Esenler Belediyesi’nin düzenlediği Esenler Film Günleri kapsamında Ustalık Sınıfı etkinliğine konuk olan Azerbaycan’ın önemli yönetmenlerinden Elçin Musaoğlu ile Nabat filminin gösterimi sonrasında keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
- Merhabalar, hoşgeldiniz. İlk olarak pandemi zamanında, Azerbaycan topraklarında yaşanan zafer sonrasında Nabat’ı izleyen seyirciyle Türkiye topraklarında buluşmak nasıl bir duygu?
Türkiye benim için ikinci vatanım. Aslında her Azerbaycan Türk’ünün ikinci vatanı Türkiye’dir. Tabi ki bunun da incisi İstanbul’dur. Azerbaycan’da olan savaştan sonra ilk gelişim buraya. Bu savaşta bize yakından destek olan Türkiye’ye ve Türkiye halkına Azerbaycan’lı olarak teşekkür ediyorum. Çünkü Türkiye bir kez daha nasıl kardeş olunur diye gösterdi.
- Nabat bir kadın savaşın içerisinde kendi ailesini, geçmişini koruma hikayesi. Savaşı hiç göstermeden anlatıyorsunuz. Bu bir tercih miydi?
Sadece burada yanaşma meselesinde fark var. Ben savaşla alakalı birçok film izledim. Kimi silah atar kimi ölür. Ama ben silahın kullanılmadığı bir savaş filmi çekmek istedim. O filmin her bir kadrajında benim arzum silah görülmeden ateş görülmeden ama her bir kadrajında savaş hissedilsin. Yani seyirci filmi izliyor ve anlıyor ki savaş geliyor.
- Yenir bir projeniz var mı?
Evet benim yeni bir projem var. Şuanlık adı Meryem ama değişecek. Yine bir insan hikayesi olacak. Kuran’da geçen ‘Bir insanı kurtaran, bütün insanlığı kurtarmış olur’ ayetinden yola çıktık.
- Yine insan odaklı bir hikaye olacak. Aslında bu tarz hikayelerin savaşın ya da olayların insan üzerinden anlatılması evrenselliği de sağlıyor. Bir festivale katıldığınızda dil farklı olsada duyguda ki ortaklık size bir kolaylık sağlıyor.
Evet çünkü bunların hepsi temel mevzular. Bütün insanlığı düşündüren bir özü var. Sinema yegane bir dil ki dile ihtiyacı yok. Görüntü ve duyguyla her şeyi anlatabilirsin. Sanatta her şey hakikate hizmet ediyor. Yeni filmde de aynısı olacak.
- Peki filmin bir ayağı İstanbul’da olup, Türkiye’de geçer mi?
Ben düşündüm ki film Azerbaycan’da geçecek ama yine insan hikayesi olacak. Filmi izledikten sonra bu hikaye İstanbul’da, Amerika’da her yerde olabilir diye düşüneceksiniz.
- Azerbaycan’da kurduğunuz Genç Sinemacılar Kulübü’nün içeriği, işleyişi nasıldır?
Kulübün üyeleri sinema okullarını bitirmişlerdir. Londra’da, Fransa’da, Rusya’da, Türkiye’de eğitim görmüşler. Genç sinemacılar ben onları kendime arkadaş biliyorum. Ben onları toplayarak ‘Gelin el ele vererek birbirimize yardım edelim ve filmler çekelim’ dedim. Bazen para olmayabilir ama herkesin yapacağı bir iş vardır. Birbirimize yardımcı olalım ve filmler çekelim dedik ve üç yıllık süreçte iyi neticeler aldık. Gençler birbirine yardım ederek,yönetmen gelir kendi arkadaşının filminde asistan oldu. Herkes birbirine yardım etmek istiyor ve o filmler festivallere gidiyor, ödüller kazanıyor. Bu beni çok sevindiriyor. En güzel yönü de Azerbaycan Sineması’nın geleceğine sunduğu katkı oluyor. İki taraflı bir süreç oluyor. Ben onlardan çok şey öğrendim onlar benden. Sen verirsen karşılığını alırsın.