Oscar’ın En İyi Film Adaylarına Dair Kısa Kısa

BIRDMAN

Alejandro Gonzalez Inarritu, Birdman ile hem filmografisinden ayrı bir yerde duran, hem de bir o kadar kurduğu önceki dünyalarla bağlantılı bir filmle Oscar yarışına dahil oldu. Akademi normlarının fazlasıyla dışında yaratıcı senaryosu ve biçimciliği yanında, yine Akademi’nin pek sevdiği kaybeden karakter dramını tersyüz etmesiyle iyiden iyiye radarın dışında kalmaya mahkum. Kanımca en yakın rakibi The Imitation Game’in fersah fersah ötesindeki başka bir sinema evreninden rakiplerine bakan Birdman, maalesef ki hak ettiği ödüle uzanamayacak. Aynı şekilde Michael Keaton’da ödüle uzaktan bakmakla yetinecek.

THE IMITATION GAME

Filmin Akademinin ağzının suyunu akıtan unsurlarına baktığımızda, tarihi kişilikler, yıllardır gizli tutulmuş kahramanlıklar ve tarihi temize çekme fırsatını bir çırpıda sayabiliriz. Bu saydığımız özellikler The Imitation Game’in çok iyi bir film olduğu gerçeğine halel getirmiyor. Ama Oscar’ın adresi çoktan belli olduğundan başka ödüllerde şansını deneyecek artık.

WHIPLASH

Oscar’ın bu yıl ki bağımsız kontenjanından listeye dahil olan Whiplash kesinlikle burada yer almayı hak ediyor. Her ne kadar hakkında yapılan artık gına getirecek şiddette abartılı yorumları bir kenara bırakıp sakinleşirsek, karşımızda kurgu ve oyunculuklarla neredeyse senfonik bir başarı/başarısızlık hikayesi olduğunu göreceğiz.

THE THEORY OF EVERYTHING

Bu yıl Oscar’daki ikinci biyografik film olan The Theory of Everything kendine çizdiği sınırlar içerisinde ölçülü ve iyi bir film olarak bu yarıştaki yerini aldı. Senaryosunun önemli bir odak sorunu yaşadığı söyleyebileceğimiz film, Stephan Hawking’in bilim hayatıyla aşk hayatı arasında nereye ağırlık vereceğini bilemeyen haliyle irtifa kaybediyordu. Özellikle Edie Redmayne’nin başarılı oyunculuğu ve görüntü yönetimiyle öne çıkan film en azından salondan bir erkek oyuncu ödülüyle ayrılarak gecenin kazananlarından olacak.

THE GRAND BUDAPEST HOTEL

Wes Anderson’un yarattığı sinema dünyalarını sever miyiz? Kesinlikle evet.Peki karakterlerinin hayatın gerçekleriyle kurdukları onlara özel bağları? Asıl bunlar Anderson’u özel kılar. Peki The Grand Budapest Hotel bu kapsama ne kadar dahil olabiliyor?İşte orası biraz sıkıntılı. Anderson gitgide renklenen filmografisinde hikâye yazmayı unutup rengârenk bir lunaparkta eğlendiği filmiyle övgülere boğulurken sormak lazım Akademiye: Peki yönetmenin içinde başyapıtlar bulunduran önceki filmlerinden bu ilgiyi neden esirgediniz?

AMERICAN SNIPER

Oscar ödülleri olur da hiç milliyetçilik tandanslı film olmaz olur mu? Olmayacağını sağolsun Akademi her sene bir güzel hatırlatıyor. Gerçi bu sayede The Hurt Locker gibi gerçeklikten çok iyi filmlerde adaylık almış oluyor, ama Akademi ipin ucunu kaçırıp bir de ödül veriyor. American Sniper The Hurt Locker’in ancak savaşta kullandığı binlerce mermiden biri olabilir ama herkesin ağız birliği etmişçesine yerin dibine batırdığı denli kötü bir film de değil, sadece hiç çekilmemiş olsa kimse farketmez, öylesine etkisiz. Filmin milliyetçilik sınavında da ırkçılık testine çok takılmadığını söylemek gerek. En iyi filmin American Sniper’a gideceğini iddia edenler var. Akademinin çılgınlığın bu kadarına cüret edeceğini düşünmek bile yeterince acımasızca.

BOYHOOD

İşte geldik 2014 Oscar Ödüllerinin en büyük favorisine. Filmin ödülü almasından daha fazla emin olduğum bir şey varsa, o da Richard Linklater’in 12 yıl önce bu maceraya başlarken filminin Oscar’a aday olma ihtimaline bile inanmamasıdır derim. O günlerin üzerinden tamı tamına 12 koca sene geçti. Ortaya çıkan esere baktığımızda ise üç bölümlük TV dramasından hallice, neredeyse hiçbir yıl Jason’ın dünyasına derinlikli bir şekilde ele alamayan vasat bir iş olduğuna kanaat getirebiliriz. Tamam ortada deli işi bir cesaret, büyük çaba var, ama bundan ötesi gereksiz övgünün sınırlarını ihlal etmiyor değil.

SELMA

Afro-Amerikalıların özgürlük mücadelesine öncülük eden isimlerden birisi olan Martin Luther King’in hayatında önemli yer tutan anların filme alındığı yapım, vasatın biraz üzerindeki oyunculuklara rağmen, sanat yönetmenliği alanında kalbur üstü bir yapım. Şiddet içermeyen özgürlük eylemlerinin başarısını sergilemesi bakımından özel bir yere sahip olsa da Gandhi kadar etkili bir yapım olmayı ne yazık ki başaramıyor. Ayrıca, yaşanılan ülkenin hedeflerine ve yüksek ideallerine bağlılığın sıklıkla vurgulanıyor olması, uzun yıllar boyunca mücadele edilen haksızlığın üzerini örtmeyi başaramıyor.

Sinema her şeyim. Hayallerim, bir şekilde hangi alanı olursa olsun temas halinde olmak istediğim, hayatımın vazgeçilmezi..Woody Allen, Dardenne Kardeşler ve Reha Erdem'in sinema dünyalarından tarifsiz bir şekilde etkilenirken; sinema tarihinin en iyi filminin Yurttaş Kane olduğu üzerine düşüncem, seyrettiğim her filmle biraz daha pekişiyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir