarla alınan çeşitli kararlarla festivallerin imajına ciddi zararlar veriliyor. Belediye başkanlıklarının değişimi, beraberinde festival direktörünün de değişimini getirirken, adeta domino etkisiyle festival baştan ayağa büyük bir değişimden geçiyor. Hatta bu değişimler yeni belediye yönetiminin kararıyla birlikte festivalin yapısal olarak bütünüyle değişmesi ya da tamamen iptal edilmesi şeklinde de vuku bulabiliyor. Dünyanın pek çok ülkesinde on yıllarca istikrarlı biçimde görev yapan ekiplere nazaran ülkemizde neredeyse her 2-3 yılda bir büyük festivallerin yönetmenleri ve dolayısıyla ekipleri zorunlu değişme tabi tutuluyor. Ne yazık ki 2019 yılı bu bakımdan çok sayıda festivalin yapısal değişimden geçtiği, kimilerinin ertelendiği kimilerinin de iptal edildiği bir yıl oldu. Bu noktada, Türkiye’deki film festivallerinin kurumlarla ilişkilerinde ciddi zihni dönüşüme ihtiyaç duyduğunu belirtmekte fayda var. Festivallerin ev sahibi kurumlarıyla festival yönetimi arasındaki hukukun dünya standartlarına uygun hale getirilmesi pek çok sorunun çözümüne büyük katkı sunacaktır.
Festivallerin son yıllarda ciddi biçimde etkilendiği diğer bir sorun ise sistemsizlik. Yukarıda sözünü ettiğimiz yapısal problemin de tetiklemesiyle oluşan sistemsizlik, hemen her yıl değişen festival yöneticileri, bu değişimlerle köklü biçimde yenilenen festival yapısı, her seferinde sıfırlanan hafıza ve tecrübeler, son derece büyük kayıplara yol açıyor. Sürekliliğin hayati önem taşıdığı festival sektöründe her yönetimin ayrı bir istikamet çizmesi, önceki yapının büyük oranda değiştirilmesiyle yaşanan karışıklıklar ve görevlendirmelerdeki hatalar, değişimlerin yol açtığı istikrarsızlık, ulusal ölçekte sorunlar yaşatırken uluslararası bağlamda da ciddi prestij kayıplarına yol açıyor. Ne yazık ki 2019’da kimi festivaller iptal olurken, bazılarında ciddi değişim ve dönüşümler, geri kalanlarında da çeşitli yapısal sorunlardan kaynaklı pürüzler yaşandı. İstifalar, etik tartışmalar ve protestolar, 2019 yılına adeta damga vurdu.
Türk filmleri dünyanın prestijli festivallerinden ödüllerle dönerken, sektördeki endüstrileşme sancısı da devam etti. Yapımcı, yönetmen ve dağıtım sürecinin aktörleri arasında yaşanan sorunlar, yasa ve mevzuatlardaki eksikliklerle boşluklar, sektörün kendi içindeki ayrışma ve iletişim problemleri, dernek, sendika ve vakıflarla ilgili muhtelif pürüzler, festivalleri olumsuz etkiledi. Özellikle ayakta kalma mücadelesi veren kimi festivallerde büyük tartışmalara sebep olan anlaşmazlıklar 2019 yılına damga vururken, bu alanda kalıcı yasa ve uygulamalara olan ihtiyaç da bir kere daha su yüzüne çıktı.
2019 önceki yıllarda olduğu gibi çeşitli siyasi ve ideolojik tartışmalara sahne oldu. Mesleki ve sektörel kaygılar büyük oranda göz ardı edilirken, kimi sinema çevrelerindeki ideolojik tutum ve yaklaşımlar hem sinema sektörü hem de festivalleri olumsuz etkiledi. Bu alanda yaşanan kamplaşmalar çeşitli kişi kurum ve kuruluşların festivallerle ilişkisini örselerken, özelde sinemanın genelde sanatın asli mesele olması gerektiği tezi, daha ziyade protesto, tavır ve kısıtlamalarla farklı kaygılar şeklinde gösterdi kendisini. Jüri değerlendirmeleri, film seçimleri, konuk belirlemeleri ve daha pek çok alanda sanatsal kriterler yerine güncel siyasi kaygıların öne çıkartıldığı gözlendi. Bu da uzun vadede film festivallerinin asli kimliklerinden uzaklaşması sürecini hızlandırdı. Ödül tartışmaları, sahnede verilen siyasi mesajlar ve diğer bazı yansımalar bunun göstergelerinden sadece birkaçı oldu.
Kentlerde düzenlenen film festivallerinin sürdürülebilirliği şehir halkının festivali sahiplenmesi ve özümsemesinden de geçiyor. Seyircinin festival haftasını gündemine alması, salonların doluluk oranları ve etkinliklere katılım, festivaller için büyük önem taşıyor. Ne var ki birkaçı dışında çoğu festivalin gerek düzenlendikleri şehrin kamuoyu ve gerekse seyirci bağlamında bir iletişimsizlik sorunu yaşadığı aşikar. Bu iletişimsizlikler zaman içerisinde zaten pamuk ipliğine bağlı olan festivalin geleceğini önemli ölçüde olumsuz etkiliyor. Son yıllarda şehirlerde düzenlenen festivallerin bu bağlamda ciddi sorunlarla karşılaştıklarına şahit olduk. Dolayısıyla festival yönetimlerinin film seçkilerinden festival konuklarına, etkinliklerden özel programlara kadar, içeriklerinde seyirci ilgi ve bilgilendirilmesini öncelikli olarak görmek zorunda. Yine doğal olarak festivaller deneysel, özgün ve yeni anlayışlara ait filmlere ev sahipliği yapabilir ancak geniş kitlelerin ilgi gösterdiği ana akım yapımların da festivallerde yer bulmaları, söz konusu festivallerin seyirciyle ilişkisi bakımından büyük önem taşıyor.
Film festivallerinin bütçe sorunlarından mevzuat ve yasalarla ilgili uygulamalara kadar çeşitli başlıklarda sorunları da mevcut. 2019 yılında festival bütçelerinden kaynaklı pek çok sorunun yaşandığı görüldü. Kimi festivaller daralmaya giderken bazıları da bütçe sorunları nedeniyle çeşitli bölüm ve etkinliklerini iptal etmek durumunda kaldı. Sinema sanatının ülkemizdeki yeri ve önemi açısından festivallerin bütçeleri ve organizasyon sürecinde karşılaştıkları diğer sorunların çözümü önemli bir sorumluluk alanı olarak görülmelidir.
2020 yılında yaşanan coronavirüs salgının yol açtığı erteleme ve iptallerin bütün bu sorunlar doğrultusunda adeta bir turnusol kağıdı görevi gördüğünü hep birlikte gözlemledik. Yukarıda sözü edilen yapısal sorunlar ve kurum-kuruluşlar arası iletişimden kaynaklı problemler, zaten temelde ciddi sıkıntılarla boğuşan film festivallerini büyük sorunlarla karşı karşıya getirdi. Kimi festivaller kısmi düzenlenirken, kimileri de ertelendi.
Sonuç olarak, sinema sanatının gelişmesi, ulusal sinemamızın güçlenmesi ve uluslararası arenada hak ettiği değeri bulması yolunda önemli birer basamak olan film festivallerinin bahsettiğimiz yapısal sorunlardan kurtulması gerekiyor. Bu bağlamda, başta Kültür Bakanlığı, Sinema Genel Müdürlüğü ve belediyeler olmak üzere, sorumluluk sahibi tüm kurum, kuruluş ve kişilere, sanatı ve özelde sinemayı öncelikli kaygı olarak ele almaları noktasında büyük görevler düşüyor.
(Bu yazı, Zeytinburnu Belediyesi tarafından yayımlanan ‘ZKS Kültür Sanat Yıllığı’nda, son iki yılın genel değerlendirmesi çerçevesinde yayımlanmıştır.)